Kimin akıl hocası kim?
Kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımızda; akılları, fikirleri, emekleri, yürekleri, duaları, gayretleri birleştirmek fevkalade önemlidir. Hem güce güç, imkâna imkân katar; hem de yapılan işi, üretilen aşı bereketlendirir.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı; bilgiyi bilime, bilimi teknolojiye, teknolojiyi sanayiye, sanayiyi ticarete dönüştürüp daha fazla "katma değer" üretmek için yeni bir proje başlatmış. Kendilerine "mentorluk" eğitimi verilen bazı akademisyenler; Organize Sanayi Bölgeleri bünyesinde bulunan fabrikaların sahiplerine ve yöneticilerine, "akıl hocalığı" yapacakmış.
Bu haber bizi eskilere, daha eskilere götürdü; zihin dünyamızda muhtelif çağrışımlar yaptı. Bir yandan tarih, kültür, medeniyet geçmişimizin "rehberlik ve danışmanlık" geleneğini; öte yandan, kendi yaşadığımız yahut şahit olduğumuz sosyal ve siyasal süreçlerin acı hatıralarını hatırlattı.
Atalarımız, yaşanmışlıkların yansıması olan süzme kelimelerle ve cümlelerle; "Danışan dağı aşar, danışmayan düz yolda şaşar" demişler. Ayrıca, yanlış yönlendirmelerin muhtemel sonuçlarına dikkati çekerek; "Kılavuzu karga olanın, burnu pislikten kurtulamaz" sözünü de ilave etmişler.
Adına bazen "ata", bazen "hoca", bazen "vezir" demişiz. Hayatın bütün alanlarında ve konularında; ilim, irfan, terbiye, tecrübe sahibi "bilge" kişilerin akıllarından, fikirlerinden istifade etmişiz.
Mesela; Bilge Kağan'a Tonyukuk, Alparslan'a Nizamülmülk, Osman Gazi'ye Şeyh Edebali, Fatih Sultan Mehmet'e Akşemseddin "akıl hocalığı" yapmış. Bu istişare ve iş birliği geleneği, bir yandan gönüllerin ve ülkelerin fethini sağlamış; öte yandan, asırları ve nesilleri aydınlatmış.
KİŞİSEL VE KURUMSAL DANIŞMANLIK
Günümüz ülkelerinde ve toplumlarında da pek çok "danışmanlık" türü yahut hizmeti var. Alanında uzman kişiler ve kurumlar, isteyen yahut ihtiyaç duyan kişilere ve kurumlara; akademik, pedagojik, sosyolojik, psikolojik, siyasal, ekonomik, askeri, teknolojik, idari, stratejik ve benzeri alanlarda ışık tutucu yahut yol gösterici görevler yapıyorlar.
Okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise çağındaki çocuklara ve gençlere; daha çok "rehber öğretmen" olarak tanımlanan kişiler ile "rehberlik servisi" şeklinde konumlanan birimler danışmanlık yapıyor. Yükseköğretimde ise; "tez danışmanı" öğretim üyeleri, yüksek lisans ve doktora çalışması yapan akademisyenlerin elinden tutuyor.
Bu mekanizmanın, "iyi" ve "kötü" örneklerini, öykülerini biliyoruz. Doğru rehberliğin ve danışmanlığın yükseltici, yüceltici; yanlış rehberliğin ve danışmanlığın alçaltıcı, perişan edici sonuçlarına şahit oluyoruz.
HOCALARIMIZIN HOCALARI
Son günlerde, yeniden; "FETÖ'nün siyasi ayağı" tartışılıyor. Köküne ve gövdesine nazar edilmeden; sadece dalına ve budağına bakılıyor.
Oysa, sosyal ve siyasal organizmaların doğru tanımlanabilmesi için; önce doğduğu ocağa ve büyüdüğü kucağa bakılması gerekir. Acısı damağımızda duran zehirli mahsulün tahlili yapılırken; hangi tohumun, hangi toprağa, ne zaman, kimler tarafından ekildiği ve dibine hangi suyun, hangi gübrenin döküldüğü iyi bilinmelidir.
Bizim gençlik yıllarımızda; sosyal, siyasal, ideolojik oluşumlar aynı merkezlerden yönetilmişti. Kimine "sağcı", kimine "solcu" olma; bazılarına "söylem", bazılarına "eylem" ağırlıklı faaliyette bulunma görevi verilmişti.
Zamanla hakikati anlayanlar; o tezgâhların, tuzakların dışına çıktılar. Ağır bedeller ödemiş olmanın acısı içinde; kuklalara ve kuklacılara dışarıdan baktılar.
Aynı kaderi paylaştığımız dostlardan biri; doksanlı yılların başlarında bir tespitte bulunmuştu. O zaman "cemaat" olarak bilinen FETÖ'yü kastederek; "İş tutuş ve işleyiş biçimleri bizim eski teşkilata çok benziyor, acaba aynı hocalardan mı ders alıyorlar?" diye sormuştu.
Bizim "ağabey" dediğimiz kimseleri yetiştirenler, yerleştirenler, yol ve yön gösterenler; MİT'in muhtelif konumlarda ve durumlarda bulunan sivil generalleriydi. O zamanlar o kurum; ABD gizli istihbarat ve icraat örgütü CİA'nın Türkiye şubesi gibiydi.
Daha sonra anladık ki; bizimki "yerel", onlarınki "evrensel" bir organizeymiş. Onun için; onlara bizim hocalarımız değil, hocalarımızın hocaları ders vermiş.
Tabi yerel "asistan"ları da olmuş. Değişik sahalarda ve sektörlerde, maskeli dolaşan gizli "imam"lar; aynı "başpapaz"dan talimat almış.
Geçmişin acı tecrübelerinden gereken dersi çıkarıp, geleceği daha doğru kurgulamak istiyorsak; özellikle sosyal ve siyasal organizmaların, "akıl hocaları"nın kimler olduğuna iyi bakmalıyız. Dinimizin, tarihimizin, kültürümüzün, medeniyetimizin âleme ışık saçan rehberlerinden, önderlerinden, örneklerinden, öykülerinden ilham alarak; yollarımıza kurulan tezgâhları ve tuzakları, bizzat kuranların başlarına yıkmalıyız.
Zekeriya Erdim
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.