Osmanlı sultanlarının Peygamber sevgisini dile getirdiği şiirler
Naat, Peygamber Efendimize duyulan derin muhabbetin edebiyatımıza tezahür etmiş şeklidir. Şairler, Hz. Peygamber'e duyduğu hürmeti göstermek ve onun şefaatine mazhar olmak için naat yazardı. Bunlar arasında Osmanlı sultanları da yer alırdı. Kanuni Sultan Süleyman'ın 'Muhibbi', Sultan I. Ahmed'in 'Bahti', III. Murat'ın 'Muradi', III. Ahmed 'in 'Necib' mahlasıyla yazdığı naatlar edebiyatımızın en nadide örneklerindendi. Sizler için Osmanlı sultanlarının Hz. Peygamber'e (sav) sevgisini dile getirdiği naatları derledik.
📚 Naat, sözlükte "nitelemek, iyi ve güzel şeyleri abartılı biçimde dile getirmek; nitelik, vasıf" manalarında kullanılır. Edebiyatımızda ise Peygamberimizi öven şiirlerin türünü oluşturur. Naat, günümüze değin kuvvetli bir gelenek halinde devam etti.
📌 Yazılan binlerce naat, bestelenerek cami ve tekkelerde okundu, hattatlar tarafından nakşedilip ev, mescid ve dergâhları süsleyerek itibar gördü. Şairler Hz. Peygamber'e duyduğu muhabbet ve onun şefaatine mazhar olmak için naat yazardı.
📌 Genel olarak bir kasidede; nesib, girizgâh beyti, tagazzül, medhiyye, fahriyye ve dua bölümleri bulunur. Naatlarda Peygamber Efendimizin isim ve sıfatları, kâinatın efendisi, yaratılışın gayesi ve Allah'ın habibi oluşu, örnek ahlâkı, üstün vasıfları, fizikî özellikleri, mucizeleri, diğer peygamberlerden üstünlüğü ayet ve hadislere dayanılarak dile getirilir. Son bölümlerde şair günahkârlığını itiraf edip şefaat talebinde bulunur. Ardından kıyamet gününün tasviri, o çetin günde şefaat yetkisinin yalnız Peygamber'e ait olduğu, zira onun âlemlere rahmet olarak gönderildiği vurgulanır.
📌 Osmanlı sultanları üstün yönetim kabiliyetlerinin yanında iyi bir de şairdi. Padişahlar divanlarında Hz. Peygamber'e (sav) olan sevgilerini naat yazarak dile getirirdi. Kanuni Sultan Süleyman'ın 'Muhibbî', Yavuz Sultan Selim'in 'Selimî', Sultan I. Ahmed'in 'Bahtî', III. Murat'ın 'Muradî', III. Ahmed 'in 'Necîb' mahlasıyla yazdığı naatlar vardı. İşte Osmanlı sultanlarının Hz. Peygamber'e (sav) olan sevgisini dile getirdiği naatlar...
Peygamberimize övgünün en nadide örneği 'Naat'
📌 II. Bayezid veya II. Beyazıt, ayrıca bilinen adıyla Sultan Bayezid-i Veli Osmanlı İmparatorluğu'nun sekizinci padişahıdır. Fatih Sultan Mehmed'in oğlu, Yavuz Sultan Selim'in de babasıdır. Bu devir aynı zamanda Osmanlı mimarisinin klasik döneminin de başlangıcıdır.
📌 Şair, bestekâr ve hattat bir padişah olarak bilinen Sultan İkinci Bayezid Han, oldukça iyi bir tahsil görmüş, tarih ve edebiyat sahasında esaslı bir kültür sahibi olmuştu. "Adlî" mahlasıyla yazdığı şiirleri oğlu Yavuz Sultan Selim'in emriyle küçük bir divan hâlinde toplandı.
📌 İlim ve sanat adamlarını koruyan Sultan Bayezid, şehzadeliğinden beri etrafında önemli alimleri toplayarak kendini yetiştirdi. Ünlü İranlı şâir Molla Câmî'ye her yıl bin filori gönderdiği bilinen II. Bayezid, Zenbilli Ali Efendi, Molla Latifî, Sâdî Çelebi, Müeyyedzâde Abdurrahman, Necâtî, Ahmed Paşa, Ca'fer Çelebi, Sâfî, Behiştî ve Zâtî gibi devrin ünlü âlim ve sanatkarlarını destekledi.
📌 Şiirlerinde Adlî mahlasını kullanan Sultan, şiirlerini dönemine göre açık ve sade yazmıştı. Şiirlerini topladığı 'Divan' adlı eserinde 125 Türkçe, 3 Farsça şiir bulunur. En meşhur şiiri arasında kardeşi Cem Sultan ile konuşmalarına ilişkin beyitler yer alır.
II. Bayezid'in Peygamberimize (sav) sevgi ve hürmetini dile getirdiği naatı👇
Hudâyâ Hudâlık sana yaraşır
Nitekim gedâlık bana yaraşır
Çü sensin penâhı cihân halkının
Kamudan sana ilticâ yaraşır
Şeh oldur ki kulluğun etdi senin
Kulun olmayan şeh gedâ yaraşır
Şu dil kim marîz-i gamındır senin
Ana zikrin ile şifâ yaraşır
Şu kim dürr-i gufrânın almak diler
Der-i gamın bahrine âşnâ yaraşır
Eğerçi ki isyânımız çok durur
Sözümüz yine Rabbenâ yaraşır
Ne ümmîd ü ne bîmdür işimiz
Hemân bize havf ü recâ yaraşır
Eğer adl ile sorarsan Adlî'yi
Ukûbettir ana sezâ yaraşır
Ben ettim anı ki bana yaraşır
Sen eyle anı kim sana yaraşır
Şu günde ki hiç çaresi kalmaya
Ana çâre-res Mustafâ yaraşır
II. Bayezid (Adlî)
🌹
Hüda: Rabb, yaratıcı
Gedâlık: Kölelik
Penâh: Sığınacak yer, dayanılan nokta
Şeh: Sultan, padişah
İlticâ: Sığınma, himâyesi altına girmeyi isteme
Dil: Gönül
Marîz-i gam: ayrılık hastası
Dürr-i gufrân: Merhamet incisi
Bîm: Korku
Havf ü recâ: Korku ve ümit
Ukûbet: Ceza
Sezâ: Yaraşır, uygun, lâyık
"Allah'ım yaratıcılık, sahiplik Sana yakışır; dilencilik, kölelik de ancak bana yakışır. Mademki bu cihan halkının sığınağı sensin, o hâlde herkese de Sana sığınmak yakışır.
Gerçek hükümdar Sana kulluk edendir. Sana kulluk etmeyen hükümdara dilencilik yakışır. Sana secde etmeyen baş, hükümdar da olsa, o başa ayaklar altında olmak yakışır ancak. Şu gönül ki Senin gamının, ayrılığının hastasıdır ve ona (gönlüme) adını anarak şifa bulmak yakışır.
Senin merhamet incine sahip olmak isteyen mutlaka gam denizi ile aşinalık etmelidir. Hatamız, günahımız çok olsa da yine ağzımıza sürekli olarak Allah adı yakışır.
Bizim ne ümitle ne de korku ile işimiz olur. Biz korku ile ümit arasında yaşamak yakışır. Ben bana yakışanı yaptım, Sen de Sana yakışanı yap (Allah'ım). O gün (kıyamet günü) çaresi olmayana şefaat eyleyeceği bir Mustafa yakışır."
II. Bayezid (Adlî)
🌹