Arama

Selahaddin E. Çakırgil
Nisan 20, 2021
‘Toplumsal yapıyı TV değiştirdi’…
Sesli dinlemek için tıklayınız.

12 Mart 71 Muhtırası ve Askerî Darbesi'nden kalanlara baktığımda, bir yığın düşündürücü laflar hâfızama sökün ediyor.. Ecevit'in 'Bu darbe CHP'nin iktidara gelmesini önlemek için yapıldı..' gibi sözünden tutunuz; Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç'ın, -1961 Anayasası'nın yetersizliği'ni anlatmak yerine-, sosyal hadiselerin sevkıyle toplumun Anayasa'nın öngörmediği noktalarara doğru ilerlediğine dair sözleri; hele de dönemin Dz. Kuv. K. Amiral Eyiceoğlu muydu ne, 'Toprak reformu yapılması' isteğini dile getirmesi üzerine, bu konuyu soran bir gazeteciye, 'Aslında konunun ne olduğunu bilmediğini, ama yıllardan beri Toprak Reformu yapılması lafını duyduğunu, artık bu reformun yapılmasını beklediklerini' söylemesi, traji-komik bir tablo idi..

Bu vesileyle, sözün burasında, o dönemde 'toprak reformu' sloganlarının yükselmesine vesile olan 'toprak ağalığı'na da değinmeliyim.

Çünkü, bu talebin ne demek olduğunu ve hangi ihtiyaca cevaben sözkonusu edildiğini, ülkenin özellikle de Doğu ve Güneydoğu'sunda o zamanlar daha da güçlü şekilde var olan bir aşiret düzenini bilmeyenlerin bu konuyu anlamakta zorlanacağını göz önüne getirmek gerekiyor.

Kısaca belirtelim ki, geniş topraklar ülkenin diğer bölgelerinde hele de, Karadeniz kıyılarında Samsun'un doğusundan -o zamanlar- taa Rusya, şimdi Gürcistan sınırına kadar uzanan şerit boyunca toprak yoktur ki, bir toprak reformundan söz edilsindi.. O bölgede bugün de toprak yoktur ve çalılıklar bozularak, ayakta durulması bile son derece çetin olan, düşülmemesi için, çalışan insanların bellerinden iplerle, yukarlardaki ağaçlara bağlandığı yamaçlarda tarlaya dönüştürme çabaları halen de sözkonusudur..

Doğu ve Güneydoğu'da ise, geniş topraklar vardı ve amma büyük çapta ziraat için kullanılmıyor, geniş topraklar daha çok, hayvanların otlatılmasına ayrılmış bulunuyordu.

Az bir kısmı da o köylerde yaşayanların geçimi ve ekimi içindi. Ama, o geniş topraklar o 'ağa'ların malı sayılır, o köylüler ise o 'ağa'nın mülkünde yaşayan 'maraba, gariban, fakir kimseler' idi ki, onlar hasta hanım veya çocuklarını bile tedavi için, 'ağa'nın izni olmadan şehre götüremezlerdi..

O toprak yapısı ve sosyal bünyenin kurulu düzeni, o bölgede gerçekten de adâletsiz idi.

*

İşte öyle bir zamanda, çok yaygın bir 'toprak reformu' sloganı ülke çapında bir ihtiyaç imiş gibi yükseltiliyordu. Halbuki, bu durum sadece Anadolu'nun doğu ve güneydoğusundaki yöreleri ve oralardaki toprak düzenini ilgilendiriyor ve diğer bölgelerde ne demek olduğu bilinmiyor ve konu anlaşılmıyordu bile..

Ama, ülkenin gerçeklerinden habersiz ve toprağı sadece saksıda gören ve daha çok da marksist anlayışının propagandasının etkisinde kalan kesimler, toprakta nasıl çalışılır, toprak deyince her toprak aynı mıdır, kıraç, verimsiz topraklar kiminle nasıl bölüşülür, dere yataklarındaki verimli sayılabilen yerlerin ne demek olduğu, toprağın ne olduğunu bilmiyorlardu..

Ama, toprakta, tarlada, çamur içinde çalışmanın ne demek olduğundan ve yoksulluktan habersiz kişi veya odakların manyetik çekim alanına düşen çoğu üniversite gençliği, bu 'toprak reformu' lafını, o kadar içtenlikle bir slogan halinde yükseltiyorlardı ki, daha sonraları bazı 'solcu gençlik liderleri' düştükleri komik durumu hâtıralarında veya röportajlarında anlatmışlardır.

Bunlardan en komiği, herhalde, 12 Mart Muhtırası'nı vererek Hükûmet'i düşüren generallerden birisi olan Dz. Kuv. K. Oramiral Eyiceoğlu'nun lafları idi. Ne olduğunu bilmiyordu, ama, 'Yıllardır duyuyoruz, yapılsın artık..' diyordu.

Hattâ o zamanlar, 'Adamcağız denizci, toprakla zaten ilişkisi yok.. Gemiden iniyor, makam arabasına biniyor, villasına gidiyor.. Mâdem ki, 'toprak reformu' isteniyor; o da , 'Tabiî yapılsın..' diyor.

Bu, liman'ın ne demek ve nasıl bir şey olduğunu bilmeyen bir m.vekilinin, Meclis'deki tartışma sırasında, 'Kayseri'ye de liman isteriz..' demesi gibi bir komikliktir..' diyenler de olmuştu.

*

Kaldı ki, toplumun ve ülke insanlarının büyük bir kısmı, bu laftan, bu slogandan neyi anlamak gerektiği konusunda kanaat sahibi değildi.

Bu konuda ilginç bir örnek hikayeyi özetleyeyim.. O, o zamanki Ankara Valisi Enver K.'ın oğlu olan Sarp K., isimli birisi vardı, 'devrimci' denilen taifeden..

Heybeliada Deniz Harb Okulu öğrencilerindendi. Ve Deniz Kuvvetleri'nden bir grup subayın yayınladığı ileri sürülen bir beyânnâme o sıralarda Şevket Eygi'nin 'Bugün' gazetesinde yayınlanıyordu. İsmet İnönü ile görüştüklerine dair haberler de matbuatta yer alıyordu.

Onun bir röportajında söyledikleri çok ilginçti. Diyordu ki (özetle) : 'Propaganda için Ege köylerine giderdik.. Ben ki, bir valinin oğluyum, dedem de, CHP'nin Ege Bölgesi müfettişi idi. Köylülerin yaşadığı hayattan haberim yoktu.. Nasırlı ellerden de, güneş altında kan-ter içinde çalışmanın ne olduğundan da haberim yoktu. Ama, onlara yoksulluğu gidermekten, alın terinden bahsederdik..

Biz o yörelere her gidişimizde onlara, propaganda broşürleri dağıtırdık. Bunlar, taşınması ve kolay muhafaza edilmesi için yurt dışında oldukça kaliteli, ince kağıtlara basılırdı. Onlar da bu broşürlerden bolca alırlardı, dağıtmak için..

Aradan bir müddet geçtikten sonra, o yörelere tekrar gittiğimizde, o köylüler bizden ısrarla o propaganda broşürlerinden isterler ve biz de halkın bizim hedefimizi anladıklarını düşünür, sevinirdik. Ama, sonra anladık ki, o köylüler, yurt dışında ince ve kaliteli 'pelur' kağıtlara basılan o broşürleri meğer okumak için değil, sigara sarmaya çok elverişli olmasından dolayı istiyorlarmış..' !!!

*

Kısaca aktardığım bu hikâye bile, Türkiye'de halk kitlelerinin dertlerine derman olmak iddiasıyla meydana çıkan 'laik-kemalist ve solcu' vs. grupların halktan ne kadar kopuk ve gerçeklerden ne kadar habersiz ve uzak olduklarını göstermektedir.

12 Mart 1971 Askerî Darbesi'nden sonra, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı olan kişinin, 'Toprak Reformu'nun mutlaka yapılması gereğinden söz edişi ve gerekçesini de, 'Toprak Reformu yapılması çağrılarını yıllardır işitip duruyoruz; artık olsun, nasıl olacaksa..' şeklinde dile getirmesi, sosyal konulara ne kadar sığ yaklaşıldığını gösteriyor.

Elbette, ülkedeki toprak düzeninin âdilâne bir yapıya kavuşturulması gerekiyordu. Ama, bu düzenlemenin yapılmasından dem vuranlar, toprağı saksıda görenlerdi ve asıl âdilâne bir düzenleme tarafdarı olabilecek kesimlerin ise, günlük geçimlerini temin etmekten öteye düşünebildikleri bir şey yoktu.

Özellikle de, Doğu ve Güneydoğu'daki toprak düzeni, derebeylik dönemlerini hatırlatan cinstendi. Ki, ülkenin diğer yörelerinde, her ne kadar bir takım sağlıksız toprak düzenlemeleri var idiyse de, Doğu ve Güneydoğu'dakine benzer, öyle bir toprak dağılımından, 'Ağa Düzeni'nden söz edilemezdi. O yörelerde ise, genelde, hattâ köy sahibi olmayı tabiî gören bir yapı vardı ve köy halkının toprakları yoktu, Âğa'ların köyleri vardı.. O köylerde yaşayanlar ise, 'Ağa'nın marabaları' durumunda idiler ve hattâ o kadar ki, hasta hanımını, çocuğunu şehre, doktora götürmek için Ağa'dan izin ve para istemek zorundaydılar. Çünkü, o 'Ağa'lar o köylerin sadece topraklarının değil, o köylülerin de sahibi durumundaydılar. Bu düzeninin insanî ve âdilâne bir yapıya kavuşturulması, evet lâzımdı ama, bunun yapılmasının isteyenler, toprak nedir, toprak nasıl işlenir, bundan habersizdiler. Nitekim, 1972'lerde darbeci subayların dikte ettirdiği bir kısım düzenlemeler yapıldı ama, hattâ dağıtılmaması gereken topraklar da küçük parçalara ayrılınca, o topraklar üzerinde teknik ziraat yapmak imkânı ortadan kalktı ve verimler daha bir düştü ve o toprakların yeniden birleştirilmesi zarûreti, yeni kanunî sınırlamalara uygun olarak yapılınca, eski toprak düzenine fiilen dönülmüş oldu.

Ama, o eski 'köy ağası ve sahibi' ve hattâ 'o köydeki sadece toprakların değil, halkın da sahibi' durumunda olan 'ağalık' sistemi bugün büyük çapta kalmadıysa, bu da 'toprak reformu' çağrılarından değil; diğer sosyal değişimlerinden; özellikle iletişim araçlarının, radyodan sonra televizyonun evlere girmesiyle sosyal bünyede kendiliğinden ortaya çıkan bir yeni toplum anlayışının etkisiyle gerçekleşmiştir denilebilir. Bunu bilhassa (rahmetli) Abdulmelik Fırat ağabey uzuuun sohbetlerimizde, 1990'larda anlatmıştı.. O, Müslüman kürd halkının sosyal yapısını asırların geleneklerinden, hattâ aile efradı arasındaki bağlardan bile koparan şeyin televizyon olduğunu söylerdi. Ve sanıyorum, büyük çapta yanlış da değildi. Nitekim, bugün 50 yıl öncelerdeki o aşiret düzeni anlayışı da, o toprak dağılımı ve sair sosyo-ekonomik ilişkiler de büyük çapta buharlaşmış vaziyette..

*

Hatırımdadır, 1965 Genel Seçimleri'nde, (Mehmed Ali Aybar'ın Genel Başkanı olduğu) Türkiye İşçi Partisi (TİP), Diyarbekir'de yüzde 20 kadar oy almıştı ve bu, son derece yüksek ve beklenilmeyen bir rakam idi.. Diyarbekir'in ünlü ve etkili ailelerinden bir doktor vardı, (T.Z. A), 'Halkımız uyanıyor..' demişti.. 1969'da ise, o rakamın yarısından bile az oy çıkmıştı ve TİP, sanırım Diyarbekir'den hiç m.vekili çıkaramamıştı. O zaman o doktorla karşılaştığımda, 'N'aber, halkımız uyumaya devam ediyor ağabey, hattâ horlamakta galiba..' diye takılmıştım.

O sohbette bulunan bir diğer arkadaş ise, bu durumu, TİP'de meydana gelen derin ihtilafa bağlamıştı. Çünkü, Ağustos-1968'de Çekoslovakya'nın Varşova Paktı orduları (yani, Sovyetler Birliği liderliğindeki komunist Doğu Avrupa ülkeleri) tarafından işgal edilmesi üzerine, Aybar, o işgale kesinlikle karşı çıkmış, o askerî müdahaleyle sosyalizmin gül yüzüne leke düşürüldüğünü söylemişti.

Behice Boran, Çetin Altan, İlhan Selçuk gibi, o dönemin diğer ünlü marksist isimleri ise, bu müdahaleyi savunmuşlardı ve ortaya çıkan bu ihtilaf, Aybar'ın sadece TİP Gen. Başkanlığı'ndan değil, partiden de atılmasıyla noktalanmıştı.

Aybar TİP'in başında kalsaydı, durum değişir miydi? O nokta, bugünden bakınca da karanlık..

Selahattin E. Çakırgil

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN