Arama

Mustafa Özcan
Mayıs 3, 2019
Trump’ın B takımı

Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri peş peşe 2014 yılının Mart ayı ve sonrasında terör listesi hazırladılar ve yayınladılar. Bu terör listelerinin yayınlanması karşı devrim veya darbeler sürecine rastladı. Bu terör listelerinin merkezinde Müslüman Kardeşler ve türevleri yer alıyordu. Nitekim Adil Cübeyir Müslüman Kardeşler'in Kaide ve IŞİD gibi örgütlerin tamamının atası olduğunu söylemiştir. Mübarek gibiler de geçmişte bütün radikal örgütlerin Müslüman Kardeşler paltosu veya şalı altından çıktığını söylüyorlardı. Elbette bunun tersini söyleyenler de çok. PKK'nın 12 Eylül sonrasında Diyarbakır Hapishanesinin Bağdadi ve IŞİD'in Irak işgali sonrasında Bucca Hapishanesi ürünü olduğu gibi Mısır'da da Tekfir ve Hicre gibi gruplar hapishane şartlarının ya da işkencenin ürünü olduğunu söyleyebiliriz.

Suudi Arabistan ile BAE'nin İhvan ve benzeri yapıları veya cemaatleri terör listesine almasından sonra Trump yönetimi de bu yönde emsal bir karar alacağının sinyalini verdi. Haberini siyasal Hristiyanlık veya İhvan'ın 'Hristiyan versiyonu' diyebileceğimiz Evanjelik kızı Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders verdi.

Durumu en iyi özetleyen benzetmelerden birisini ' B Team' yani B takımı benzetmesiyle İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif yaptı. Zarif Fox News'e yaptığı değerlendirmede Trump'ın B takımını şöyle tasvir ediyordu: "John Bolton'a ilaveten Benjamin Netanyahu, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed gibi bölgesel liderlerden müteşekkil…" Cevat Zarif'in buradaki tanımı eksik, zira Abdulfettah Sisi'yi kapsamıyor. Suriye konusunda göreceli veya nispi olsa da Sisi ile İran arasında bir temas hattı ve yakınlık bulunuyor. Son sıralarda Sisi Arap NATO'suna da mesafeli davranıyor veya ayrılma kararı aldı. Anlaşılan İran rejimi darbeden beri Sisi rejimiyle köprüleri atmak istemiyor.

Trump'ın bölgesel politikalarını B takımı şekillendiriyor. Netanyahu, Filistin politikalarını şekillendiriyor ve Beyaz Saray'ın desteğini alıyor. Son sıralarda Trump'ın Halife Hafter'i destekleme kararı almasının arkasında da yine bu B takımı var. Özellikle de BAE Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayed ile Abdulfettah Sisi. Bin Zayed ile gerçekleştirdiği bir telefon konuşmasının ardından Trump Vifak Hükümeti ve Başbakan Fayiz el Serrac'a sırt dönerek Hafter'in safında ve kampında yer almayı kararlaştırdı. Yine aynı günlerde John Bolton ve Pompeo'ya ilaveten yine bölgesel B takımından gerekli desteği alarak İran Devrim Muhafızlarını da terör listesine aldı ve ambargo uygulamaya başladı. Zarif kışkırtma uzman olan John Bolton ile alakalı olarak şu ifadeyi kullanıyor: "We've seen him (Bolton) shill for a cult terror group/ Halkın Mücahitleri gibi terör grupların kışkırtıcısı..."

B Takımı Trump ve idaresine rehberlik yapmaya devam ediyor. Bunu en iyi tasvir eden karelerden birisi New York Times gazetesinde yayınlanan karikatür olmuştur. İlgili karikatürde bir kör adam olarak tasvir edilen Trump, Netanyahu'nun arkasından savruluyor veya gidiyor. Gazete daha sonra karikatür antisemit mecazlar ihtiva ettiğini farz ederek özür diledi. Galileo Kilise karşısında dünya dönmüyor dese de kendi iç âlemine çekildiğinde 'Clergy/ ruhbanlara rağmen dünya dönmeye devam ediyor' demiştir. Velhasıl karikatür her hâlükârda gerçekleri aksettirmektedir ve Zarif'in B takımı benzetmesiyle de gayet uyumludur. Gelgit akıllı Trump katil olduğunu bilse de Sisi'ye hulus çekmekte ve Mısır tiran ve zorbasının ABD'ye son ziyaretinin ardından Müslüman Kardeşleri terör listesine almayı gündemine almıştır. Sisi'nin telkinleriyle ve içerideki iki kafadar John Bolton ile Mike Pompeo'nun desteğiyle Trump böyle bir eğilim içine girmiştir. Karşı yönde telkinlerde bulunan sağduyulu seslere ise kulak vermemektedir. Sonuç itibarıyla Müslüman Kardeşler şiddetten kaçınan, şiddet gören ama şiddete bulaşmayan, yasal çerçeve içinde kalan, çoğulculuğa ve parti faaliyetlerine inanan bir yapı arz ediyor. Aşırılık denebilecek faaliyetleri de göze çarpmıyor. Ürdün, Tunus ve Fas gibi ülkelerde yasal uzantıları bulunmaktadır. Trump biraz da bu kararını Obama'nın İhvan yanlısı gösterilen tutumuna karşı almıştır. Hâlbuki bu bir algı hatta yanılgıdan ibarettir ve Dalya Mücahid gibi Obama idaresindeki Müslüman Kardeşlere yakın isimler bu idarenin hakikatini ve kaypaklığını anlayınca bu yönetimden hızlı bir biçimde uzaklaşmışlardır. Aksine darbeci Sisi ile Esat, Müslüman Kardeşler'e karşı en büyük desteğini sözelde olmasa da fiiliyatta Obama idaresinden görmüştür. Şimdi de İhvan'ı terör kapsamına alan Trump'tan görmektedir. Aralarında nefret ilişkisi olsa da gerçek manada Trump ile Obama halef seleftir. Sisi darbesini dönemin Amerikan Savunma Bakanı Chuck Hagel ile muhabere suretiyle gerçekleştirmiştir. Muhammed Mürsi'yi Katar ile muhabere iddiasıyla yargılayan Sisi idaresi gerçekte darbeyi olgunlaştırmak için Chuck Hagel ile münasebete geçmiş ve muhabere etmiştir.

Müslüman Kardeşler tüm modern zamanların mazlumu durumundadır. Elbette içeriden eleştiriler de yok değil. Karadavi'nin eski Özel Kalem Müdürü İsam Telime Müslüman Kardeşler'in bir etme bulma durumuyla karşı karşıya olduğunu ve kendi kadrolarına veya tabanına karşı uyguladığı yaklaşım şimdi başkalarından gördüğünü ifade etmiştir. Mükemmilin Kanalı yorumcularından İsam Telime geçmişte İhvan'ın şiddet eğilimli kesimlere yakın duruyor diye çok mensubunu dışladığını ve cemaatle ilişiğini kestiğini hatırlatarak şimdi ' el cezau min cinsi'l amel/ ceza işin türevindendir' kabilinden benzeri bir muamele ile karşılaştığını ileri sürmektedir. Müslüman Kardeşler yayınladıkları bir bildiriyle Trump'ın kararının hiç hükmünde olduğunu ve Müslüman Kardeşlerin bir iki kararla yıkılmayacağını ve bütün kararların fevkinde ve üzerinde olduğunu beyan etmiştir.

Müslüman Kardeşlerin Suriye Kolu da bir açıklama yayınlayarak tarihleri boyunca rejimlerin terörüne maruz kaldıklarını ve bundan çok çektiklerini ifade ediyorlar. Suriye'de Esat hanedanlığı döneminde Hafız Esat'ın çıkarmış olduğu 49 sayılı kararla birlikte Müslüman Kardeşlere mensup olmak bile idamla yargılanmayı gerektiren bir suç teşkil ediyordu.

Bu durumda İhvan'a karşı Baas mezaliminden bahsetmek mümkündür.

Nasır'dan beri Mısır'da da durum pek farklı değil. Sisi Müslüman Kardeşlerin kökünü kazıma sözünü vermişti.

Ocak 1992 tarihinden itibaren de Cezayir'de darbeciler arasında köktenci bir eğilim ortaya çıkmış ve buna 'eradication policy/kökünü kazıma politikası' adı verilmiştir.

İsrail-Suudi Arabistan-Amerikan Ortaklığı

Sisi'nin çerçevesini çizdiği İhvan'ın kökünü kazıma politikası tek ayak üzerine oturmuyor. İsrailli oryantalistlerden Shimrit Meir de hala Mısır'ın İhvan tehlikesinin atlatamadığını bu nedenle de Abdulfettah Sisi rejimine destek vermek, arkasında saf tutmak gerektiğini söylüyor. İhvan konusunda Sisi'nin yalnız olmadığını İsrail, ABD ile Suudi Arabistan cephesinin desteğini aldığını kaydediyor ( https://arabi21.com/story/1177844). Nitekim, Max Boot adlı yazar 30 Nisan tarihli (2019) Washington Post'taki ' Trump again shows how easily he's manipulated by dictators' başlıklı yazısında Cevat Zarif'in değerlendirmesine benzer bir değerlendirmede bulunuyor ve Trump'ın diktatörler tarafından yönlendirildiğini ve Zayed'in çocuklarından ve Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayed ile Sisi'nin telefonları üzerine Libya'daki pozisyonunu değiştirdiğini, çark ettiğini hatırlatmaktadır. Sisi ile görüşmesinin ardından da Trump Müslüman Kardeşler hareketini terör örgütleri kapsamına, listesine almayı etüt etmeye başlamıştır (https://www.washingtonpost.com/opinions/2019/04/30/why-trump-shouldnt-designate-muslim-brotherhood-terrorist-organization/?utm_term=.12f1c87dba3a ).

Rusya gibi ülkeler de Müslüman Kardeşleri terörist örgütler kapsamında değerlendiriyor ve faaliyetlerini yasaklıyor.

İhvan Üzerinden Tali Hesaplaşmalar

İhvan'ı tasfiye çalışmaları tam hız devam ederken tali olarak da İhvan üzerinden hesaplaşmalar yapılıyor, yaşanıyor. Sözgelimi, İran Devrim Muhafızları kararı üzerinden kızgın olan İran Trump idaresinin Müslüman Kardeşleri de terör kapsamına almasına 'düşmanımın düşmanı dostumdur' kabilinden tepki göstermiştir. Zira Arap Baharından sonra İhvan ile İran'ın yolları onarılması zor derecede ayrılmıştır. Bununla birlikte Zarif'in tepkisinin doğrudan İhvan'ı savunmakla elbette bir alakası bulunmuyor. Bununla birlikte Arabiya Kanalı Türkiye'nin ardından İran'ın da İhvan'ın terör listesine alınmasına tepki gösterdiğini, karşı çıktığını duyurdu. Zarif ABD'nin onu bunu terör örgütü olarak damgalama yetkisine sahip olmadığını söylemiştir. El Arabiya Kanalı ise bu tepkisiyle birlikte İran'ın Türkiye'nin safına katıldığını ileri sürüyor. Bununla İhvan'ı İran yanlısı İran'ı da İhvan yanlısı göstermeye çalışmaktadır. Bu tasvir gerçeği yansıtmamaktadır. Ankara Hükümeti adına Ömer Çelik kararı vahim olarak nitelendirmiştir. Bu doğrudur. Zarif de irticali tepkisiyle Ömer Çelik gibi konuşmuştur. Suud çizgisi ise bu bağlantıları karşılıklı itibarsızlaştırma aracı olarak kullanmaktadır. Hâlbuki İran gerçekte İhvan konusunda tam da bölgesel hasmı Suudi Arabistan gibi düşünmektedir. Nitekim Adil Cübeyr gibi konuşan İran İstihbarat (Ittılaat) Bakanı Muhammed Alevi ' Batı Asya'da bölgesel Güvenlik, Aşırılık ve Terör' başlıklı konferansta günümüzde aşırılığın köklerinin Müslüman Kardeşlere dayandığını ve bunların hilafeti geri getirmek gibi bir hülyaya kapıldıklarını ve aşırı hareketler içine girdiklerini ileri sürmüştür. Demek ki Zarif'in sözlerine rağmen İran'ın derin ve gerçek tavrı Suudi Arabistan ve ABD ile buluşmaktadır. İstihbarat Bakanı Alevi, Batılıların Vehhabilik ve Müslüman Kardeşler hareketini bağırlarına bastıklarını ileri sürmüştür. (http://www.umayya.org/news/13344). Hamaney vaktiyle Seyyid Kutup'un Yoldaki İşaretler gibi kitaplarını Farsçaya çevirse de o günler mazide kaldı. Hala İran'ı takdir eden eski İhvan mensupları var, Kemal Helbavi gibi… Lakin onlar da şimdi Sisi kampında yer alıyorlar. İran gibi. Bu yaklaşımıyla Trump İran'ın dostları olan Sisi ile Esat'ı sevindirmiştir. Elbette Körfez ülkelerini göz ardı etmeden.

İsrailli yetkililer İsrail'in yanı başında bir Muhammed Mürsi iktidarın kendileri için nükleer bir İran'dan daha tehlikeli olacağını söylemişlerdir. Trump'ın karar aşamasında olduğu günlerde Macron da cumhuriyet ilkelerini tehdit eden ve toplumu dağlayan siyasal İslam tehlikesini hafife almayacaklarını söylemiştir. Demek ki ufak tefek farklılıklarla birlikte bu unsurlar arasında ortak bir cepheden söz edebiliriz.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN