Arama

Zekeriya Erdim
Mart 6, 2023
Bir formül bin çözüm demektir

İnsanlık tarihi boyunca elde edilen tecrübe ve birikimler; bir noktada birleşmiş. Âlemi ve içindekileri doğru anlama, kavrama, yorumlama konusunda; olayları ve durumları "formüle etmek", fevkalade önemli bir ihtiyaç haline gelmiş.

Makro ve mikro düzeydeki dengeler, düzenler; iç içe geçmiş bir "sistematik" ile kurulmuş. Varlıkların, var oluş süreçlerini devam ettirmeleri; belirli ilkeler, prensipler manzumesinin üzerine oturtulmuş.

Yapılan bütün icatlar; zaman içinde, kademeli olarak keşfedilip geliştirilmiş. Sonra, formüllere dönüştürülerek kayda geçirilmiş; böylece, sürdürülebilir hale getirilmiş.

Bu anlayışın ve yaşayışın sonucu olarak; hayatın bütün alanlarında ve konularında, "bir formül, bin çözüm" imkânı sağlamakta. On kişinin, "pazı gücü" ile yerinden oynatamadığı kayayı; bir kişi, "kaldıraç sistemi" kullanarak, tek başına yuvarlamakta.

Her asrın ve neslin yaşadıklarını; günümüz insanı da yaşıyor. Zamana ve zemine göre kısmi değişiklikler gösteren kişisel, kurumsal, toplumsal, evrensel sorunlara; uygun çözümler üretmek için uğraşıyor.

Ancak, acıklı gerçek şu ki; zaman zaman, kendi kendimize kastımız-garazımız varmış gibi davranarak, ayağımızla toz kaldırıp ağzımızla yutuyoruz. Nefsimize ve neslimize bir elimizle kan kusturuyor, öteki elimizle çanak tutuyoruz.

Aslında, "formüllerin formülü" diyebileceğimiz bir denklem kurabiliriz. Yaşanmışlıkların yansıması olan yol ve yöntemlerin; sentezini yapabilir, bileşkesini bulabiliriz.

O zaman, ortaya; herkesi ve her şeyi kuşatan bir "hayat felsefesi" çıkar. İnsanların beden, akıl, ruh enerjileri; iyilik havuzunu doldurmak için akar.

Matematik dünyasında, bir "euler" formülünden söz edilir. Alanın uzmanları tarafından, "en güzel formül" olduğu belirtilir.

Her kim icat etmişse; ayrı parçaları, aynı amaç için birleştirip bütünleştirmiş. Meşhur matematik sabitlerinden sıfır, bir, pi sayısı gibi unsurları; bir araya getirmiş.

Böylece, çok fonksiyonlu bir formül oluşturulmuş. Akıl akla, fikir fikre eklenip; aynı denklem içinde buluşturulmuş.

Sosyal bilimlerde de bunun örnekleri var. Yaşanmış tecrübelerden elde edilen sonuçlar, temel ilkelere ve prensiplere dönüştürülüp; hayata uygulanıyorlar.

Mesela; "bir evi ve aileyi yönetmekle, bir ülkeyi ve toplumu yönetmek arasında kemiyet açısından fark olsa da keyfiyet açısından yoktur" diyoruz. Kamu kurumlarının, özel sektör kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin; aynı yahut benzer ilkelerle, prensiplerle, metotlarla, usullerle yönetildiklerini biliyoruz.

Anlayış ve işleyiş sistematiği oluşturma açısından; "kurum kültürü ve geleneği" önemli görülüyor. Bunun için; "kadro" ve "kural" unsurlarından oluşan bir denklem kuruluyor.

Ayrıca, "yönetim" yahut "yönetişim" süreçlerini; aynı bütünün parçaları olan alt başlıklara ayırarak değerlendirmekteyiz. Birbirlerini destekleyecek yahut tamamlayacak şekilde; "insan yönetimi, zaman yönetimi, mekân yönetimi, bilgi yönetimi, finans yönetimi, kriz yönetimi, algı yönetimi, olgu yönetimi" gibi isimler vermekteyiz.

Bazı aydınlar ve sanatçılar, medya ve iletişim mensupları, ilim ve fikir insanları, siyaset ve sivil toplum önderleri; sadece eksikleri ve yanlışları görüyor, birilerini suçluyor ve eleştiriyor, söylemi ve eylemi orada bırakıyorlar. Oysa tespit yaptıktan sonra teklif getirmek, sorulara cevap vermek, sorunlara çözüm üretmek, daha iyisinin nasıl yapılabileceğini belirtmek hatta göstermek gibi sorumluluklarımız da var.

Gülün dikenli yaratılmasına kızmak olabilir, insanlık halidir. Ancak, dikenler arasında gül bittiğine sevinip şükretmek de gerekir.

Karanlığa "taş atmak" mümkündür, olağandır, her devirde rastlanır. Fakat, gücümüz ve imkânımız nispetinde "mum yakmak" daha güzeldir; hiç olmazsa, belli bir alan aydınlanır.

Tohum olup toprağa düşersek; kabuğumuzu kırar, zarımızı deler, içimizdeki potansiyeli dışa vurup filizleniriz. Sonra başak olur; bire on, yüz, bin veririz.

Formüllerin formülü; âlemlerin ve içindekilerin sırrını çözüp, sahibini bulmaktır. Yaratılış, var ediliş sebebimizin farkına varıp; bilinçli "halife" ve "kul" olmaktır.

Dersimize çalışıp, ödevimizi yaparsak; evimiz ve ailemiz, ülkemiz ve toplumumuz, dünyamız ve insanlık âlemi daha huzurlu ve güvenli bir hayata kavuşur. Herkes, kendi bastığı yeri bereketlendirirse; büyük okyanuslar, küçük damlalardan oluşur.

Derenin üstüne bir köprü kurarsak; oradan binlerce kişi geçer. Taşını, dikenini ayıklayıp kıraç toprağı tarla yapar, ekin ekersek; biz biçemezsek bile, bizden sonrakiler biçer.

Eskilerin tabiriyle, vaziyetten vazife çıkarıp; içinde bulunduğumuz şartların gerektirdiği pozisyonu almalıyız. Sağımıza, solumuza bakmadan; "hiç kimse yoksa bile ben varım" diyenlerden olmalıyız.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN