Arama

Mustafa Özcan
Eylül 20, 2019
İkinci sömürgecilik, ikinci bağımsızlık

Beşşar Esat 2011 yılının Mart ayında yani olayların patlak verdiği, başladığı noktada iktidara veda edip gitseydi ne olurdu? Bu mühim bir soru. Bu taktirde ne İranlılar ne Ruslar ne de Amerikalılar Suriye'de cirit atabilirlerdi. Ne de ülkenin bir kısmını Esat'tan davet aldık bahanesiyle kontrolleri altına alabilirlerdi.

Velev isteseler bile halk Esat'la mücadele yerine onlarla mücadeleyi seçer ve onlara aman vermez, göz açtırmazdı. Zaten gösterilerin ilk günlerinde halk, ' tanklar İsrail sınırına' diye tempo tutuyordu! Halk iradesinin galip gelmesi ve şekillenmesiyle birlikte 1973 yılından beri yürürlükte olan gizli Camp David anlaşması askıya alınır ve belki de Kunaytıra bölgesinden İsrail'e doğru fedai eylemleri yeniden başlardı. Bu takdirde, Suriye yeniden yabancıların istilasına uğramadığı gibi Suriyeliler Filistin'in kurtuluşu için de seferber de olurlardı. Yabancılarla birlikte Suriye cephesini bloke eden Esat bilvesile Filistin cephesini de etkisiz hale getirmiştir.

Peki! Esat kaldı da ne oldu? CHP'nin dediği gibi ülke bütünlüğünü mü korundu? Heyhat! Ne gezer! Putin Çankaya'da ayetler okuyarak İslam ümmetinin birlik ve beraberliği konusunda titizlendiğine dair bir tek delil sunamayacağı, ortaya koyamayacağı gibi aynı zamanda Suriye'yi işgal ederek, el koyarak Suriye'nin toprak bütünlüğünü teminat altına aldığına ve garanti ettiğine dair de kimseyi inandıramaz! İnananlar sazan ve balık hafızalı tipler olmalıdır. Esat yabancı işgalcilerin yerli versiyonu ya da Arapların bildik tabiriyle Ebu Rigal tipinin son örneğidir. İşgalci rehberidir.

Suriye'de Esat işgalci artıklarını temsil ederken Cezayir'de işgal veya sömürge kalıntılarını Ordu Komutanı Kayıd Salih'in ifadesiyle devletin çarklarına çöreklenmiş olan asker-sivil çete temsil ediyor. Mısır günlerinde sık sık yönetici zümre için 'isabe' yani çete dendiğini duyardım. Arap ülkelerine çete rejimleri kümelenmiş vaziyette. Bunlara ister derin devlet isterse mafya tarzı yapılanma denilsin; kalıpları çok olsa da, tanımı veya içeriği birdir, aynıdır. Cezayir'i fiili olarak yöneten Kayıd Salih ülkeyi yöneten çete veya çetelerin ikinci sömürgecilik dönemini temsil ettiklerini söylemektedir. 1962 yılından yani 57 yıldır da böyledir. Bir kışla ziyaretinde Kayıd Salih şunları söylemiştir: Bu çete bankaların içini boşalttı. Ülkeyi fakirleştirdi, insanları açlığa mahkum etti. Bunların yaptığı, ülkeye yaşattıkları kesinlikle ikinci sömürgecilik dönemidir. Cezayir halkı 1830 yılından 1962 yılına kadar doğrudan ilk sömürgecilerle boğuşmuş, sömürgecilik ateşiyle dağlanmış ve milyonlarca ferdini bu uğurda can feda etmiş ve şehit vermiştir. 1962 yılından sonra ise yabancı sömürgecilerin yerli ortakları dümene geçmişlerdir. Harkiler adı verilen yerli işbirlikçilerden bir kısmı 1962 yılından itibaren sömürgecilerin arkasından soluğu Fransa'da almışlar terk-i vatan etmişler geride kalan Halit Nizar gibi kriptolar ise Cezayir ordusuna sızarak zamanla ülkenin çarklarını ele geçirmişlerdir. 1992 yılına denk gelene bir şekilde bağımsızlığın ilk otuz yılında ülke yeni bir buhran/türbülansa yuvarlanmış ve yüzbinlerce insan yeniden kanlı kargaşanın kurbanı olmuştur. Burada da başı, bazı 'akılsız İslamcılarla' birlikte bulanık suda avlanan kargaşa avcısı Hizb-i Fransa bir başka deyimle Frankofon partizanlar çekmiştir.

Ruanda-Burundi örneğinde olduğu gibi Fransa'nın terk ettiği ülkelerde buhranlar hep kanlı karnavallar şeklinde tezahür etmektedir. 2011 yılından itibaren Beşşar Esat Cezayir modelini benimsemiştir. Radikalleri türeterek halk iradesini müsadere etme yoluna gitmiş, sindirme, bastırma yöntemi kullanmıştır. Fransızlar Cezayir'den giderken kendi artıklarına veya kalıntılarına alan açmışlar ve onları geleceğin kurumlarına sızdırarak nüfuzlarını bu surette korumuşlardır.

Suriye'de ise Nuseyrilerin isimlerini değiştirerek meşruiyet katsayılarını artırmışlardır. Bu iki kademeli bir seviyede olmuştur. Birincisinde Fransızlar Nuseyrileri Aleviler olarak yeniden tanımlamışlar ve böylece meşruiyet katsayılarını artırmışlardır. İkinci kademede ise devreye Oniki İmam Şiiliği girmiş ve Fransızların Alevi olarak ilan ettiği Nuseyri kitleleri ve liderlerini Şii saymışlardır. Meşruiyet üzerine meşruiyet katmışlardır. Bu katmerli meşruiyetin faydasını Arap Baharında Sünni kitleleri ideolojik ve askeri olarak bastırarak görmüşlerdir. Suriye'de 1946 yılından beri en önemli buhranlardan birisi devletin dini ile devlet başkanının dini meselesinde yaşanmıştır.

1971 yılında cumhurbaşkanlığına getirileceği sırada baba Hafız Esat'ın Müslümanlığı meselesi sorgulandığında imdadına Şii alimler yetişmiştir. Onu kendi zümrelerine ilhak etmişlerdir. Bir nevi 'vaftiz' etmişlerdir. Böylece Fransızların açtığı çığırı Şiiler tamamlamışlardır. Bunun sağlamasını Michael Aoun'un sözleri üzerinden de görmek mümkündür. Böylece süreçte sömürgecilerle azınlıklar ittifakı yeniden sağlanmıştır. Nuseyri veya Şii azınlıklar ise kendilerini emperyalizme karşı ileri karakol sayıyorlar!

Cezayir'de ise Suriye'den farklı olarak dini azınlık yerine Fransız Devriminden mülhem laikliğe dayalı bir ideolojik azınlık üretilmiştir. Bunu en iyi dillendirenlerden birisi Şadli Bin Cedid'in başbakanlarından Abdulhamit İbrahimi olmuştur. Son günlerde sürgünde bulunduğu Londra'dan ülkesine geri dönmüştür.

Arap Baharı ikinci sömürgecilikten kurtulma denemesi, kalkışmasıdır.

Kayıd Salih'in kaldığı yerden devrim sonrası Tunus cumhurbaşkanı olan Dr. Münsif Marzuki devam etmektedir. 'İkinci Bağımsızlık' adlı yeni kitabında şöyle bir açılım yapıyor: " Tunus 1956 yılından beri sadece asli sömürgecilikten kurtuldu akabinde vekaleten yerel sömürgecilik Batı sömürgeciliğinin yerini aldı. Bu ikinci sömürgecilik tipi ise en tehlikeli sömürgecilik tipidir. Gerçekten de sömürgecilikten kurtulduk mu yoksa ikinci bağımsızlık yolu daha mı çetrefil ve zor?

Soru, geleceğe adanmış, salınmış bir soru! Cevabını yaşayarak ve hep birlikte veriyoruz…

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN