Necip Fazıl'ın ilk hikayeleri 1928 yılında, Cumhuriyet gazetesinin "Edebiyat" sayfasında yayımlanır.Necip Fazıl'ın hikâyelerinin iki önemli yönü bulunmaktadır. Yazar, okuyucuya ya bir mesaj iletmek yahut fikir vermek için hikâye türünü seçmiştir. Necip Fazıl'ın hikâyelerinde ölüm, yalnızlık, korku başlıca temalardır. Ama bu öykülerdeki ölüm, korku ve yalnızlık temaları, yalnızca psikolojik bir daralmadan, bunalmadan ve soyutlamadan öte, hayatın, ölümün anlamını arama, anlamlandırma, insanların boğuşup durduğu varlığı bir kaos olarak görmekten çok, o giriftlik içindeki uyumun, ahengin zorluğu ve güzelliği ile derinleşme çabasıdır.
Necip Fazıl ölüm temasını 'Sırtlan', 'Bir Yalnızlık Gecesinin Vehimleri', 'Olabilir Oğlu Olabilir', 'Hayalet' adlı hikâyelerinde olduğu gibi korku, dehşet ve tecessüs unsurlarıyla birlikte ele alır. 'Sırtlan' da yeni gömülmüş bir kadın cesedini parçalamak isteyen bir sırtlanın vuruluşu, 'Bir Yalnızlık Gecesinin Vehimleri'nde ölen büyük babasını korku ve merakla seyreden bir çocuğun ölüm hakkındaki düşünceleri, 'Olabilir Oğlu Olabilir' de bir telepati hadisesi anlatılır. Bu hikâyelerde hayal ve hayalet motiflerine de rastlanır.
Necip Fazıl hikâyelerinde hem yaşadığı çağdaki insan ve toplumun içinde bulunduğu sıkıntıları, çatışmaları, psikolojik hâlleri, bunalımlarını eşya ve tabiatın künhüne vâkıf olmak için yaşanan hafakanları, ölüm gerçeği karşısında kulun acziyetini, mustarip "ben"in yalnızlığını, "ben" içinde yaşanan çatışmaları, hesaplaşmalarını ifade etmiş ve hem de çağın bunalımına karşı çıkış yollarını, çözüm yollarını sorgulayarak bir kez daha mütefekkir yönünü ortaya koymuştur.
Yalnızlık Gecesinin Vehimleri isimli hikaye, Necip Fazıl'ın hayatından kesitler sunar. Hikaye büyükbabanın 20 odalı konağında cereyan eder. Necip Fazıl, bu hikayede konaktaki hatıralarına, onların kendisinde bıraktığı izlere yer verir. Oldukça kalabalık olan bu konakta herkes kendi işinin peşinde olduğundan her birey büyük bir yalnızlığa gömülmüştür. Sanki her odanın başı bir gölge tarafından tutulmuştur. Bir diğer önemli mevzu ölümdür. Bu hikayedeki konak Necip Fazıl'ın hayatında önemli bir işgal eden, büyük babasının konağıdır. Üstat, büyük babası ve kız kardeşinin ölümlerinden dolayı çok sarsıldığı için onlara bu hikayede yer vermiştir.
"Sağır bir odaya kapandığımız zaman dışarıda uğuldayan şehirden ne kadar eminsek, ölülerimize de o kadar inanalım!"
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız.