Arama

Prof. Dr. Teoman Duralı
Nisan 26, 2020
Kant ve Mekanikcilik - Teleoloji Dialektiği

Önceden belirtilen noktaların ışığında, canlının sorunsallığını ilk defa, Immanuel Kant, dialektik veya çatışkılar/antinomieler açısından deşmeğe koyulmuştur: "Doğanın, örgütlenmiş varolanları bakımından ele alınırken sanat eserine benzetilmesi, önemli ölçüde eksikce yorumlanması demektir. Çünkü sanat eserinden söz açılırken, ona kendi dışından biçim kazandıran akıllı varlığa (Alm vernünftiges Wesen) işâret edilmektedir. Hâlbuki, doğanın teşkilâtlanmışlığı (Alm organisiertes Wesen), her bir türünün kendikendini (Alm sich selbst) örgütlemesi anlamını taşır. Bu örgütlemesi, bütünlüğü yönünden bir tek örneğe bağlı kalmasına rağmen, içinde bulunduğu şartların zorunlu kıldıkları değişmelere uğrayarak gerçekleşir."[1] Bu durumda örgütlenmiş varolan, Kant'a göre, canlı diye kabul edilirse, soruna ışık tutulmuş olur. Ne var ki, o zaman da ona ya kendi varlığına ters düşecek 'yalınkat' (Alm blofî) maddî bir özellik yüklenmiş olacak ya da yine varlığıyla uyuşmayacak bir ilkeyle —ruh ilkesiyle— yaklaşılacaktır.[2] Birinci özellik benimsenirse, o vakıt örgütlenmiş varolan elbette tamamıyla maddî varlık hâlini alacak; dolayısıyla da örgütlenmişlikten çıkıp yalnızca mekaniğin yasalarına bağlanması gerekecek. Ona ikinci şık —ruh ilkesi— uygulanırsa, o durumda da maddî yapı olan beden, hepten ruhun buyruğuna girmiş olacak. Bu da, örgütlenmiş varolanın gerçekliğiyle çelişecek. Bundan dolayı, "doğal örgütlenme," diyor Kant, "doğrusu, bildiğimiz, tanıdığımız nedenselliklerden hiçbirini andırmıyor."[3] Çünkü doğanın örgütlenmiş varlığında 'tabii gâyeler' (Alm Naturzwecke) biçiminde bir 'doğal iç mükemmeliği'yle (Alm innere Naturvollkommenheit) karşılaşıyoruz.

"Bir şeyin kendinden (Alm an sich) tabii gâye olması, zihnin kurucu kavramı (Alm konstitutiver Begriff) olarak alınması demek değil. Olsa olsa gayelere yönelik nedensellik anlayışımızı uzaktan uzağa andırır şekilde 'teemmüle dayalı yargıgücü' (Alm reflektierende Urteilskraft) için bir 'düzenleyici kavram' (Alm regulativer Begriff) olabilir..."[4] Aslında uygulamalara-dönük aklımızın belirlediği gâyeler ile örgütlenmiş varolanın kendisinde tesbit ettiğimiz birtakım özellikler arasında bağıntı kuruyoruz. Yoksa, Kant'a kalırsa, varlığın kendinde gerçekten de gâyeli yönelmelerin olup olmadıklarını asla bilemeyiz. Gâye ilkesi yahut öğretisinin/ teleologie, bu durumda örgütlenmiş varolanın incelenmesinde doğa bilimine kılavuzluk ödevini görmekten öte bir anlamı yok. İşte bahsolunan ilkeden kalkarak Kant, şu tarifi sunmuştur: "Bir yanda karşılıklı araç, beri tarafta da gâye olarak barındırdığı her şey, doğanın örgütlenmiş ürünüdür. Kapsadığı hiçbir şey böylelikle yersiz, boşuna, gâyesiz, kör, biteviye gidişe bırakılmış değil... Bu ilke gerçi yapısı gereği yoluna yordamına uygun tarzda edinilmiş tecrübeden daha dar bağlamda, gözlemden (Alm Beobachtung) çıkarımlanabilir. Buna rağmen gâyeliliğin (Alm Zweckmafiigkeit), hem genelliğinden hem de zorunluluğundan dolayı, yalnızca deney tabanına dayalı kalamaz. Ayrıca düzenleyici de olsa, a priori herhangi bir ilkeyi temel almak, kaçınılmaz şarttır. Bundan ötürü yukarıda bahsi geçen ilkeye örgütlenmiş varolanların içlerinde taşıdıkları gâyeliliğin temel kuralı, 'düstûr'u (Fr-Alm Maxime) demek gerekir."[5] Kant'a göre doğada hiçbir şey, tesadüfe terkedilmiş olarak görülemez. Bu bakımdan yine onun görüşünce, doğanın örgütlenmiş varolanlarını kavramakiçin teleoloji kadar, fizik bakış açısı da zorunludur. "Sözgelişi" diyor, "hayvan bedeninin kimi somut parçaları —derinin deri, kemiğin kemik, saçların saç olarak— yalnızca mekanik yasalar uyarınca kavranabilirler. Bununla birlikte, gerekli malzemeyi sağlayan, onu biçimleyip bulunacağı yere bırakan 'güdücü etken', 'neden' (Alm Ursache) her zaman teleoloji açısından yorumlanmalı ki, hayvanın bedeninde bulunan her şeyin, örgütlenmiş tarzda görülüp bedenin uzvu olduğu anlaşılsın.[6]

Gâyeliliği içeren her yargının, böylelikle teleoloji tabanına dayandığı görülüyor. Ama yine Kant'a bakılırsa, hangi türden olursa olsun her doğal ürün, doğanın bütünlüğünden kalkıldığında anlaşılabilir. Öyleyse doğanın örgütlenmiş ürünü de ancak, söz konusu tümel sistemi belirleyen genel kurallar çerçevesinde kavranabilir. Ne var ki onların doğaya gerçekten içkin olup olmadıklarını biz insanlar bilemeyiz. Onları olsa olsa, doğada olup bitenleri bir düzen çerçevesinde yorumlayıp yargılamak üzre, aklımız yaratır. Kant bu sebeple, doğada tesbit ettiğimiz olaylar ile varolanları, kurucu yerine, düzenleyici kurallar aracılığıyla anladığımızı bildirmiştir.[7] Ama madem bu düzenleyici kuralları belirleyen bizleriz; başka bir deyişle, doğada olup bitenlerin, gerçekten söz konusu kurallara uygun tarzda düzenlenip düzenlenmediklerini bilemiyoruz; öyleyse onlar nesnel değil; nesnelerin kendilerinden doğmazlar. Buna göre, başgösteren gereklilikler uyarınca belirlenecek kurallar ile yasalar, bir yandan kendi içlerinde, öbür taraftan da dile getirdikleri gerçeklik tabanıyla çelişmedikce, geçerlidirler. Bununla da şu kastedilmekte: Gerçi, doğa bilimlerinde iş görmemizi —yargılamamızı— olabilir kılan kuralların, doğada gerçekten varolup olmadıklarını kesinlikle bilemiyoruz. Ne var ki, doğada algıladığımız olaylardan yahut varolanlardan edindiğimiz izlenimler sonucunda aklımız onları biçimlemektedir. İşte bu gerekce uyarınca onların, şu yahut bu kişinin, öznel duygulanımlarına, keyfine göre belirlenemeyecekleri açıktır. Onlar kendilerini, doğa bilimleriyle uğraşan herkese öznelerüstü bir zorunlulukla benimsetirler. Yalnızca gerçeklik tabanında, başka bir anlatışla, olaylar dünyasında olagelen değişmeler, olaylara ilişkin yasaların değiştirilmelerine de yol açarlar.

Bütün bu bildirilenleri, bir de, Kant'ın kendinden dinleyelim: "İmdi, böylesine olaylarla (Alm Falle) ilgili olarak derinlemesine düşünmeye dayalı yargıgücünün (Alm reflektierende Urteilskraft) düstûrları var. Üstelik bunlar, deney marifetiyle devşirilen doğa yasalarının bilgisiyle uzlaşmak zorundadırlar. Söz konusu yasalardan da kavramlara ulaşılır. Bunlar akla ilişkin kavramlar bile olsalar, yine de bizlere doğayı, deneysel yasaların doğrultusunda tanıtmakla yükümlüdürler... Sözü edilen 'derinlemesine düşünmeye dayalı yargıgücü'nün zorunlu düstûrları (Fr-Alm Maxime) arasında da karşıtlık (Alm Widerstreit), başka bir deyişle, 'çatışkı' (Alm Antinomie) ortaya çıkabilir. Bunun üstündeyse, bilinebilir doğada birbirleriyle karşıtlaşan (Alm widerstreitent) iki düstûrun yer aldığı bir dialektik belirir. 'Doğa dialektiğ'i denilen görünüşteki bu karşıtlık, yanılgılara yol açmamasıçin eleştiri aracılığıyla gün ışığına çıkarılarak çözülmesi gerekir."[8]

"Akıl, dış duyulara konu olanı kuşatan doğaya eğildikce, zihnin kısmen kendisinin doğaya apriori yakıştırdığı (Alm vorschreiben), tecrübeyle (Alm Erfahrung) ortaya çıkıp ucu bucağı kestirilememecesine genişletilebilen deneysel belirlenimlerden (Alm empirische Bestimmungen) neşet eden yasalara yaslanır. Sözü edilen birinci türdeki yasaların, başka bir deyişle, maddî doğanın genel yasalarının uygulanmalarıçin yargıgücü, düşünmenin özel ilkesini gereksemez. Gereksemez, çünkü: Zihin, yargıgücünü nesnel bir ilkeyle donatmış olduğuna göre, o artık, belirleyicidir. Buna karşılık, deneyin bize bildirdiği özel yasalara gelince; bunlar, büyük bir görünüş çokluğunu; ayrıca da eşit olmayan durumları yansıtırlar. İşte burada yargıgücünün kendisi kendini ilke kılıp doğada beliren binbir çeşit görünüşün ve eşitsizliklerin içinde ortak noktaları tesbit ederek bir yasanın oluşturulmasına önayak olur. Böylelikle deneysel yasalara uygun olarak sağlanan birlik, başka bir deyişle, doğanın genelgeçer yasalılığı doğrultusunda doğadan çekip çıkarılan bilgiler arasında bağlantının kurulması hiç olmazsa umulur. Özel yasaların bu rastlantılı, tesadüfî birliğinde şöyle bir durum belirebilir: 'Derinlemesine düşünmeye dayalı yargıgücü', iki düstûra ayrılarak iş görür. Bunlardan biri: Zihin, aklın koyduğu a prioriden kalkar; ötekisi: Aklı da işin içine katan deneylerin zoruyla cisimli doğa (Alm körperlichte Natur) ile onun yasalarını yargılayacak bir özel ilkeye ulaşmağı öngörür. Öylece iki türlü düstûrun yanyana kalamayacağı görülür. Bu da, bir dialektiğe yol açar. Şöyle ki:

- Birinci düstûr, 'sav'dır (Fr these; Alm Satz). Bütün maddî nesnelerin oluşması da bunların biçimi de, yalnızca mekanik yasalar uyarınca yargılanabilir.

- İkinci düstûr, 'karşısav'dır (Fr antihese; Alm Gegensatz): Maddî evrenin kimi ürünleri sırf mekanik yasalar yönünden yargılanamaz —onların yargılanması, bambaşka bir nedensellik yasasını, yânî gâyeli nedenselliği gerektirir.

Araştırmaya yarayan düzenleyici ilkelerin (Alm regulative Grundsatze) yerine, nesnelerin kendilerini kavramağı olabilir kılacak kurucu olanları ele alırsak, şöyle bir dialektikle karşılaşırız:

- Sav: Bütün maddî nesneler, yalnızca mekanik yasalara göre meydana gelirler.

- Karşısav: Madde dünyasının ürünlerinden kimisiyse, yalnızca mekanik yasalar uyarınca meydana gelmez."[9]

Kant'ın düstûrlarını dıkkatla incelediğimizde, 'sav'ın, 'nasıl'; 'karşısav'ınsa, 'niçin', sorularına karşılık verdiklerini görürüz.

Aristoteles ile hemen bütün Ortaçağ düşünürleri, hem canlı-olmayanlar hem de canlılar evrenine 'niçin'li sorularla yönelmiş olmalarına karşılık, Galilei ile Kopernikus'tan beri doğa bilimlerinden hangisinde yer alırsa alsın araştırmacı, kendini 'nasıl'lı sorulara cevap bulmağa adamıştır. Sırf canlılarda görülen birtakım niteliklere oysa, fiziğin olaylara yaklaştığından başka türlü bir tutumla yanaşılması gerektiğini ilk defa tutarlıca temellendirerek bildiren Kant, 'niçin'li soruya, gâyelilik taşıyan iki çeşit karşılık verilebileceğini şöyle belirtmiştir: "'Bir şey niçin var?' diye sorulduğunda, cevap: Ya onun varoluşu (Alm Dasein), amaç doğrultusunda etkiyen nedenle tamamıyla ilgisizdir denebilir —bununla da onun, doğal işleyişin/ mekanismanın sonucu olduğu anlaşılır—; ya da onun varoluşunun, bir amacı öngörmüş nedene (Alm Ursache) dayandığı ileri sürülebilir ki, bu görüşü, örgütlenmiş bir şeyin (Alm Ding) varlığından ayırmak hemen hemen imkânsızdır."[10] Bu ürünün —örgütlenmiş nesnenin— varoluşunu, onun kendisine içkin imkânların doğurdukları gâyeliliğin dışında kalan başka bir nedenselliğe bağlamıyormuşuz da ondan. "... Tasavvur edilen etki, gâyedir. Etkinin tasavvuru, aynı zamanda kendine yol açan, anlaşılır şekilde etkileyen nedenin de belirleyici tabanıdır (Alm Bestimmungsgrund). Bu durumda gâye, ya doğada varolanın kendi varoluşundadır ya da onun dışındaki öteki doğal varolanlardadır: Bu da, onun gâyeliliğinin, yalnızca kendisine içkin olmayıp kendi dışında kalan varolanların da varolmalarıçin bir arac olması anlamına gelir... Nitekim, Linnxus'la birlikte —yalnız, onun gittiği yönün tersinden gelerek— şöyle söylenebilir pekâlâ: ... Otobur hayvanlar, bitkiler evrenindeki aşırı çoğalmanın önüne geçerek birçok bitki türünü, bu yoldan boğulmaktan alakoymak; yırtıcı hayvanlarsa, sözü edilen yiyiciliği sınırlamak; en sonunda da insan, yırtıcı hayvanları avlayarak doğanın bozguncu güçleri arasında bir çeşit dengeyi sağlamakiçin vardır."[11]

Anlaşılacağı üzre, bütün bu gâyeli açıklamalar, 'niçin'li sorulara cevaptır: Otobur hayvanlar, yırtıcı etciller, insanlar, niçin var? İşte, 'niçin'e yukarıda verilen karşılıklar, doğaya tek tek kişi olarak yansıttığımız, yakıştırdığımız, deyim yerindeyse, birtakım keyfî gâyelerdir.[12] Bu bakımdan onlar, doğa bilimleriyle uğraşanları bağlayacak nitelikte değildirler. İşte böylesi gâyelerle dolu bir yargı önermesine Kant, "dış gâyelilik" (Alm âufiere Zweckmâfiigkeit); başka sözlerle, örgütlenmiş varolanların dış düzeni ile ilgilerini, biçimleri ile görünüşlerini dile getiren gâyelilik diye belirlemiştir.

Ne var ki, bir de, örgütlenmiş bütünlüğü yansıtan, bizlerin ona değil de, onun bizlere yansıttığı, bir gâyelilik var. Buna da Kant, "iç gâyelilik" (Alm innere Zweckmâfiigkeit) demiştir. İç gâyelilik, örgütlenmiş varolanın bütünlüğünde yer alan parçalar —organlar— ile süreçlerin hepsinin, o varolanın kendini işler tutmağa yönelik olduğunu bildiren bir ilkedir. Sözgelişi, kalıtım cıhazı, örgütlenmiş varolanın, hem bireysel olarak hem de kuşaklar boyu edinmiş bulunduğu özellikleri, döldöşüne aktararak onun yaşayagitmesini sağlar.

İşte "bu önerme" diyor Kant, "... yalnızca insanın bile, doğanın son amacı olmadığını ileri sürmekle kalmayıp aslında ondaki örgütlenmiş varolanların biraraya gelmeleriyle yeryüzünde gâyelerden oluşmuş bir düzenin olamayacağını; bundan da öte, onda gâyeli gibi gözüken doğa verilerinin, gerçeklikte onun işleyişinden öte nedenleri, kaynakları bulunmadığını söylemek istiyor."[13] Doğayı açıklarken yalınkat mekanik bir işleyişin, gidişin ötesinde bir şeye başvurulamayacağını; ancak, algılanan doğanın karmaşık örgütlü varolanlarını yorumlamak, anlayabilmekiçin kendine has özelliklerle kısıtlanmış aklımızın da, zihnimizin de, iç gâyelilik ilkesini devreye soktuklarını bildirerek Kant, karşıtlığın, çatışkının ortadan kalktığını göstermiştir.[14]

Kant, eserinden yukarıya aktarılmış metinlerde de görüldüğü gibi, dialektiğin, yalnızca düşünmemizin işleyişinin ürünü olduğunu; giderek bunun, doğada algılanan birçok olayı açıklamakta başka birsürü aracın yanında yararlı bir arac olabileceğini söylemekle yetinmiştir.

Gerek Ondokuzuncu yüzyıl boyunca gerekse Yirmincide kimi düşünürler, Kant'ın, olaylara dayalı eleştirici tutumundan ayrılarak spekulasyonlara dalan dev sistemler oluşturmuşlardır. Buna karşılık Kant, somut olaylardan kalkan doğa araştırmacıları ile bilimcilerine sağlam, güvenilir bir pusula sunmak amacında bir filosof olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim genellikle çağımız bilim anlayışını, özellikle de canlıya ilişkin görüşleri Aristoteles'ten sonra Kant kadar etkilemiş olan başka bir düşünürü bulup göstermek hiç de öyle kolay değil.

Dirim-fizikötesi (Fr metabio-physique) âlem 'hayat'ının alelumum tezâhürü, kültürdür. Dirim-fizik dünyasının tersine kültürü belirleyense hürlüktür. Maddî arkalı dirim-fizik kuvvetlerinin, unsurlar ile âmillerin kesinlikle müdâhalesinin görülmediği 'duygu—akıl—zihin' yönetimindeki salt kültür bağlamına 'maneviyât' diyoruz. İşte dirim ile fizik evrenin müdâhalesi dışında kalıp manevî salt kültür verisi olan, ahlâk değerleridir. Bunlar ancak zıtlarıyla birarada mütâlea olunarak anlaşılır. Sonuçta zıt çiftlerden biri üstünde karar kılınır. Bu da bir tercihtir. Kararı kıldırıp da tercihte bulunduran kudret, irâdedir. Kararı, tercihi belirleyen sürecin başından koyulmuş şartlar ile âmiller yoktur. Başka deyişle mekanik zorunluluk yok. Mekanik zorunluluğun bulunmadığı duruma hürlük diyoruz. Hürlüğe giden yolda ilk durak, mekanik zorunluluğun gevşediği canlılıktır. Mekanik zorunluluğu ziyâdesiyle bozan, aynı neden etkeninin her tekrarlanışında bir önceki sonucu vermemesidir. Canlı-olmayanda da böyle durumla, pek seyrek olmakla birlikte, karşılaşılabilinir. Asıl vukû bulduğu merciyse canlıdır. Zirâ canlılık kesintisiz süreçliliktir. Olanın yeniden olması muhtemel olup kesinliği yoktur. Fizik-kimyanın sıklet merkezini teşkil ettiği yalınkat dirimlilik/biotiquelikten canlı-olmanın bir başka safhası yaşamaya geçildiği ölçüde fizik-kimya sâbitelerinin ağırlığı azalır, süreçliliğinki artar. Süreçlilikte olmuş ile olmakta olan ayırımı göze çarpar.

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.

Ş. Teoman Duralı


[1] Immanuel Kant: "Kritik der Urteilskraft", 2. Bölüm: "Kritik der teleologischen Urteilskraft" (293).

[2] Bkz: Immanuel Kant: a.g.e., (294).

[3] Immanuel Kant: a.g.e., (294).

[4] Immanuel Kant: a.g.e., (295).

[5] Immanuel Kant: a.g.e., (296).

[6] Immanuel Kant: a.g.e., (298).

[7] Immanuel Kant: a.g.e., (301).

[8] Immanuel Kant: a.g.e., (312).

[9] Immanuel Kant: a.g.e., (313 — 315).

[10] Immanuel Kant: a.g.e., (381).

[11] Immanuel Kant: a.g.e., (381 — 383).

[12] Krz: Bahis konusu önermeyi bu Bölümün A Altbölümünde belirtilen 'cancı' (animiste)

açıklama tarzıyla.

[13] Immanuel Kant: a.g.e., (386).

[14] Bkz: Immanuel Kant: a.g.e., (387).

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN