Arama

Zekeriya Erdim
Şubat 6, 2020
Eğitimin üç ana ayağı
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bilinen fizik kurallarına göre; yatay ve dikey hacmi olan bir cismin, herhangi bir zeminde düşmeden yahut devrilmeden durabilmesi için, asgari üç ayağının olması (yani en az üç noktadan yere temas etmesi) gerekir. Hiç şüphesiz; dördüncü, beşinci, altıncı ayaklar da daha sağlam durmasını temin edecektir.

Ayrıca, duruşun direncini artırmak için; ayaklar arasında irtibat kurulur. Yatay ya da çapraz taşıyıcı unsurlarla, daha sağlam ve güçlü hale getirecek destekler verilir.

Bu anlamda, örgün ve yaygın eğitim hizmetlerinin de üç ana ayağı var. Onlar sağlam ve güçlü olurlarsa; toplum binasının ayakta kalmasını sağlamış olurlar.

Öncelik ve önem sırasına koyarak; "birincisi aile, ikincisi okul, üçüncüsü cami" diyebiliriz. Ailelerde anneler ve babalar, okullarda öğretmenler ve idareciler, camilerde imamlar ve müezzinler görevlerini iyi yapabilirlerse; kişisel, kurumsal, toplumsal geleceğimizle ilgili daha fazla ümit ve güven duyabiliriz.

AİLE OKULU

2018 Yılında, Cumhurbaşkanımızın değerli eşi Emine Erdoğan Hanımefendi'nin öncülüğünde; bir "okuma-yazma seferberliği" içine girildi. Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü üzerinden; bir milyonu aşkın kadın ve erkek vatandaşımıza, sıfırdan okuma-yazma öğretildi.

Bundan dolayı tüm ilgililere, yetkililere, görevlilere teşekkür ediyor; minnet ve şükran duygularımızı sunuyoruz. Buna ilave olarak; bir başka alanda daha "eğitim seferberliği" ilan etmenin, çok büyük bir ihtiyaç olduğunu hatırlatma gereği duyuyoruz.

Oğullarımız ve kızlarımız, evliliğe ve aile hayatına hazırlanmadan evleniyorlar. Eş olma, anne olma, baba olma eğitimi almadıkları ve formasyon sahibi olmadıkları için; aile yönetimini yeteri kadar iyi beceremiyor ve kısa zamanda "sorunlu aileler" haline geliyorlar.

Daha da kötüsü; önemli bir kısmı, tez zamanda "boşanma" sürecine giriyor. Çoğu çatışmalı biten ayrılıkların sonunda; hem eşler yaralı hale geliyor, hem çocuklar ve gençler paramparça oluyor.

Bu riski azaltmak ve asgari düzeye indirmek için; bir "aile okulu" seferberliği başlatılsa. Genç, yetişkin, yaşlı hanımefendilere ve beyefendilere; "iyi evlilik-mutlu aile" modelinin formülleri anlatılsa.

Umulur ki; huzurlu, güvenli ve güçlü toplum olmanın temellerini atmış oluruz. Her birimiz "ehliyetli" eşler, anneler, babalar haline gelip; dünyevi ve uhrevi karşılığını alırız.

YERYÜZÜ MEKTEBİ

Eğitim sistemimiz ve okul modelimiz, yıllardır zikzaklar çiziyor. Birilerinin "buldum" iddiasıyla yaptıklarını, başka birileri gelip bozuyor.

Bir türlü "göçebe" yahut "geçici" anlayışlardan ve işleyişlerden kurtulup; "istikrarlı" hale gelemiyoruz. Yabancı ve yalancı taklitçiliğinin tasallutu altında; belimizi doğrultup "kendimiz" olamıyoruz.

Eğitimi okulda başlayıp okulda biten bir süreç gibi görmemeliyiz. Çocukları "yarış atı" gibi koşturup, sadece sınavlara hazırlama sendromuna girmemeliyiz.

Birinci önceliğimiz, "hayata hazırlamak" olmalı. Hayat algımız ise; "dünya" ile birlikte, "ahiret" âlemini de içine almalı.

Yakından uzağa doğru; yerlerin ve göklerin "mektep", yaratılmış her varlığın yahut nesnenin "kitap", yaşanmış her olayın ve durumun "ders" olduğunu bilmeliyiz. Çocuklarımıza ve gençlerimize, "bir formül bin çözümdür" anlayışı ve işleyişi içinde; dar anlamda hayatın ve içindekilerin, geniş anlamda âlemin ve içindekilerin sırlarını çözme bilgisini ve bilincini vermeliyiz.

Eğitim ve öğretim; sınıflardan çıkarılıp, sahalara ve sektörlere götürülmeli. Öğretmenlik, "işlerden bir iş" olmanın ötesine geçirilip; büyük bir "dava", ihlaslı bir "dua", şanlı bir "sevda" haline getirilmeli.

CAMİ MERKEZLİ HAYAT

Bizim kültür ve medeniyet geleneğimizde; hayatın kenarında "mescit" (secde edilen yer), merkezinde "cami" (toplanılan, cem olunan yer) vardır. Sosyal bünyenin her hücresine; bu "yürek" tarafından pompalanan "kan" ve "can" dağıtılır.

Anadolu'yu yurt yapan Malazgirt Seferi'ne, bir "cuma hutbesi" sonrası çıkılmıştı. Yeniden yurt kılmak için verilen İstiklal Harbi'nin ateşi, gene camilerden yakılmıştı.

Yakın geçmişte, 15 Temmuz dirilişi ve direnişi sırasında; bu ruhun yaşadığını ve yaşatıldığını bir kez daha gördük. Minarelerden yükselen "selâ" sesleriyle, sular seller gibi meydanlara indik.

Günümüz Türkiye'sinde, herkes yeteri kadar "dindar" olmayabilir. Ancak, toplumun tamamına yakını; en azından "cenaze" merasiminde, musalla taşına konup "ibra" edilmek için camiye gelir.

O halde, buralarda da hem dünya hem de ahiret dersleri vermeliyiz. Dâhili ve harici rüzgârların, fırtınaların, depremlerin sallamalarına ve sarsmalarına direnip sapasağlam ayakta kalabilmek için; toplum binasının "aile-okul-cami" ayaklarını muhkem hale getirip, aralarında kuvvetli bağlar kurmalıyız.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN