Arama

Prof. Dr. Teoman Duralı
Mart 19, 2020
Mekanik varlık olarak canlı

Descartes'ta keskinleşen varlık dünyasının ikiliği: Res cogıtans - Res extansa

Rene Descartes, bir yandan Hrıstıyanlığın resmî kilise görüşüne doğrudan karşı çıkmamak kaygısıyla olsa gerek, öte taraftan da Galileo Galilei'nin öncülüğünü yaptığı yeni fizik anlayışın sonucunda doğan; biçim, büyüklük, konum gibi geometri ile mekanik nitelikleri içerir sağın bilim ile renk, ısı, ses, koku, acı, sevinç gibi duygular arasındaki karşıtlığın etkisiyle yeniden ikiliğe dayanan bir sistem ortaya koymuştur. Descartes, hemen bütün filosoflar gibi, kendine bel bağlanabilecek sağlam bir kalkış noktası aramıştır. Bu maksada ulaşmakiçin ilkin kendi varlığı da içinde olmak üzre, her şeyden şüphe duymuştur. Nıhâyet, şüphelenin şüphesinden şüphelenemeyeceği vargısına erişmiştir. Şüphe duyan biri olarak kendisi neydi şu hâlde? Şüphesini hangi temele oturtmalıydı? Bu soruların ilkine o, "ben, düşünen bir varlığım (L res cogitans)" karşılığını vermiştir. Demekki, şüphesinin çıkış yeri onun, "özü (L essentia) düşünmekten başka bir şey olmayan" varlığıdır. Nitekim, "her ne denli sıkı sıkıya bağlı bulunduğum bir bedenim varsa bile, bir yandan uzamlı (L extensa) değil de, düşünen bir varlık olduğumdan, hakkımdaki (L mei ipsius) açık seçik fikrime (L ideam claram et distinctam); öte yandan da asla düşünme yetileriyle bezenmemiş, buna yalnızca uzamlı bir nesne olan bedenime (L corpus) ilişkin seçik bir tasavvurumun bulunmasıçin ben yahut başka bir söyleyişle, beni ben kılan ruhum elbette, bedenimden apayrıdır. Böylece ruhum, bedenimden bağımsız olarak varolabilir (Lposse existere)."[1]

Descartes'ın, kendi varlığını, tamamıyla düşünmeye indirgediği açıkca beliriyor böylece. Nitekim bu düşüncesini kanıtlamağı, şu akılyürütmelerle sürdürmüştür: "Düşünüyorum, öyleyse varım".[2] Bu hakıkatın (Fr verite), şüphecilerin en olağandışı iddialarının (Fr suppositions) bile sarsmağa gücü yetmeyecek raddede sağlam, güvenilir olduğunu görerek, felsefenin aradığım birinci ilkesi olarak benimsenebileceğine duraksamadan karar verdim... Sonra ne olduğumu inceden inceye gözden geçirdim: Bedenden yoksun kaldığım, bulunabileceğim bir dünyanın, bir yerin olmadığını, dolayısıyla varolmadığımı hayâl ettim. Bütün bunlara rağmen, sırf başka şeylerin doğruluğundan şüphe duymağı düşündüğümden, varolduğum sonucunun pek açıkca, şüpheye yer bırakmamacasına ortaya çıktığını gördüm. Hâlbuki düşünmekten kesilseydim, hayâl ettiğim bütün öteki şeyler doğru olsalar bile, varolduğuma inanmakiçin elimde kanıt bulunmayacaktı. Bundan da, zâtı (İng essence) yahut tabiatı düşünmekten özge bir şey olmayan, varolmakiçin herhangi bir mekânı gereksemeyen, maddeye bağlı bulunmayan bir cevher (İng substance) olduğumu anladım. Öyleki, bu ben, başka bir deyişle kendisiyle neysem o olduğum ruh, bedenden tamamıyla farklıdır..."[3]

Descartes a göre, ruhun bedenle belli birtakım alışverişleri olmuyor değil. Ama, ruh ile beden arasındaki bağlar eğretidir. Başka bir deyişle bu bağlar olmasa da olur; ruh, tek başına kalabilir. Görüldüğü gibi Descartes, düşünen varlık, başka sözlerle, ruh ile beden —madde— arasında keskin ayırımın bulunduğunu vurgulamak istemiştir. Maddî varolanlar, şüphe duymadıklarından, daha açıkcası düşünemediklerinden, ruhun görevi olan bilim şüphesi, başka bir anlatışla, bilinçli düşünme yahut düşündüğünü düşünmek, Descartes'a, Tanrının, yalnızca insana bağışladığı bir lutuf olarak görülmüştür. Descartes, anlaşılacağı üzre, ruh ile maddeyi şaşmaz şekilde karşı karşıya koymaktan öte, ruhu, yalnızca insanın varolma şartı olarak benimsemekle insanı öbür bütün canlılardan, esâstan ayırmıştır.

Nasıl Eskiçağ'da Hippokrates ile Galenos, Ortaçağda İbn Sînâ, Yeniçağ'da da Andreas Vaselius ile Leonardo da Vinci, teşrihin; Aristoteles —öncelikle sistematik— hayvanbilimin; öğrencisi Teofrastos —yine özellikle sistematik— bitkibilimin öncüsü iseler, William Harvey ile Rene Descartes da, bugünkü anlamıyla fizyolojinin kurucusu durumundadırlar. Çeşitli hayvanlarda değişik organların, öncelikle de kan dolaşımının işleyişi üstünde girişmiş bulunduğu araştırmalardan derlediği verilere kalkış noktası oluşturan varsayımı onaylatmağa çalışmış olması Descartes'ı, canlı varlık hususunda birtakım kaba yanılgılara sürüklemiştir. Bunlardan en önemlisi, kimi karmaşık örgütlenişli canlılarda tesbit ettiği bedenle ilgili —yüreğin çalışması, kan dolaşımı gibi— işleyişleri hani neredeyse mutlaklaştırarak hayvan ile bitkinin mükemmel birer makinadan başka bir şey olmadıkları yargısına ulaşmasında yatar. Descartes'a göre uzuvlarını irâdesizce kıpırdatan hayvan ile farkına varamadan kendiliğinden biten bitki, ruhsuz olmaları sebebiyle, makinayı andırırlar.39 Bu görüş uyarınca insanın, şaşırtırcı düzgünlükte işleyen, eksiksiz gediksiz bir makinadan başka bir şey olmayan hayvanla tek ortak yanı bedenidir. Ama 'ben'i —insanı— 'ben' kılan asıl unsur, Descartes'ın düşünceleri izlenecek olursa, 'ben'deki bedenötesi, madde-ötesi taraf olmalı. Demekki 'ben' —yânî insan— birbirinden kopuk iki varlık alanının kesiştiği bir "noktayım". Nitekim, "pekâlâ söz söyleyebilen, öteki uzuvlarında birtakım değişmelere yol açacak şekilde beden hareketleriyle ilgili kimi sözleri üretebilen, sözgelişi herhangi bir yerine dokunulduğunda, kendinden ne istendiğini soran, başka bir uzvuna değildiğinde acıdığını bildirebilen bir makina düşünülebilse bile, kendine söylenen her şeyin anlamına karşılık vermek için en sersem insanların da yapabildikleri gibi, bu sözleri türlü şekillerde sıralayacak makina tasavvur edilemez. Şu hâlde bir makina, birçok şeyi bizim kadar, öyle ki bizden daha iyi başarsa da, birtakım şeyleri kesinlikle beceremez. Buradan da makinanın bilgiyle değil, yalnızca organlarının —parçalarının— düzenlenişine göre hareket ettiği ortaya çıkar. Çünkü akıl, her fırsatta işe yarayabilen genel bir âlet olduğu hâlde, uzuvlar, özel (Frparticulier) bir iş için tek bir harekette bulunurlar. Bundan dolayı ahlâkca aklımızın bizi gütmesi gibi, makinada, yaşamasının her ânında uzuvlarını hareketlendirebilecek, her ihtiyâcını karşılayabilecek kadar çeşitli âletlerin bulunması uygulamada imkânsızdır..." "İmdi insanlar ile hayvanlar arasındaki fark, bu iki yoldan da kavranabilir."[4]

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)

Ş. Teoman Duralı


[1] Rene Descartes: "Meditationum De Prima Philosophia", Meditatio VI, 119. s. —Dıkkat: Bu çalışmada, "Meditationum De Prima Philosophia"nın Fransızcası olan "Meditations Metaphysiques" ile "Discours de la Methode"u daha önce Türkceye kazandırmış bulunan Mehmet Karasan ın "Metafizik Düşünceler" ile "Metot Üzerine Konuşma" başlıklarını taşıyan tercümelerinden yararlanıldı.

[2] "Discours de la Methode"daki "je pense donc je suis" —'düşünüyorum öyleyse varım'— önermesi, "Meditationum De Prima Philosophia"da "cogito ergo sum" diye geçer.

[3] Rene Descartes: "Discours de la Methode", 4. Bölüm, 46. s.

[4] Rene Descartes: a.g.e., 5. Bölüm, 64. — 65. syflr.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN