Hasta saygınlığı ve mahremiyet ihlalleri üzerine
Son günlerde kamuoyunda sıkça gündeme gelen ve ne yazık ki insan hakları ve etik prensipler açısından değil de ideolojik karşıtlıklar zemininde tartışılan "hasta mahremiyeti" ve "yoğun bakım hastalarının hak ve talepleri" konusu bizim de ilgi ve bilgi alanımıza girmektedir. 32 yıldır tıp mesleğinin ve hastanelerin içinde olan, aynı zamanda "Tıp Etiği" doktorası yapan bir hekim olarak konunun yıllardır ihmal edilen ve insanımızın canını yakan boyutları olduğunu söylemeliyim.
Yıllardır isyan ettiğim bir tutum var sağlık alanında… Uzun yıllara varan bir mesleki kanıksamanın da etkisi ile bazı sağlık çalışanlarının hastaları adeta isimsiz bir nesne olarak görmeleri, ne yazık ki. Hastaları tanımlarken ismi ile değil, yatak numarası veya hastalığının adı ile zikretmek mesela. Birinin sevgili eşi, diğerinin ciğerpare evladı, bir başkasının eli-ayağı öpülesi annesi olan; içinde nice hikâyeler saklı özel ve eşsiz bir eşref-i mahlûkat olan insan, yattığı serviste, girdiği ameliyathanede ve hele yoğun bakım ünitesinde tamir edilecek bir nesneye dönüşebiliyor. Acı, ama gerçek!
Bu can yakıcı konuya kamuoyunda işaret eden bir İlahiyat hocasına yapılan haksız saldırılar karşısında biz de bilip şahit olduklarımız çerçevesinde hakikatin yanında olduk. Bir gazetecinin sorusuna cevap verirken şu gerçeği de ifade ettik: "Bu konuda saldıranların çok itimat ettiği batı tıp literatüründe de aynen bizim savunduğumuz 'yoğun bakımda mahremiyet' mevzusu dile getiriliyor. Aynı şekilde yoğun bakımda çıplaklığın asla kabul edilemeyeceği ve bunun bir düzene koyulması gerektiği, şayet bu mahremiyet dikkate alınmazsa, özellikle giyim hususu göz ardı edilirse hasta çıktıktan sonra da derin psikolojik travmalara yol açabileceği batı literatüründe ifade ediliyor. Bizim için batı çok önemli değil, biz kendi inancımız doğrultusunda hareket ederiz. Ancak, saldıranlar bizi gericilik, batıyı ise ilericilikle itham ettiği için, onların "ileri batı"sının da görüşlerini hatırlatmak istedim. Hakikat bir tanedir, kim söylerse söylesin; bu konuda referansımızı batıdan da alabiliriz. Hem evrensel hukuk kuralları, insan hakları ve insanın onuru ve saygınlığı prensipleri açısından, hem de batı tıp literatürü açısından söylenen şey son derece doğrudur. Sağlık otoritemizin bu konuda, hastaların ve yakınlarının ciddi bir talebi doğrultusunda düzenleme yapması son derece elzemdir."
Konuyu gündeme taşıyan İlahiyat hocası, başından geçen bir tecrübe ile ilgili çok çarpıcı ifadeler kullandı köşesinde: "Bunu neden gündeme getirdim? Birkaç yıl önce annem, birkaç gün önce de kayınvalidem yoğun bakıma düşünce her ikisi de feryat edip aynı şeyi söylediler; beni bir daha buraya koyarsanız size asla hakkımı helal etmem dediler. Onların böyle bir durumda yaşadıkları acıyı ve ıstırabı; ar duygusunu, mahremiyet ihlalini hesaba katmayanlar, akılları fikirleri cinsellikte olanlar tabii ki, anlayamazlar. Düşünün, hayatı boyunca saçını dahi kimseye açmamış bir kadın, aynı koğuşta kendisi gibi erkeklerle yan yana, çıplak olarak bir sedyeye uzatılacak, üstüne her an düşebilen bir bez parçası atılacak ve ayrım yapılmadan gerektiğinde erkek bir bakıcı gelip ona sonda takacak, altını alacak vs. Ömrü boyunca ar duygusunu, hayâyı ve mahremiyeti en büyük sermaye olarak bilen ve yaşayan bu insanlar böyle bir muameleye katlanmaktansa ölümü bile kurtuluş sayıyorlar, işte ben bunu bizzat gördüm. Bunu böyle kabul etmeyenlere de bir şey söylemedim, onlar istedikleri gibi muamele görebilirler. Ama onların hakkı var da, böyle bir inanca sahip olanların hakkı yok mu?"
Evet, bu feryada hem kamuoyunun, hem sağlık çalışanlarının hem de sağlık otoritesinin kulak vermesi gerekmez mi? Doğru söyleyeni kovmak yerine, eldeki şartlar ve imkanlar nisbetinde bu yaraya merhem olmak gerekmez mi? İnanın, azıcık bir özenle, empati ile, saygı ile birçok şey düzelebilir. Yeter ki iyi niyet olsun!
Önümüzdeki süreçte, hasta saygınlığı ve özellikle yoğun bakım ünitelerindeki mahremiyet ihlalleri konusunda yapıcı önerileri içeren bilgi ve belgeler yayınlanacak. Bu konuda, bizim de içinde olduğumuz bazı kapsamlı çalışmaların başladığını müjdeleyebilirim. Bu yazıyı bitirirken, "Hasta Haklarını Koruma Platformu" tarafından bir yıl kadar önce Konya'da yapılan bir çalıştayın oldukça kapsamlı sonuç bildirgesini sizlerle paylaşmak isterim:
• Hasta mahremiyeti, ülkemizdeki hukuki prosedürde tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi büyük oranda bilginin korunması bağlamında yer almaktadır. Buna karşın ülkemizin de içinde olduğu Müslüman toplumlar, bedeni koruma hususunda inançlarından kaynaklanan güçlü bir hassasiyet taşımaktadır. Bu sebeple, bedensel mahremiyetin korunmasını sağlayacak düzenlemelerin, kanunlarımızda daha açık bir biçimde yer alması gerekmektedir.
• Sağlık Bakanlığı tarafından mahremiyet ihlallerinin önüne geçmek maksadıyla, kamuoyundaki pek çok talebi karşılayacak nitelikte genelgeler yayınlanmaktadır. Fakat bunların sağlık kurumlarında uygulanması noktasında ciddi pürüzler yaşanmakta; personel, Bakanlıktan gelen taleplere direnç göstermekte, hastane yönetimleri denetimde ihmalkâr davranmaktadır. Bu noktada caydırıcı önlemlerin alınması, söz konusu hassasiyetlerin personelin vicdanına bırakılmayıp kurumsal bazda ele alınması ve hukuki yaptırımların devreye girmesi gerekmektedir.
• Sağlık çalışanları, hastanın, mahremiyet konusundaki taleplerini, mesleğe bir saldırı yapılıyormuş gibi algılamaktadır. Hâlbuki hakların ve sorumlulukların bilinmesi, tüm taraflar açısından daha sağlıklı bir iletişim zemini sağlayacaktır. Bu nedenle problemlerin taraflarca hiçbir çekinceme taşınmaksızın tüm şeffaflığıyla konuşulması, en sağlıklı metot olarak görülmektedir.
• Mahremiyet ihlallerinin büyük kısmı, vasıfsız yardımcı hizmet personeli tarafından yapılmaktadır. Bu kişiler, hiçbir zaruret olmadığı halde, pek çok uygunsuz görüntüye şahit olmakta ve bilgiye ulaşmaktadırlar. Özellikle hasta bakıcıların, herhangi bir eğitimden geçmeden doğrudan işe başlamaları mahremiyet ihlallerinin sayısını artırmaktadır. Bu nedenle hastaneye alınacak personelin hizmet içi eğitimine önem verilmeli, sertifikalı eğitim programları ile kişilerde aşama aşama mahremiyet algısı ve önemi yerleştirilmelidir.
• Toplumca saygı gören ve sözü dinlenen insanlar tarafından, bu konuda farkındalık oluşturmaya yönelik devlet destekli sivil çalışmalar yapılmalıdır. Mahremiyet eğitimi, okul müfredatlarına eklenmeli, bu sayede toplumun her kademesine yayılması temin edilmelidir.
• Hastalar, tedavi süreçlerine olumsuz yansıyacağı endişesiyle, ihlaller esnasında talepte bulunamamaktadır. Gerek devlet gerekse de sivil oluşumlar eliyle; mahremiyetinin ihlali durumunda hastaya uygun şekilde tepki gösterme ve yaşanan sıkıntıyı gerekli birime iletme cesareti kazandırılmalıdır. Hastaya, ihlali şikâyete dönüştürdüğünde bu tutumunun, kişinin aynı ihlali yaşamasına ve bundan sonra diğer kişilerin de buna benzer bir ihlal yaşamasına engel olduğu inancı işlenmelidir.
• Kişilik haklarının ve özel hayat alanının tehditlerden ve müdahalelerden etkin bir şekilde korunmasının yolu, bireysel hak ve özgürlükler ile toplumsal yaşam arasında bir uyum-denge kurulmasıdır. Bu bağlamda meselenin disiplinler arası yeni bir yaklaşımla ele alınması gerekmektedir.
• Sağlık çalışanları, hasta mahremiyeti konusunda kendi değer yargıları doğrultusunda değil, hasta odaklı davrandıklarında, sağlık kuruluşlarında mahremiyet ihlalleri azalacaktır. Hastanın talepleri karşısında alanın uzmanı olunmamasına rağmen fetva vermek, inanç ve tercihleri yargılamak ve alaya almak gibi tutumlardan şiddetle kaçınılmalıdır.
• Doktor, hemşire ve hasta bakıcıların hasta psikolojisini bilmesi gerekmektedir. Tedavi sürecinin bir bütün olduğu ve hastanın psikolojik huzurunu temin etmenin de tedavinin bir parçası olduğu, sağlık personeli tarafından göz önünde bulundurulmalıdır.
• Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, sağlık personelinin hizmet içi eğitimine destek verilmeli ve sağlık alanındaki yanlış bilinen fıkhi mevzular tashih edilmelidir.
• Tıp Fakültelerinde ve Sağlık Liselerinde eğitim gören öğrencilere, toplumun dini ve kültürel değer-hassasiyetleri aktarılmalı, hasta mahremiyeti hususunda verilen eğitim, doyurucu ve işlevsel olmalıdır.
• Sağlık personeli, mahremiyete dikkat etmek için hastadan talep beklememelidir. Hasta bunu önemsemese bile, bir standart olarak uygulanabilecek azami mahremiyet tedbirleri alınmalıdır.
• Sağlık Bakanlığı ve diğer ilgili kurumlar tarafından hasta haklarına dair kamu spotları, bilgilendirici yayınlar ve broşürler hazırlanmalıdır.
• Sivil toplum kuruluşları hastanelerde denetim görevini üstlenmeli ve sivil denetçilik müessesesi geliştirilmelidir.
• Mahremiyet konusunda akademik çalışmalar artırılmalı, yüksek lisans ve doktora öğrencileri desteklenmeli ve böylece akademik anlamda literatür oluşturulmalıdır.
• Hastanelerde kullanılan aydınlatılmış onamların, tıbbi terimler içeren uzun ve anlaşılmaz metinler olduğu görülmüştür. Bu metinlerin her yaşta ve eğitim düzeyindeki hastanın anlayacağı şekilde, kısa, öz ve anlaşılır bir biçimde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
• Özellikle yoğun bakım üniteleri, ameliyathaneler ve doğumhanelerde mahremiyet ihlalleri yoğunlaşmaktadır. Fiziki şartların sorunları giderecek şekilde oluşturulması gerekmektedir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.