Arama

Prof. Uğur Derman
Ocak 29, 2021
XIX. asrın güzîde hattatlarından: Ahmed Râkım Efendi
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Mustafa Râkım'dan (1758 –1826) ayırt etmek için "İkinci Râkım" veya "Küçük Râkım" ismiyle anılan ve hayat hikâyesi de pek az bilinen Ahmed Râkım Efendi, sülüs-nesih yazılarını ve tuğra çekmesini Râkım'ın talebesi ve devrinin sikke ressamı olan Mehmed Hâşim Efendi'den (ö. 1845) meşk edip 1256/1840'da icâzet aldı.

Hüsn-i hatdaki büyük kābiliyetine rağmen mesleğini icrâ edebileceği bir işde istihdâm olunmayınca, Bâbıâlî yerine Mâbeyn-i Hümâyûn'a arzuhâl verdi; kendi yazdığı Fâtiha ve hilye levhalarını da -hattat Pâdişahlardan olan Sultan Abdülmecîd'in (saltanatı: 1839-1861) herhâlde dikkatini çekmek üzere- buna ekledi.

Yazılarının mükemmeliyeti, bunların Mustafa Râkım'ın eseri olduğu şüphesini uyandırdığı için, aralarında Recâi Şâkir Efendi (1804 – 1874) gibi mühim bir hattatın da bulunduğu imtihan hey'etinin gözleri önünde Ahmed Râkım'ın kalemi alıp hemen orada yazdığı satırlar büyük takdir topladı; başta Bayezid Rüşdiyesi ve Dârü'l-Maârif olmak üzere, İstanbul'daki rüşdiye mekteblerinde sülüs hattı hocalığı ve bâzı litografya (taşbaskı) tezgâhlarında hattatlık vazîfesiyle bulundu.

Ahmed Râkım'ın -ele yeni geçen belgelere göre- C.âhır-Receb 1279 (Aralık 1862-Ocak 1863) aylarında öldüğü ve İstanbul'da muhtemelen Şeyh Vefâ türbesi hazîresine defnolunduğu bilinmekdedir. Büyük hattatlardan olduğu hâlde fazla tanınmamışdır. Rahmetli üstâdım Necmeddin Okyay, Ahmed Râkım için şöyle derdi: "Mustafa Râkım'ın peşinde koşanlardandır. Lâkin, onun mütekâmil yazılarını görüp de, kendisine rehber edinememiştir".

Burada görülen tuğrası, Kur'ân-ı Kerîm'in 21. (Enbiyâ) sûresinin 30. âyetinden bir kısımla tertib edilmişdir. Âlemin teşekkülünden bahseden bu âyetin meâli şudur: "İnkâr edenler, gökler ve yer bitişikken, onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi? İnanmıyorlar mı?" Âyetin koyu renkli harflerle dizili olan kısmı, işte bu tuğrada istiflenmişdir. Her canlının sudan yaratıldığını belirten bu âyet parçası, Osmanlı su medeniyetinin vaz geçilmez bir tebliğidir: Çeşme, sebil gibi su ile alâkalı bütün yapıların üstünde celî sülüs veya celî ta'lîkle çeşitli terkîblerine rastlanılan mezkûr âyetin tuğra şekillisi de burayı süslüyor. Sağ üst köşede sülüs hattıyla yer alan "Estaîzübillah" ise, "Allah'a sığınma" duâsıdır ve herhangi bir âyetin okunmasından önce söylenir.

Ahmed Râkım, "Su" âyet-i kerîmesini görüldüğü şekilde tertîb etmiş, bu tuğra, zer-endûd (sürme altın) usûlüyle lâciverd zemine müzehhib tarafından işlenmişdir. Ancak, Sultan Abdülmecîd devrinin tezyînî san'atları, burada da görüldüğü gibi, Tanzîmat mestliği içinde millî ruhdan kopmuş, mübtezel örneklerdir, işte bu tuğra da böyle bir kalabalığın arasında kalmış, çaresiz...

Resim 1: Ahmed Râkım Efendi'nin tertîb ettiği bir tuğra örneği

Prof. Uğur Derman

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN