Arama

Mustafa Özcan
Eylül 15, 2019
Netanyahu neden çılgınlaşıyor?

İsrail'in oryantasyonu yani gittiği istikamet yanlış. Mesafe ve yol aldıkça yanlışın hacmi ve katsayısı da büyüyor. Sonunda bir gün duvara toslaması kaçınılmaz. Bir gün kesinlikle duvara dayanacak ve berhava olacak. Bu yanlışların başında dinci kesime yüz ve taviz vermek geliyor. Bu seçimler kadar İsrail'de dinci kesimin etkin olduğu başka bir seçim dönemine rastlanmadı. Aşırı sağ ve dinci dalga yükseldikçe de İsrail'i yönetenler Mescid-i Aksa ve Batı Şeria'ya el koyma niyetlerini açık ediyorlar. Bununla birlikte bu yayılmacı politikalar dinci kesimin iştahını kabartırken ve pervasız hale getirirken zaten bölük-pörçük vaziyette olan İsrail toplumu da daha kırılgan hale geliyor. Bir gün karpuz gibi tam ortadan çatlayabilir. Kısaca bu yolda devam ettikçe İsrail'in önüne iki yol çıkacak.

Birincisi, dinci kesimlerin egemen olduğu laik kitlelerin de kazan kaldırdığı bir İsrail. Bu iç kargaşa ve çatışmayı beraberinde getireceği gibi toplumun hatta devletin de ikiye ayrılmasını hızlandırabilir. Bu takdirde kademeli olarak Batılı toplulukların ve devletlerin desteğini kaybeder ve tek başına kalır. Elbette Netanyahu'ya benzeyen ve bütün hıncını Müslümanlardan çıkaran Muhammed Bin Selman ile Muhammed Bin Zayed gibiler bölgede var oldukça İsrail dış tehditten masun kalacaktır. Lakin, ' gün doğmadan neler doğar' denildiği gibi bölgede İsrail aleyhtarı yeni bir eksen ve mecra mayalanabilir. Muhtemelen bunun merkez üssü yeni Suriye ile Türkiye olacaktır.

'Keskin sirke küpüne zarar' denildiği gibi esasında pervasız liderler de ülkelerine zarar getirirler. Muhammed Bin Selman ya da Netanyahu örneğinde olduğu gibi. Şimdilik Netanyahu iç ve dış şartlar muvacehesinde kendinden emin ve masun görünüyor. Lakin bu görüntü aldatıcı. Bu görüntünün nedenlerinden birisi eski kuşak liderlerin meydandan çekilmeleri ve meydanın Netanyahu'ya kalmasıdır. İsrail'de eski liderler sıralarını savdılar ve siyasi arenaya veda ettiler. Menahem Begin, İzak Şamir, İzak Rabin, Ehud Olmert gibi eski yüzler siyasi zeminden çekildi. İsrail siyaseti siyasetçi öğütüyor. Ortam bu suretle Netanyahu'ya kaldı. Koltuğunu sağlamlaştıran Netanyahu ise özgüveninin tavan yapmasıyla giderek daha fazla pervasızlaşıyor. Bazılarının ifadesiyle çılgınlaşıyor.

Bunun iki nedeni var. Birincisi, iç nedenler. Netanyahu gelmiş geçmiş başbakanlar içerisinde en fazla iktidarda kalan isim. 71 yıllık İsrail'ın kısa tarihi içinde onun gibi 13 yıl iktidarda kalan birisi yok. Bu da onu eşsiz kılıyor. Neredeyse kendi rekorunu kırmış bulunuyor. Bu başarı onun başını döndürmüş durumda. Kendisi de başkaları da onu alternatifsiz görüyor. Bu açıdan da giderek pervasızlaşıyor ve çılgınlaşıyor. Seçimler yaklaşırken kışkırtıcı eylemlerde ve vaatlerde bulundu. Eylemlerin birisi El Halil kentine Şaron'un 2000 yılında Mescid-i Aksa'ya yaptığı tarzda baskın yapması ve Müslümanlara meydan okumasıydı. Yine aynı sıralarda Gazze'yi tehdit etti. Onun dışında Batı Şeria'nın en az üçte birine tekabül eden ve verimli toprakları barındıran Ürdün Vadisi ile Ölü Deniz'in kuzeyini İsrail'e ilhak etme vaadini açıkladı. Bu çılgın proje bizzat iç istihbarat teşkilatı Şabak gibi kurumlar tarafından da benimsenmedi. İlgili güvenlik güçleri bu plana itiraz etti, doğru bulmadılar. Elbette Türkiye de dahil BM, Avrupa Birliği gibi ülke ve birlikler de bu adıma itirazlarını dile getirdiler. Netanyahu seçilirse bu adımı atabilir mi atamaz mı bilemiyoruz ama bir niyet beyanı var. Hedefin etrafında dolaşarak zamanla hedefi erişir kılma politikası izliyor.

Netanyahu'nun seçimi kazanmak için yapmayacağı yok. Müslümanları aşağıladığı gibi aynı zamanda kontrollü bir savaşı bile göze alabilirdi. İran ve kollarına yönelik olarak bölgesel çapta eylemlerde bulundu. Suriye, Irak ve Lübnan'da küçük çaplı askeri müdahalelerde bulundu. İran ve bileşenleriyle sürtüşme politikası izledi. Kollarının Yemen'e kadar uzanabileceğini söyledi. Çılgınlığının sınırlarını biraz daha esnetti. İsrail tarihinin beşte birinde iktidarda olması onu pervasızlaştırdı ve çılgınlaştırdı. Bu nedenle de giderek otoriter hale geliyor.

Netanyahu'nun çılgınlığının arkasındaki ikinci neden ise olumlu gelişen dış şartlardır. 2013 tarihinde Arap Baharı ters tepti ve tersyüz oldu ve esinti ve rüzgar tersten yani İsrail yönünden esmeye başladı. Muhammed Mürsi'nin devrilmesi ve yerine Abdulfettah Sisi'nin geçmesi İsrail açısından hayat öpücüğü oldu. Yine Arap Baharı ile birlikte Katar'ın öne çıkan rolü bu kez BAE tarafından devralındı. Yani Katar ile BAE'nin rolleri yer değiştirdi. 2015 tarihinden itibaren Netanyahu için bölgede yeni bir ortak veya partner doğdu. Bu 'Körfez'in İskender'i lakabıyla anılan Muhammed Bin Selman'dan başkası değil. İktidarda kalmak için Muhammed Bin Selman ve şurekası Netanyahu'nun eteğine tutunmakta bir beis görmüyor. Muhammed Bin Selman'ın yükselişi aynı zamanda Netanyahu'nun da yükselişiydi. Bölgede yükselen dalga İsrail'in dalgasıydı. Küresel dalga da buna eşlik ediyordu. Obama'nın yerine gelen ve paradan başka bir şey tanımayan Trump, gözdesi Netanyahu'ya ilaç gibi geldi. O da Trump gibi Obama'dan pek hoşlanmıyordu. Dünyada yükselen popülist dalga Netanyahu'nun gemisinin yelkenlerini şişiriyordu. Bu nedenle de ne kanun ne realite tanır hale geldi. İsra Suresinde anlatılan Yahudilerin ikinci kez böbürlenme ve büyüklenme dönemine denk gelen Netanyahu'nun iktidarı ve davranışları bu yöndeki Kur'an buyruğuna tercüman oluyor.

Evanjelik Reagan, 'bizim nesil Armageddon'u görebilir' diyordu galiba Armegeddon seçimleri bir kez daha kazanırsa Netanyahu'nun başına kopacak. Fazla kaşınıyor!

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN