Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) değişmeli mi?
Sağlık Bakanlığı'nın TUS sınavı ile ilgili radikal değişiklikler yapma hazırlığında olduğu haberindeki ayrıntıları değerlendirmeden önce, 35 yıllık hekimlik hayatı boyunca 4 farklı üniversitenin tıp fakültesinde ve 3 ayrı eğitim ve araştırma hastanesinde çalışıp çok sayıda öğrenci ve asistan yetiştirmiş bir hoca olarak genel bir kanaat belirteyim:
Rahmetli Özal döneminde TUS sınavı ihdas edilmeden önce, cumhuriyet tarihi boyunca tıpta ihtisas veren klinikler adam kayırma, nepotizm, hemşericilik ve torpil temelli sübjektif tercihlerle asistan alırdı. İdeolojik yaklaşımların kol gezdiği o ortamda, ülkemizin kültür ve medeniyet kodlarına saygılı, milli ve manevi değerlere sahip adayların asistan olarak alınmaları gerçekten istisnai bir durumdu. Adalet ve liyakat umumiyetle ayaklar altındaydı. Akademisyenlik babadan oğula geçen bir unvan gibiydi adeta. Ta ki TUS sınavı geldi; herkesin eşit şartlarda yarıştığı, sadece bilginin belirleyici olduğu, zor ama adil bir ortam oluştu ve daha önce ihtisasa girmeyi hayal bile edemeyen kahir ekseriyet için artık kapılar açıldı. Hatasıyla, kusuruyla bu imkanı sağlayan TUS sınavına bir kez dokundunuz mu, kırılmış bir vazo gibi tamir edilemez risk ve komplikasyonlar çıkabilir. Bu yüzden TUS sınavına yapılacak müdahaleler çok geniş bir araştırma, durum tespiti, itidal, uzlaşma ve hassas bir planlama ile ortaya konmalıdır. Yakın tarihte yükseköğretim sisteminde yapılan yardımcı doçentlik ve doçentlik ile ilgili bazı düzenlemeler son derece hatalı olmuş, akademinin seviyesini düşürmüş ve liyakat kavramını zedelemiştir. TUS örneği de bunlara benzer şekilde "ben yaptım oldu" zihniyetiyle ele alınırsa son pişmanlık fayda vermez.
Sayın Sağlık Bakanımızın, yardımcılarının, tıpta uzmanlık kurulu üyelerinin, bakanlık bürokratlarının temelde yurtdışına hekim kaçışı ile ilgili endişelerden kaynaklı olarak ve iyi niyetle bazı önlemler almak istediklerinden şüphemiz yok. Ancak, ülkemizde hekimlerin, tıp eğitiminin, uzmanlık eğitimi sürecinin, sahadaki mesleki pratiğin, hekim yetiştiren yükseköğretim kurumlarının daha ciddi ve yapısal onlarca sorunu varken, belki de en az suçlu ve hatalı olan parametre ile yani TUS ile iyileştirmeye başlamak yanlış olur. Bunlar arasında; adeta her köşe başına açılan tıp fakültelerini ve yeterli eğitim elemanı potansiyeli yokken habire artırılan kontenjanları, tıp eğitimini sadece bir para kapısı olarak gören ve hastanesi bile olmayan birçok vakıf üniversitesine tıp fakültesi açma izni verilmesini, sahada sağlık çalışanlarına yönelen şiddeti, siyaset mekanizmasının büyük sorumluluğu olan hekimlerin mesleki itibar kaybını, özlük haklarını, döner sermaye adaletsizliğini, ayda bazen ondan fazla 24/36 saat nöbet zulmünü, ihtisasta karşılaşılan mobbingi, hiçbir etik ve bilimsel ilkeye uymayan "beş dakikada bir hasta randevusu" sistemini ve daha çözüm bekleyen sayısız sorunu sayabiliriz. Yurtdışına hekim kaçışının temelinde ağırlıklı olarak buna benzer sorunlar yatarken neşteri TUS'a vurmak hiçbir derde deva olmayacaktır. Yakından bildiğim bir örnek olarak, nüfusu ve tıp düzeyi bize benzer olan Almanya'da bir asistan hekim, çok daha insani şartlarda çalışıp çok daha az risk alırken ayda 45 bin TL karşılığı gelir elde etmektedir. Ülkemizdeki genç hekimlerin birçoğu da bu cazibeye kapılıp en başta Almanya'ya gidebilmek için var güçleriyle çalışmaktadır. Suçlayıp müdahale etmeye kalktığımız TUS'un ise bu kötü gidişte hemen hiç payı yoktur.
Her şeyden önce TUS, bir geçme-kalma sınavı değil sıralama sınavıdır. Yeterli uzman yetiştirme kapasitesi yokken, mantar gibi biten tıp fakültelerinden aşırı sayıda hekim mezun ederseniz, bir sıralama sınavı olan TUS giderek zorlaşır ve gereksiz detaylara iner elbette. Ama unutmayalım ki, bu zorluk ve detaya inen ezber mecburiyeti adil bir şekilde sınava giren herkes için geçerlidir. TUS'a giren hiçbir hekim sınavda haksızlığa uğrayacağı korkusu yaşamamaktadır. Şansın yeri yoktur, tek geçer akçe azim, gayret ve çalışmadır. Mevcut hali ile TUS ülkemizdeki en zor fakat en güvenilir sınavlardan biridir. Düşük puan alanından yüksek puan alanına herkes buna kanidir; düşük puan alan bunun çalışmama tercihinden kaynaklandığını bilir. Çok çalışan da daima karşılığını almıştır. O halde, iyi niyetli bir sistem iyileştirmesi yapmak için, TUS'a gelinceye kadar yolları döşeyen taşlara bakmak gerekir.
Şimdi bakanlığın muhtemel planındaki ayrıntılara bakalım:
TUS puanına "… lise başarı puanı gibi okul başarı puanının mutlak ilave edilmesi…" gibi bir düşünce, en hafif ifadeyle ülkedeki yükseköğretim gerçeklerini dikkate almamaktır. Ağrı Tıp Fakültesi veya Nişantaşı Tıp Fakültesinde elde edilen okul puanı ile, Çapa veya Hacettepe'yi aynı teraziye koymak akıl almaz bir tutum olur ve binlerce öğrencinin hakkına girilmiş olur. Tıp eğitimini karlı bir kazanç kapısı olarak gören bazı vakıf üniversiteleri, bol keseden dağıtacakları puanlarla öğrenci çekmeye çalışırlar ve böylece liyakati olmayanların TUS sınavındaki puanları yükselir. Herhangi bir lisans dersi sınavında, A grubu ile B grubunu imtihan eden hocaların verdikleri notlar bile çok sübjektif ve birbirinden farklı olurken, bu puanı TUS puanına katmak nasıl adil olabilir ki? Hepimiz, mezun olduğu liseye, kılık kıyafetine, kişisel tercihlerine bakarak sözlüde öğrencisini çaktıran nice hocalar gördük bu ülkede. Bu hocalar buharlaşmadı ki… Onların vereceği puana güvenerek bir gencin istikbalini nasıl riske edebiliriz.
TUS puanına ".. özellikle görev süresinde beşinci, altıncı bölgelerde çalışma durumuna göre, yaptığı hizmet esas alınarak bir hizmet puanının ilave edilmesi" ise, rasyonel aklın kabul edemeyeceği bir şeydir. Heves, merak, gayret, adanma, sürekli çalışma ve kendini geliştirme, hatta branş ile karakterin uyumunu gerektiren "uzmanlık eğitimi" liyakati ile, zor koşullarda vatandaşa hizmet etmiş olmak arasında nasıl bir rasyonel ilişki olduğunu anlamak mümkün değildir. Bu durumda mesela Şırnak'ta mecburi hizmet yapan hekim, İzmir'de yapana göre daha yüksek puanlı branşlara yerleşebilecektir. Adalet ve liyakat bu mudur?
"Yani çocuklarımız gelecekten umutlu olmalılar, istediği branşa girebilme imkanının zor olmadığına inanıyor olmalılar." denilmiş. Çok iyi niyetli bir temenni. Lakin, maalesef çocuklarımız, hekim çocuklarımız gelecekten umutlu değiller. (36 saat nöbetten çıkarak uyuyakaldığı için ölüme giden bir asistan arkadaşını gören genç hekim nasıl umutlu olur ki… 20 yıla yakındır, hekimleri vatandaş gözünde küçük düşürme, aşağılama, bazen suçlama tavırları gösterip itibar kaybı yaşatmak, hatta niyeti o olmasa da dolaylı olarak şiddeti davet etmek de cabası). İstediği branşa girmekten de pek umutlu değiller. Bunun temelinde, gereksiz şişirme ile tıp fakültesi kontenjanını artırıp, uzmanlık eğitimi koşulları ve kontenjanları yeterli olmadığı için TUS'un önünde yığılmaya sebep olan iktidarlar var, geçmiş ve mevcut iktidarlar… Bakkal açar gibi her ile bir tıp fakültesi açmanın bedeli budur. Ayrıca şunu da belirtelim: Uzmanlık adaylarının branş tercihleri TUS sınavından bağımsız bir konu, tamamen sağlık politikaları ile ilgili bir konudur. Mevcut durumda TUS olmasa da bu branşlar en çok tercih edilirdi, bunu lütfen TUS ile bağdaştırmayalım.
Sonuç olarak; ülkemizde uzun süredir adalet ve liyakatle gerçekleştirilmeye devam eden TUS sınavına neşter vurmak, hele de alelacele yani ilk sınava yetiştirecek kadar aceleyle davranmak hiçbir soruna çözüm olmayacağı gibi, sahadaki onbinlerce hekimin, mezun olmaya yaklaşan binlerce öğrencinin beklenti ve umutlarını daha da zedeleyecektir. Zira, temel sorunlar çok daha başka ve kapsamlıdır. Çözümleri de bir sınav sistemi değişikliği yapmak kadar kolay değildir. Kolay olana değil, adil ve gerçekçi olana yönelmek karar vericilerden ve yürütmeden beklediğimiz tavırdır. Bu bağlamda ilk akla gelebilecek iyileştirme önerilerini şöyle sıralayabilirim:
1. Başta tıp eğitiminin standardize edilmesi
2. Gerçek anlamda yeterli tıp eğitimi vermeyen kurumların gözden geçirilmesi, yanlış planlama ile açılmış fakültelerin kapatılması, mahrumiyet bölgelerindeki kamu ve her yerdeki vakıf üniversitelerine tıp fakültesi açma izni verilirken çok titiz davranılması
3. Tıp eğitiminde eğiticilerin eğitiminin sağlanması
4. İhtisas sürecinde rutin işlerin eğitimin önüne geçirilmemesi, insanlık dışı nöbet uygulamalarının engellenmesi, mobbing yapan eğiticilerin cezalandırılması
5. Yeterli öğretim elemanı bulunmadığı hallerde özel sektördeki akademik kadrodan eğitim konusunda faydalanılması
6. Hekim özlük haklarının başhekimlerin insafına terk edilmemesi
7. CİMER'e şikayet gibi popülist, şevk kırıcı, meşgul edici, sübjektif ve lüzumsuz işlemlerin iptal edilmesi
8. Sağlık çalışanları için, ihtisas döneminde ve sonrasında ekonomik dahil tüm süreçlerin iyileştirilmesi
9. Sağlıkçıların itibar kaybı ve şiddete maruziyetlerinin samimi ve köklü yaklaşımlarla giderilmesi
10. Bir sistem değişikliği yapılmadan önce ortak aklın devreye sokularak tüm bileşenlerin görüşleri ile hareket edilmesi
İyi niyetlerinden kuşku duymadığımız karar verici ve uygulayıcıların, bu ve benzeri olumlu eleştirileri dikkate alarak en azından kısa vadede TUS sınavına müdahale gibi hassas bir konuyu yeniden değerlendireceklerine inanıyorum.
Prof. Dr. M. İhsan Karaman
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.