Hangi tepeden, nereye bakalım?
İnsanın en temel ihtiyaçlarından biri, görmektir. Hayatının her anına, farkında olarak istikamet vermektir.
Ancak, "bakmak" ile "görmek" arasında çok önemli bir fark var. Bir şeye, bir yere, bir kimseye bakanların bazıları; aslında, bakıyorlar ama görmüyorlar.
Doğru ve tam anlaşılmayan şey, gerçekten görülmüş sayılmaz. Bir değerlendirmenin dayanağı kabul edilip; belge, bilgi, delil yerine konulmaz.
Görmek; "künhüne vakıf olmak, özünü kavramak, gerçeğe uygun olarak anlamak" demektir. Efradını cami, ağyarını mani bir şekilde (eksiği ve fazlası olmadan), hakkıyla bilmektir.
Onun için; bilim adamları, araştırmacılar, gözümüzün görme alanının alt sınırının altında kalan cisimlere mikroskopla, üst sınırının üstünde kalan cisimlere teleskopla bakarlar. Görüş alanını genişletmek isteyenler; bulundukları noktalardan daha yükseklere çıkarlar.
Çünkü; baktığımız yer değişince, gördüğümüz şey de değişiyor. Algı ve anlayış; farklı yanlardan, yönlerden baktıkça gelişiyor.
Ayrıca, "baş gözüyle bakmak" ile "gönül gözüyle bakmak" arasında dağlar kadar fark olduğunu biliyoruz. Mevlana'nın tabiriyle, güzellik baktığımız şeyde değil bakışımızda; cama baktığımız zaman yüzü, cana baktığımız zaman özü görüyoruz.
Hz. Ali (RA) demiş ki; "Gören göze, karanlık engel olmaz". Arkasından ilave etmiş; "Görmek istemeyen göze ise, ışıktan fayda gelmez".
Bir de "kem göz, kem bakış" meselesi var. Konuyla ilgili ayetler ve hadisler; haram olan şeylere bakmayı kesinlikle yasaklıyorlar.
Peyami Safa, iyi niyetli bakışı akıllı olmakla özdeşleştirip; birkaç örnekle özetlemiş. "Başkasının karısına kız kardeş gözüyle, başkasının servetine bir yığın toprak gözüyle, yaratılmışların cümlesine canını taşıyan canlar gözüyle bakan kimse; gerçekten akıllı bir kişidir" demiş.
Büyük resmi göremeyenlerin ve hangi bütünün parçası olduklarını bilemeyenlerin, ortak bir zaafı var. Aklı, fikri, bakışı, görüşü kendileriyle sınırlı olanlar evlerini, evleriyle sınırlı olanlar köylerini yahut mahallelerini, köyleriyle-mahalleleriyle sınırlı olanlar şehirlerini, şehirleriyle sınırlı olanlar ülkelerini, ülkeleriyle sınırlı olanlar bölgelerini, bölgeleriyle sınırlı olanlar dünyalarını göremiyorlar.
Oysa, bunların hiç biri birbirinden bağımsız ve bağlantısız değildir. Herhangi birine isabet eden iyilikler ya da kötülükler, hepsini yakından ilgilendirir.
Murathan Mungan; "Şehre bir tepeden bakmak iyidir" diyor. "İçinde yaşarken göremediklerini görürsün" diye ilave ediyor.
Yahya Kemal Beyatlı, vaktiyle öyle yapmış. Osmanlı payitahtı İstanbul'un özelliklerini ve güzelliklerini, "Bir Başka Tepeden" adlı şiirinde anlatmış.
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul;
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada;
Lâkin, efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada;
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.
O'nun İstanbul için söylediklerini; biz, merkezinde Türkiye'nin bulunduğu gönül coğrafyamız ve bu coğrafyayı olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen küresel dünyamız için düşünelim. Biraz yukarıdan, kuş bakışı bakıp; göremediğimiz şeyleri görelim.
Bilelim ki; hayatın bütün alanlarında ve konularında, çok cepheli bir kültür ve medeniyet savaşının içindeyiz. Kişisel, kurumsal, toplumsal varlığımızı devam ettirebilmek için; kaybettiğimiz değerleri geri kazanmanın, kazandığımız değerleri korumanın ve yeni değerler üretmenin peşindeyiz.
Üstelik bu, sadece bizim değil, Türk-İslam Dünyasının ve insanlık âleminin ortak savaşıdır. Türkiye; gözü, kulağı bizde olan mazlum milletlerin ümit ve güven kapısıdır, koçbaşıdır.
Görünen o ki, kıyamete kadar devam edecek. Cephelerde yatanlar, nöbetlerini tutanlar, yaylarını çekip oklarını atanlar galip gelecek.
Gaflete düşmekten, gevşeklik etmekten şiddetle kaçınmalıyız. İhanet çarkının çaşıtlarına karşı da daima uyanık olmalıyız.
İrtifamızı yükseltip, ufkumuzu genişlettiğimizde; gözümüze ve gönlümüze gölge düşüren bulutlar aşağıda kalacak. Geceyi geride bırakacağız; güneş doğacak ve dünyamız aydınlanacak.
Bunun için adım atmamız, yokuş çıkmamız gerekiyor. Sorumluluk silahını kuşanıp; iyilik cephesinde, kötülüğe karşı saf tutmamız gerekiyor.
Zekeriya Erdim
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.