Arama

Zekeriya Erdim
Mart 26, 2020
En büyük ev ödevi
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bilindiği gibi, "virüsten korunma" tedbirleri kapsamında; okullar ve kurslar, Nisan sonuna kadar tekrar tatil edildi. Milli Eğitim Bakanı tarafından; bu süre içinde "uzaktan eğitim" uygulamasının devam ettirileceği, daha sonra ise "yüz yüze eğitim" hizmetinin tamamlanması için "telafi programı" yapılacağı belirtildi.

Aslında, sadece eğitim çağındaki çocuklar ve gençler ile eğitim sektörünün kadroları, kurumları değil; tüm ülke ve toplum, bu sürece uyum sağlayıp destek olmalıyız. Kişisel, kurumsal ve toplumsal olarak; hem hayatta, hem de ayakta kalmalıyız.

İnşallah, "sabır ve sorumluluk sınavı" niteliğindeki bu sıkıntılı günler, yakında geçip gidecek. Hayat, olduğu ve kaldığı yerden, daha büyük bir azimle ve gayretle devam edecek.

Ancak; o gün bu günden daha iyi, daha güzel, daha huzurlu, daha güvenli olmalı. Onun için, "bir musibetten bin nasihat" çıkarılıp; daha yaşanılabilir bir ülkenin ve toplumun, dünyanın ve insanlık âleminin "ev ödevi" yapılmalı.

Madem ki, artık kabına sığmayan bizler, zorunlu olarak kabuğumuza çekildik; bu sancılı süreç, yeni bir hayat modelinin "kuluçka dönemi" olsun. Fırtına bittiğinde, virüs salgını çekip gittiğinde; yeryüzünü herkes için huzurlu ve güvenli hale getirecek yeni bir sistemin "çerçeve planı" sunulsun.

Bizim kültür ve medeniyet mirasımızda, bunun "kodları" yahut "şifreleri" var. Küresel küfrün mazlumları ve mağdurları haline gelen milyonlar; yeniden uyandırılmayı, aydınlatılmayı bekliyorlar.

VİRÜSÜN UYARISI

Hayatta her şey, bir "hak ediş" sonucu yahut eseridir. Başımıza gelenler ya "ceza" yahut "imtihan" içindir.

Öncelikle, kendimize "doğru sorular" sorup, "doğru cevaplar" vermeliyiz. Dünyayı ve insanlık âlemini esir alan virüsün sebebini, hikmetini çözmeli; mesajını görebilmeliyiz.

Biz ne yaptık ya da yapmadık ki; okullarımız, camilerimiz, iş yerlerimiz, vakıflarımız, derneklerimiz, dergâhlarımız kapandı. Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik hayatımızın can damarları tıkandı.

Biz ne yaptık ya da yapmadık ki; caddeleri, sokakları, meydanları, salonları, kahveleri, lokantaları boşaltıp evlerimize hapsolduk. Hastalarımızı ziyaret edemez, cenazelerimizi gömemez, nişanlarımızı-düğünlerimizi icra edemez, bilim-kültür-sanat etkinliklerimizi yapamaz, en yakın dostlarımızın ve akrabalarımızın bile yüzüne bakamaz hale geldik.

Biz ne yaptık ya da yapmadık ki; bir virüs dünyadaki tüm kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar için "ortak tehdit" ve "ortak tehlike" haline geldi. Bütün dengeler ve düzenler "virüsle mücadele" seferberliğine kilitlenip; hayata dair diğer planlar ve programlar askıya alındı, bilinmeyen bir zamana "tehir" edildi.

Hemen hepimiz, "ferdi murakabe-sosyal murakabe-ilahi murakabe" mekanizmalarını aktif ve verimli hale getirip; "ilim ve hikmet" bütünlüğü içinde, bu soruların cevaplarını bulmalıyız. Korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail olmak istiyorsak; "yeni ve farklı bir hayat modeli" için, her bakımdan hazır olmalıyız.

FITRATIN ÇAĞRISI

Hayatın bütün alanlarında ve konularında; "bir formül, bin çözüm" demektir. Bir şeyin, "tohum" yahut "çekirdek" niteliğindeki sırrını çözebilirsek; o bizi, elde etmek istediğimiz "ürün" yahut "mahsul" sonucuna kadar götürecektir.

İnsanlığı kalıcı "huzur ve güven" iklimine ulaştırıp, "felah" çizgisi üzerinde yürümesini sağlayacak olan şey; yaşadığı âlemin ve içindekilerin sesine kulak verip, "fıtratın çağırısı" diye özetleyebileceğimiz mesajı, muhtevayı algılamasıdır. Zerreden kürreye kadar uzanan dengenin ve düzenin ilkelerini, prensiplerini, kanunlarını, kurallarını doğru anlayıp kavrayarak; ona uygun bir hayat nizamını kurgulamasıdır.

Bunun adına ister "tabiat kanunları", ister ilahi iradenin var ettiği "kevnî âyetler" diyelim. Ancak; insanın ilk ve en temel görevinin bu ayetleri okumak, anlamak, kavramak ve hayata uygulamak olduğunu artık iyi bilelim.

Mavera Vakfı adına, üniversite öğrencilerine yönelik olarak düzenlediğimiz geleneksel ve ödüllü "deneme yarışması" için; bu yıl, isabetli bir tercih yapıp, "Fıtratın Çağırısı: İnsan Kendine Dön" başlığını belirlemiştik. Başımıza gelecekleri bilseydik; hedef kitleye, her yaş ve seviyedeki insanımızı dâhil ederdik.

Çünkü, içinde bulunduğumuz zaman; "fıtratın çağırısına kulak verme" zamanı. Aklımıza, ruhumuza, bedenimize giydirdiğimiz "deli gömlekleri" girdabından kurtularak; kendimize dönme, yaratılış ve var oluş gayemize uygun olan "dosdoğru yola girme" zamanı.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN