Arama

Mustafa Özcan
Haziran 20, 2018
İnsanlığın yenilenmesi

İnsanlığın toptan bir biçimde dirilişe ihtiyacı var. Bunun muştularını sadırlarında sezenler, görenler, diriliş neslini satırlara dökmüşlerdir. Sezai Karakoç'un 'İnsanlığın Dirilişi' bu seriden birisidir. Elbette diriliş neslinin bir amentüsü ve bir pusulası da olmalıdır. Bununla birlikte diriliş nesli hadislerde garipler/gureba nesli olarak anılmaktadır. İnsanların bozduklarını düzeltenler demektir. Akıntıya karşı kürek çeken ve kimsesizler nesli. Esasında peygamberlerde öyle idi. Hazreti Musa hem Mısırlılarla, Firavun ile hem de kendi toplumuyla yani Beni İsrail ile uğraşmıştır. Firavun diklenmiş Beni İsrail ise serkeşlik etmiştir.

Hazreti Musa iki toplulukla birden yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu topluluklardan birisi Mısırlılar ve boyun eğdikleri II. Ramses veya Kur'an anlatımıyla Firavun'dur. Uğraştığı ikinci kitle ise bizzat kendi toplumu, kavmidir. Onlar da itaatsiz ve serkeş bir topluluktur. Hazreti Musa Nehcü'l Belağa'da Hazreti Ali'nin tasvir ettiği makamdadır: Kargaşa ortamında fikir üremez, fikir yürütülemez (la reye limen la yutaa lehu). Uygulanmadıkça fikir, görüş neye yarar? Hazreti Ali mealen şunu söylemektedir: Serkeşlik ortamında fikirler veya görüşler yürümez, icraya sokulamaz.

Hazreti Musa yalnızlığını kardeşi Harun'la paylaşmak onu da buna ortak etmek istemiştir. Bu açıdan onu da Allah'tan kendisine yardımcı bir peygamber olarak atamasını istemiştir. Bununla birlikte kitlesel yalnızlığı geçmemiştir. Hakikatle birlikte olmak insana zorunlu olarak yalnızlığı da yüklüyor. Nitekim, Hazreti Mûsa, "Ey Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebilirim. Artık bizimle, o yoldan çıkmışların arasını ayır" dedi (Maide : 25). Burada Allah karşısında değil de insanlar karşısında bir çaresizlik tablosu okunmaktadır. Bu anlamda Hazreti Musa gariplerin başıdır. Görev yerini terk eden Yunus Aleyhisselam da öyledir. Diriliş neslinin öncüsü ve gariplerin piridir. Ali Şeriati de bir gözlemini aktarır Hazreti Ali'nin kalabalıklar arasında yalnız olduğunu söyler. Kitleler arasında yalnız başına olmak diriliş neslinin kaderidir. Günümüzde insanlık açısından insanlık tarihinin en kurak, verimsiz ve hatta çorak tarih dilimlerinden birisine şahit oluyoruz. Buradan çıkış ancak asimetrik bir yöntemle mümkün olabilir. Hadislerde de müjdelendiği gibi İslam her asında, her baharda yeniden dirilişe sahne oluyor. İslam'ın her baharda tomurcuklanmasına diriliş veya tecdit diyoruz. İslam'ın dirilişi insanlığın da dirilişidir.

Faslı Zekeriya Ensari gibilerinin de belirttiği gibi yeni bir milat dönemiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Bu İslam'ın olduğu kadar insanlığın da dirilişidir. Kabuk değiştirme ve öze geri dönüş aşamasındayız.

Abdulkadir Geylani Hazretleri vaktiyle insanlığın dirilişinden ve onun keyfiyetinden bahsetmiştir. Fethurrabbani adlı eserinde kaç defa semender adlı organlarını yenileyen ve ateşte yanmayan bir mahlukattan söz eder. Günümüzde kök hücre üzerinden organların yenilenmesi ihtimali gibi bu hayvanlar da adeta kök hücre veya başka yöntemlerle kendilerini yenileyebilmektedirler. Allah onlara öyle bir hasiyet ve özellik bahşetmiştir. Bu efsane hayvanlar her defa küllerinden yeniden doğmaktadırlar.

Kainatta ve etrafımızda yanmayan nesneler ve nesiller var. Bu bağlamda yanmayan ve küllerinden yeniden doğan kuşlar da eksik değil. Bunlardan birisi Batı dillerinde Phoenix olarak anılan kuştur. Doğu dillerinde bu kuş bazen Anka veya Simurg olarak adlandırılmaktadır. Arapça Anka Muğrib olarak adlandırılmakla birlikte, efsanevi yaratık veya kuş olarak kimi dini kitaplarımızda semender olarak da geçmektedir (El Fethurrabbani, Geylani, s: 130 ve Haşiyeli Akaid; Ramazan Efendi, s: 236, Salah Bilici Kitabevi). Zümrüdüanka ab-ı hayat gibi belki bir efsane iken semender gerçektir. Semender; semendergillerden, uzun gövdeli, dört bacaklı, kuyruklu, kertenkeleye benzeyen, birçok türü bulunan bir hayvan (salamandra). Ateşte yanmadığına hatta ateşi söndürdüğüne inanılan efsanevi hayvan. İslami kaynaklarda Semender daha ziyade efsanevi kuş olarak anlatılmaktadır. İngilizce salamander adıyla bilinen yaratık diğer Batı dillerinde de benzeri ifadelerle anılmaktadır. Phoenix veya Semenderin ortak özellikleri kendilerini yenileyebilmeleridir. Tekrar tekrar doğarak ölüme ve faniliğe meydan okumalarıdır. Tabir caizse, yedi canlı olmalarıdır. Şah-ı Geylani müritlerinde bazı özellikler ve hasletler arar. Bunlardan birisi rüzkari olmalarıdır. Bu ifadeden kastettiği çalışkan, canlı ve dinamik ve atak olma keyfiyetidir.

Ümitsizliği ve her türlü olumsuzluğu yırtma ve savma kabiliyetinde olmalıdır. Müritlerinden istediği bir diğer özellik ise Semender özelliği taşımalarıdır. Ateşte piştikçe yeniden var olmak. Belki de bu sır Mevlana'da tecelli eden sırdır: Hamdım, piştim, yandım elhamdülillah. Yanmadıkça yeniden doğulmaz. Yandıktan sonra yeniden doğan harikulade bir varlıktır. Tabir caizse feleğin çemberinden geçmiştir. Artık ateş onu bir kez daha yakamaz. Aksine o ateşi Semender gibi söndürür. Belki Semender gibi olmanın anlamı Sezai Karakoç'un ifadesiyle; İslam'ı öyle yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin kıvamıdır. Semender gibi olmak bütün tıkanıklıklardan ve çetin mevkilerden mümin çevikliğiyle çıkmak veya Fettah isminin tecellisine mazhar olmaktır.

Günümüzde Geylani'nin ifadelerini Mısırlı meşhur İslamcı edip Mustafa Sadık e Rafii terennüm etmekte ve tekrarlamaktadır. Ahir zaman neslini şöyle tarif eder: Ateş içinde ama ateş onu yakmıyor. Yani yana yana pişmiş ve semendere dönüşmüş bir yapı.

Erdem Beyazıt'ın ifadesiyle, "Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm. Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm."

Mısırlı edip ve yazar Mustafa Sadık er Rafii bu nesil için 'ateşin içinde ama yanmıyor' tabirini kullanıyor. Bu nesil Semender ve Phoenix neslidir. Rahmetli Ali Ulvi Kurucu da yanmayan ahir zaman nesli ibaresini sık sık tekrarlar ve bunun gerçek olacağına inanırdı. Onu diri kılan da Mehmet Akif Ersoy'un mısraları, Bediüzzaman'ın müjdeleri ve Mustafa Sadık er Rafii'nin ölümsüz satırlarıydı. Ölümsüz satırlar yanmayan neslin ebediyet refakatçileriydiler. Bu ahir zaman harikası nesil Feniks gibi Semender gibi alevlerin ve ateşin, yalızların içinde lakin ateş ona işlemiyor, dokunamıyor.

Hazreti İbrahim modelinde olduğu gibi yanmayan nesil karşısında, ateş emir almış ve yanma ve yakma özelliğini, yetisini yitirmiştir. Semender gibi ateşlerin içinde ama İbrahim gibi yanmıyor. İbrahimi bir yalnızlık çekiyor ama yalnız başına bir ümmet. Ahir zaman korunu elinde tutuyor. Ne yanıyor ne de zayi ediyor. Dünya, Olimpos Dağı'na dönmüş ve o ise tek başına insanlığın ateşini ve korunu elinde tutuyor.

Taşlar aleminde Semenderin karşılığı yakut taşıdır. O da ateşten etkilenmemektedir. Bundan dolayı taşların efendisidir. Bu nedenle, rivayetlerde kürsü veya arşın ondan mamul olduğu ifade edilmektedir. Su geçirmez çelik gibi o da ateş geçirmemektedir. Plastik maddelerin istilasına uğradığımız ve her şeyin yanıcı ve uçucu olduğu günümüz atmosferinde yalıtılmış bir nesil var. İbrahim'in nesli veya gureba topluluğu. Kimyası farklı olduğundan yakut gibi semender gibi yanmıyor. İbrahimi özellikler taşıyor. Zamanın bütün ayartmalarına karşı duruyor.

Zümrüdüanka reklamı bana bunları çağrıştırdı.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN