Arama

İsmail Güleç
Eylül 5, 2020
Perdeler kalkmadan mana bilinmez

İbrahim Kalın onca işinin gücünün arasında güzel kitaplar yayımlamaya devam ediyor. Son olarak daha önce İngilizce olarak yayımlanmış bir makalesini birazcık genişleterek Perde ve Mana Akıl Üzerine Bir Tahlil adıyla Türkçeye kazandırdı. Batı ve İslam medeniyetinde aklın yerinin ve algılanışının mukayeseli bir şekilde anlatıldığı kitabın ilk bölümünde Batılı akıl, ikinci bölümünde ise Müslüman akıl etraflıca açıklanıyor. Böylelikle okura ikisi arasındaki fark daha net bir şekilde gösterilmiş oluyor.

İbrahim Kalın Batı'da tanrının yerine ikame edilen aklı Doğu'da olduğu yere koyuyor ve insan için ne anlama geldiğini büyük İslam filozofları ve mutasavvıflarının sözlerinden örnekler vererek izah ediyor. Bunu yapmaktaki amacı ise aklı erdemden koparmamanın yollarını aramak, bulunan yolları göstermek. Çünkü dünyaya kötülük yapan aklı kutsamanın bizim için ne bir anlamı var ne da faydası.

Batılı akıl-Müslüman akıl

Kitabın ilk bölümlerde Batılı aklın eleştirisi yer alıyor. Batı, insanî olmayan rasyonellik biçimlerini insan aklının temeli olarak tanımlarken İslam aklın temelini nitelikte ve değer temelli zeminde faaliyet göstermesinde arıyor.

Günümüzde dünyada ve ülkemizde maalesef İslamofobi artıyor ve en ılımlı olanları bile bir an geliyor, İslam'a ve Müslümanlara karşı önyargılı ve mesafeli olabiliyorlar. Özellikle Batı dünyasının bu tahammülsüz ve kesin yargılı İbrahim Kalın'ın 'radikal çevreler' olarak tesmiye ettiği insanlar İslam'ı ve Müslümanları akıl-bilim karşıtı ve şiddet yanlısı olduklarını iddia ettikleri gibi bizlerden de buna inanmamızı bekliyorlar. Onlara göre, tüm uluslararası ilişkicilerin ve siyasetbilimcileirn yazdıklarının söylediklerinin aksine, bu inanış terörü doğuruyor. Ayrıca İslam inancının ve geleneğinin kadınlara yönelik baskı, azınlık haklarının çiğnenmesi, basın özgürlüğü, yoksulluk, yolsuzluk ve özgür düşünce, siyasi muhalefet ve çoğulculuğa izin vermediği ileri sürülür. Ve de bu radikal modern aydınlanmacılar ile onlara ruhlarını satan içimizdeki mensupları bizden de bu doğru olmayan görüşlerini kabul etmemizi beklerler. Gerekçeleri de bilimdir. Kabul etmediğimiz zaman boynumuza asılacak yafta da hazır: Bilim düşmanı.

Modernizm ve sekülerlik ile birlikte gelişen ve yeşeren inanca göre geleneksel inançlar insan hakları, eşitlik ve özgürlük kavramları ile çelişirler. Aydınlanma çağı dini inançlar için bir sınır çizer ve o sınırlar içine hapseder. Bu sınırlar dışında hiçbir şekilde etkili olmasına izin vermez. Aydınlanma filozoflarının kiliseye karşı çizdikleri bu tablo daha sonraki asırlarda tüm dinlere karşı uygulanacaktır ve tüm dinlerin akıl ve özgürlük karşıtı oldukları iddia edilecektir.

Batı 17. yüzyılda başlayan aydınlanma ile kiliseyi ve onun temsil ettiği dini hayatın dışına attı. Aklı inancın yerine ikame etti. Kalın, Müslümanların Batı'nın aydınlanma çağında yaptığı kendi manevi geçerliliğini eleştirel biçimde uzun süre incelemediğini söylerken içinde bulunduğumuz durumun nedeni de açıklamış oluyor aslında.

Günümüzde ihtiyacımız olan şey İslam aklı

Batılı akıl, değer yargılarımızı, eğitim sistemimizi, siyasi düzenimizi ve günlük hayatımız, kontrol etmek, öngörülebilirlik ve hakimiyet için kullanışlı bir gerekçe sağladı ve büyük ölçüde özellikle içinde bulunduğumuz dönemde çok daha açık bir şekilde farkına vardığımız sahte bir güvenlik, memnuniyet ve tatmin duygusu verir. Oysa her şeyi metalaştığı, alınıp satıldığı bir dünyada doğrunun, güzelin, inancın, sevginin ve dostluğun yaşaması imkânsız. Her şeyi plastik hale getirmenin ekonomik faydası olabilir ama insanın yaşam kalitesine bir katkısı olduğunu söylemek pek güç.

Kalın, varlık ile akıl, akıl yürütme ile dini inanç arasında çatışma olduğunda ya dini bilginin eksik olduğunu ya da aklın yanlış yerde kullanıldığını söyledikten sonra aklın günümüzde biraz ötelenen veya özellikle saklanan bir özelliğine dikkatlerimizi çeker.

Marifet perdeyi kaldırmakta

Bizim geleneğimizde marifet aklı hakikati yansıtan bir ayna haline getirmek. Çünkü ancak o zaman akıl hakikatin kaynağı olan ilahi varlıktan iz taşır. Aklın ışığı da hakikatin bu ışığından gelir. Perde kalktığında ortaya çıkan mana aklı aydınlatır. Bunun için de hakikatin ortaya çıkması yeter. Hakikat ile idrak melekelerimiz arasındaki perdelerin kalkması gerekir. Bu perdeler ise cehalet, nefsaniyet, inat, hırs, kötülük gibi huylarımızdır. Bunlar kalktığında da hakikat ortaya çıkar.

Tasavvuf tam da bunu yapmaya çalışır.

Bir diğer engel: Düşünmemizin fakirleşmesi

Bir diğer konu akıl ile aynı anlamda kullanılan kavramlar meselesi. İlim-bilgi, fehm-anlayış, fıkh-anlama, idrak-kavrama, şuur-bilinç, burhan-kanıt, hüccet-delil, beyyine-açık delil, sultan-baskın delil, Furkan-ayırt etme, tedebbür-tefekkür, nutuk-konuşma, hüküm-yargı, hikmet-bilgelik, zikir-anma, hepsi akıl ile ilgili ve bağlantılı kavramları düşünce dilimizin dışına itmemiz. Her biri müstakil çalışma konusu olabilecek kavramları kullanmadan İslam aklını anlamak mümkün değil. Çünkü bu kavramlardan habersiz zihin terazisi o sıkleti çekemez.

Hikmetsiz akıl

İbrahim Kalın çok önemli bir noktaya dikkat çeker: Hikmeti olmayan hüküm kör, hükmü olmayan hikmet topaldır. Hikmet ise iyi, doğru ve güzeli aynı anda kavramaktır. Varlığa hikmet nazarıyla bakma kabiliyetini yitirmiş, aklı şaşırmış ve kalbi kararmış kişilerin fiziksel duyu organlarının sağlam olması varlığı doğru anlamaları için yeterli değildir. Akıl ve kalp birlikte çalıştığında bizi doğru sonuçlara götürebilir. Müslüman aklı kalp ve vicdan ile birlikte çalışır.

İnsanı en üste de en alta da aklı yükseltir ve düşürür. Allah meleklere şehevi arzusu olmayan akıl verdi. Hayvanlara ise aklı olmayan arzular verdi. İnsana ise şehevi arzusu olan akıl verdi. İnsanın imtihanı da bu. Peki şöyle bir soru soralım:

Aklın yarattığı boşluğu küresel hiper kapitalizmin yeni güçleri, nihilizm ve narsizm kültürü ve bilimsel kibirle dolduran aydınlanma çağı aklı insanı yukarı mı çıkartıyor, aşağıya mı indiriyor?

İbrahim Kalın bu kitabıyla bizi bir kez daha düşünmeye davet ediyor. Ahlak söylemde değil, eylemdedir. Dolayısıyla bizi eleştiren Batılı aydınlanmacı akla eylemlerimizi hikmetle eylemedikten sonra ikna etmemiz değildir.

İbrahim Kalın'ın bu hacimce küçük önemce büyük kitabı Batılı akla kafa tutuyor. Dünyaya söyleyecek sözümüz var, iddiasını taşıyorsak bu tip çalışmalar çoğalmalı.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN