Arama

Mustafa Özcan
Nisan 26, 2019
Kendisi mezara giderken davası zafere koşuyor

2004 yılından beri Doha'da veya Katar'da sürgünde yaşayan Abbas Medeni gözlerini yummadan evvel mücadelesinin zafere doğru yaklaştığını gördü. 26-27 yıl sonra beklenen an gelip çattı ve Cezayir halkı Abbas Medeni'nin bıraktığı yerden süreci zafere doğru taşıyor. 1989 yılında ülkesinin çok partili sisteme geçmesinden sonra İslami Selamet Cephesini (FIS) kurarak siyasi mücadelesine başladı. Daha önce dini ve İslami zeminde bir mücadele yürütüyordu. Mücadelesinin hep önü kesildi. Doğumundan itibaren yazgısını yaşamaya başlamıştır. Yazgısının işaretleri doğumuyla birlikte ortaya çıkmıştır. 28 Şubat 1931 doğumlu. Onun 28 Şubat süreci de esasında 9 Ocak 1992 tarihiyle birlikte hayata geçmiştir. Tarihler değişse de özü değişmemiştir. 1988'de tek parti (FLN) yönetimine yönelik meydana gelen halk ayaklanmasının ardından bir yıl sonra (1989) geçilen çok partili sisteme uygun olarak siyasi faaliyetlerine başlamış ve 1990 yılında ülkedeki belediyelerin yarısından fazlasını almıştı. Ülke genelinde 1539 belediyeden 853 belediyeyi kazanmıştı. Yine 48 il belediyesinin 32'sini uhdesine almıştır. Taraftarları canla başla çalışıyor ve modeli başarıya ulaştırmak için destan yazıyorlardı. Bu ideolojik asımların gözünü korkutmuştur. Mübarek gibi Fahd gibi Arap tiranlar da Cezayirli generallerin vesveselerini körüklüyor, gıdıklıyor ve 'İslamcılar bir kez iktidara otururlarsa bir daha kalkmaz' diyorlardı. Seçimleri büyük şehirleri de silme veya tulum olarak kazanmıştı.

Yerel seçimlerin ardından 21 Aralık 1991 tarihinde gerçekleştirilen genel seçimlerin ilk turunda da 228 sandalyeli parlamentonun 188 sandalyesini kazanmışlardı i. İkinci turla birlikte destan yazmak üzere idiler. FIS beklenmedik ve umulmadık bir zafer kazanmıştı. Bunun üzerine askeri kesimler toplanmış ve özellikle Fransız işgalinin kalıntıları olan Hizb-i Fransa'nın baş temsilcisi Halit Nizar orduyu ve güvenlik güçlerini darbeye zorlamıştı. Bunlar Fransız ordusunun veya işbirlikçi Harkilerin devamı idiler. Halk yediden yetmişe dindar olmakla veya dine taraftar olmakla birlikte Fransız kültürü ile kökleşmiş ve içeride bir işbirlikçi zümre peydahlanmıştı. Bunlara zaman zaman Hizb-i Fransa zaman zaman Abdulhamid İbrahimi'nin deyimiyle 'ideolojik azınlığı' temsil ediyorlardı. Bunlar devlet kademelerine çöreklenmişler ve kökleşmişlerdi. Bunlar seçim sonuçları hazmedemediler.

Mücadelesi hep kesintiye uğradı. Sözgelimi bağımsızlıktan hemen sonra 1963 yılında İslami Değerler Cemiyetini kurdu ama 1970 yılında Huvarı Bumedyen'in sosyalist eğilimine uymadığı için kapatıldı. Ama Abbas Medeni dur durak bilmedi, yılmadı ve her surette önünü kesmelerine rağmen yoluna devam etti. 1982 yılında bazı toplumsal veya siyasi olaylar nedeniyle tutuklandı. Bu arada dini ve sosyal faaliyetlerini Ahmet Sahnun'un kurduğu İslami Davet Birliği (Rabitatu't Daveti'l İslamiyye) nin çatısı altında yürütüyordu. Babası cami imamıydı ve ilk dini derslerini ondan aldı. 16 yaşında ise Naim Naimi adlı hocanın ders halkalarına katıldı.

Şadli Bin Cedid'in çok partili sistemin önünü açmasıyla birlikte talihi döndü ve FIS'i kurdu ve başına geçti. Selefi eğilimleri olan Ali Belhac ile birlikte bu partiyi birlikte yürütmeye başladılar. Hareketi, yolsuzluklardan bitap düşmüş, bıkmış ve dinin safi membaına susamış, hasret kalmış kitleler tarafından benimsendi ve kucaklandı ve kabul gördü. Bununla birlikte pusuda bekleyen Hizb-i Fransa FIS'e karşı çok yönlü bir tuzağın içine girdi. Abbasi Medeni ve Ali Belhac tutuklandığı ve içeri atıldığı gibi aynı zamanda FIS'in toplumsal ve seçmen ve destek kitlesi karşısına yandan çarklı iki güç çıkarıldı. Darbeci ordunun yanında siyasi olarak karşısına maalesef Mahfuz Nahnah ve onun temsil ettiği Müslüman Kardeşler hareketinin yerel siyasi gücü Toplumcu Barış Hareketi çıkarıldı. Mahfuz Nahnah karizmatik liderlerden birisiydi ve hitabetiyle de öne çıkan bir isimdi. Kendisi veya partisi Aşriyye Sevda delinen 10 karanlık yılda FIS aleyhinde rejimle birlikte hareket etti. Rejimin niyetlerini veya eylemlerini sorgulamak yerine, FIS'in eksiklerine veya metot farklarına odaklandı. Saldırgan tarafla işbirliği yapmıştı. Bu münasebetle Cezayirli eski diplomat Muhammed Larbi Zitout, telefonla bağlandığı Faysal Kasım'ın sunmuş el itticah el Muakis programında konuklardan biri olan Mahfuz Nahnah'a vermiş veriştirmiştir (https://www.youtube.com/watch?v=W8TeVRVVm5Q ).

Telefon bağlantısında Muhammed Larbi Zitout Mahfuz Nahnah'ı generallerin oyuncağı olmakla suçlamıştır. Generalleri desteklediğini ve onların oyuncağı olduğunu ve bu sıfatıyla İslami bir dava adamı olarak tanınamayacağını ifade etmiştir. Adeta 28 Şubat sürecinde Erbakan karşısında F. Gülen'in rolünü Cezayir'de Mahfuz Nahnah deruhte etmiş, oynamıştır.

FIS'e karşı generallerin devreye soktuğu ikinci grup ise ipten kazıktan kurtulmuş hapishane kaçkını zümreleri temsil eden Silahlı İslami Grup (GIA)olmuştur. Bunların daha sonra Suriye ve Irak'ta palazlanan IŞİD modeline ilham kaynağı teşkil ettiği söylenebilir. Askerler FIS'i siyasi ve militan güçlerle kıskaca alarak, nefesini kesmişlerdi. Bunun üzerine FİS'in askeri kanadı olan AIS ile Cezayir rejimi veya devleti 1997 veya 1998 yılında ateşkes anlaşmasına varmıştı. Bunun üzerine GIA da misyonunu tamamlamış ve sahneden çekilmiştir.

1992 yılında devletin güvenliğini tehlikeye atma suçlamasıyla 12 yıla mahkum olmuş ve 1997 yılında cezaevinden tahliye edilerek zorunlu ikamete tabi tutulmuş ve akabinde 2004 yılında da Katar'a sürgün olarak gitmiştir.

88 yaşında Katar'da dünyaya veda etmiş ve cenaze namazına Katar Emiri Temim al-i Sani gibi üst düzey zevat ta katılmıştır. Cenaze namazı Katar'ın en büyük camisi olan Muihammed bin Abdulvehhab Camiinde kılınmıştır. Sonra cenazesi Aliye Mezarlığına defnedilmek üzere Cezayir'e yola çıkarılmıştır. Naaşı, 22 Şubat tarihinde başlayan gösterilerin onuncu haftasına ve cumasında ülkesine ulaşmıştır. Devrilmesinden 26 yıl sonra yine bir tevafuk eseri olarak yine bir 26 Nisan'da (2019) ülkesine dönmüştür. Böylece zaferine mezarda ulaşmıştır.

Cezayir hem şehitler hem de sürgünler ülkesidir. Abdulkadir el Cezairi Paris'ten sonra Şam'a sürgüne gitmiş veya gönderilmiştir. Cezayir'in ilk cumhurbaşkanı Ahmet Bin Bella da aynı şekilde devrildikten sonra (iktidar yılları; 1963-1965) uzun yıllar İsviçre' de sürgünde yaşamıştır. Muhammed Budiyaf'da aynı şekilde Fas'ta sürgün yaşadıktan sonra ülkesine çağrılmış ve devlet başkanı iken askerlerce öldürülmüştür. Buteflika da Batılı ülkelerde kaldıktan sonra son sürgün yeri Birleşik Arap Emirlikleri'nde iken ülkesine geri çağrılmış ve bilahare 20 yıl cumhurbaşkanlığı yapmış ve 2 Nisan (2019) tarihinde halk ve silahlı kuvvetler tarafından çekilmeye zorlanmıştır.

Belki siyasi mücadelesi 1991-1992 yıllarında kesintiye uğradığında ortam pek müsait değildi ve zafer için erkendi. Ama mezarda da olsa muzaffer olarak ülkesine dönerken zaman olgunlaşmış ve zemin yeşermiştir. Şimdi Nisan baharını mezarında yaşıyor. Kabrinin üzerinde çiçekler açacak.

Gözleri açık gitmedi. Hak yerini buldu.

Abbas Medeni'nin durumuna benzer bir durum da Irak'ta yaşanıyor. Hayali aşan bu olayın kahramanı Saddam döneminde İran'a savaşa gitmiş ve geri dönmemiş kısaca 37 yıldır kayıp olan Iraklı asker Abdulemir Hac Cebbar el Cadiri'dir. İran'da baş gösteren sellerle birlikte naaşı Irak'a ve bağlı bulunduğu Meysan şehrine sürüklenmiş, üzerinde taşıdığı madalyon üzerinden künyesinin okunmasıyla birlikte tanınmış ve cesedi ailesine teslim edilmiştir. Hanımı kaybolduğu günden beri kendisini beklemektedir. Sonunda 37 yıl sonra naaşıyla dahi olsa buluşmuş ve en azından ziyaret edebileceği bir mezara kavuşmuştur.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN