Arama

Mustafa Özcan
Ocak 22, 2018
Mecbur bırakıldığımız çatışma

8 yıl süren İran- Irak savaşıyla alakalı olarak Tahran'ın benimsediği ve kullandığı bir deyim vardır: Maruz Bırakıldığımız Savaş! The Declared War To Us ! Kısaca İran 1980 yılında Saddam Hüseyin ile giriştiği savaşı empoze edilen, dayatılan savaş olarak algılamış, tanımlamış ve isimlendirmiştir. Bununla birlikte devrimin seyrine baktığınızda İran'ın bunda pek de masum olmadığını göreceksiniz. Zira devrimden hemen sonra kışkırtıcı konuşmalar almış başını gitmiş; İran, Irak ile olmazsa Türkiye ile bile dalaşmaya, sürtüşmeye hazır bir manzara ortaya sermiştir. Nedeni devrimi bu suretle oturtma, tutturma gailesidir. İçteki galeyanı, karşı duruşu teskin etmektir. Devrimi tutturmak için İran böyle kışkırtıcı bir dil kullanmıştır. Devrim, tarihi refleksleri de omuzlamıştır ve ondan gelen bir intikam dürtüsüyle hareket etmektedir. Humeyni, Şah ile birlikte Saddam'ın kendisini ülke dışına kovduğunu da unutmamıştır. Bu açıdan meseleyi tamamen Saddam ya da ABD'nin üzerine yıkmak fotoğrafın tamamını görmemek olur. O gün İran devrimini içten bakışlarla analiz ettiğinizde molla rejiminin adeta savaş çıkartmak için bahane aradığına tanık olacaksınız. Bilgi Yayınları arasından çıkan Yurdanur Aksoylar Çetirge'ye ait hatırat türünden 'Namludaki Karanfilden Şeriata İran' gibi kitaplar o günkü devrim güçlerine hakim havayı çok iyi yansıtır. Elbette Saddam da hata yapmıştır; potansiyel olarak kendisinden birkaç kat büyük bir ülkeye zayıf gününde kafa tutmak, meydan okumak akıllıca gibi gözükse de olmadığı, sonrasında tecrübe ile anlaşılmıştır. Saddam Hüseyin zaviyesinden de bu savaş akıl karı olmamıştır. Bununla birlikte tango için iki oyuncuya ihtiyaç vardır. Bu iki taraf teşekkül edince de savaş kapıyı çalar.

*

Türkiye'nin IŞİD bölgelerine yönelik Fırat Kalkanı Harekâtı ve bunun ikinci etabını teşkil eden YPG/PYD'ye yönelik Zeytin Dalı harekâtı tam tersi olmuştur. Türkiye tamamen savunma pozisyonundadır ve ötesinde PYD üzerinden sistematik olarak dayatılan bir savaşla veya çatışma ortamı ile karşı karşıya bırakılmıştır. Türkiye diplomasiye bolca şans tanımıştır. Bu tanınan şansı ABD, PYD için zaman ve imkân kazanma fırsatı olarak hoyratça kullanmıştır. Kısaca satan müttefik olarak ABD Türkiye'ye kalleşlik yapmıştır. Türkiye sinse, pısırık dursa idi kesinlikle PYD'nin şamar oğlanına dönüşecekti. Arapların deyimiyle: Cezadan emin olan terbiyesizlik yapar (men emine'l ukubete esae'el edebe)! Membeç'te Türkiye'nin önünü kesmişlerdi, Afrin'e ise yanaştırmak ve yaklaştırmak istemiyorlardı. Oysaki, Obama döneminden beri PYD ile ABD ilişkilerini veya ittifakını IŞİD'e karşı geçici ve taktik bir ilişki olarak nitelendiriyor ve adeta Türkiye'yi bu suretle uyuşturuyorlardı. Lakin bir taraftan da sınırımızdaki tehlikenin çapı durmadan büyüyordu. IŞİD yeraltına indikten sonra PYD'ye verilen silahlar kime karşı kullanılacaktı? Türkiye'den başka adresi var mı?

Hala da bizi IŞİD sonrasında IŞİD'e odaklanmamız gerektiğini yönünde telkine tabi tutuyorlar. Bu yönde PKK ile ABD aynı dili kullanıyor. Daha henüz IŞİD tehlikesi geçmemiş! Doğru, kıçı kırık örgüte 40 yıl kadar yaşam süresi biçmişlerdi! Ortada odak kalmadığı halde bize odaklanacak yer gösteriyorlar. Hâlbuki IŞİD odağı bitince madalyonun öteki yüzü olarak PYD/PKK odağı kendiliğinden gün yüzüne çıkar! Göze çarpar! Mevta olmuş IŞİD'in kadavrasını bile kullanıyorlar. Hâlbuki Rakka'da IŞİD'e odaklanmamıza izin vermeyen de yine kendileriydi. Dertleri IŞİD'i küçültmek değil aksine o bahane ile PYD'yi palazlandırmaktı. Saddam sonrasında Irak'ta peşmerge için yaptıkları taktik gibi. Elbette Türkiye buna müsaade edemezdi ve nitekim de öyle olmuştur. Zeytin Dalı ile Türkiye dosta düşmana caydırıcılığını göstermiştir. Mahcubiyet PYD ile bizi aynı kefeye koyan ABD'ye düşmüştür. Bizi küçültmek PYD'yi büyütmek isterken kendilerini maskara ettiler. Nitekim ABD dibe vuruyor: ABD'nin dünya genelindeki "liderlik statüsünün Trump yönetiminin ilk yılında, kendisinden önceki iki başkanın döneminden çok daha düşük seviyede olduğu ortaya çıktı.

Küresel araştırma şirketi Gallup'un yayımladığı raporda, geçen yılın(2017) Mart ile Kasım ayları arasında, 134 ülkede yapılan araştırmaya göre, ABD'nin dünya liderlik statüsünün kabul edilebilirlik ortalamasının yüzde 30'a kadar düştüğü belirtildi. Raporda, söz konusu oranın Barack Obama döneminde yüzde 48, George W. Bush yönetiminde ise yüzde 34 civarında olduğu kaydedildi.

İnsanın kendi kendine verdiği zararı başka hiç kimse ona veremez. Kötü yönetim düşmandan daha kötüdür. Lavrov'un dediği gibi ABD Türkiye'yi çıldırtmıştır. Suriye'nin kuzeyinde olup bitenleri önemsememiştir.

Nitekim The Independent gazetesi yazarlarından Patrick Cockburn Türkiye'nin refleksini şöyle özetlemiştir: " ABD'nin uzun vadede YPG'ye askeri garanti vermesi Türkiye'yi çileden çıkardı. Kürtlerin ABD ile tam işbirliği içine girdiğini düşünen Rusya, Suriye ve İran da kızdı.' Kısaca ABD sabır taşını çatlatmıştır. Taktik diye Türkiye'ye pazarlanan ilişkiler stratejik derinlik kazanmış ve Türkiye'nin milli güvenliğini, haysiyetini ve çıkarlarını zedeler hale gelmiştir. Bu açıdan YPG'nin askeri hezimeti ABD'nin psikolojik hezimeti olacaktır. Türkiye bir taşla çift kuş vuracak ve soğuk savaş refleksinin son kalıntıları, halkası da ortadan kalkacaktır. ABD, YPG üzerinden ahmaklık yaparak Türkiye'nin ekmeğine yağ sürmüştür. Denildiği gibi kötü komşu insanı ev sahibi yapar.

ABD manevralarıyla, Türkiye'nin askeri hamlesini engelleyemedi. Şimdi ise çapını düşürmeye ve ateşini kontrol etmeye çalışıyor. Esasında çekememezlik içindeki bütün güçler de bunu yapmaya yelteniyor. Rusya, İran gibi bizim safımızda görülenlerin pozisyonları da aynıdır. Yapılan uyarılarla birlikte Türkiye'nin askeri harekâtı çerçevelenmeye, parantez içine alınmaya, dar daireye hapsedilmeye çalışılmaktadır. Engelleyemediler, kontrolleri altına, yedeklerine almaya çalışıyorlar. Harekâtı kontrol için psikolojik savaş unsurlarını kullanıyorlar. ABD Türkiye'den seri ve sınırlı bir operasyon beklediğini söylüyor ki dayandığı YPG ile PKK'nın beli kırılmasın. İlginçtir, içimizdeki bazı HDP'li üyeler sırtlarını PYD/YPG'ye dayadıklarını söylüyorlardı. Meğerse Marksist YPG/PYD unsurları da sırtlarını ABD'ye dayamışlar! Bunların ideolojik tezleri neydi? Türkiye emperyalizmin maşası kendileri ise sömürgecilere geçit vermeyen aydınlık savaşçılarıydı. Propaganda aşamasında mangalda kül bırakmazken durum fiiliyatta tersine dönmüştür. İddiaları ellerinde kaldı. Bu iddia ve tez şimdi Türkiye tarafından icra ediliyor. Türkiye ABD'ye rağmen onun arka bahçesinde operasyon yapıyor. İlk denemede antiemperyalist iddiasıyla yola çıkanların tez ve iddiaları boşa çıkmıştır.

ABD şimdi Türkiye'ye karşı çekil baskısı yapıyorsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan anladıkları dilden cevabını verdi. Buna polemik dilinde ifham/çürütme, susturma diyorlar. Suriye'den çıkmamızı isteyen ABD kimi kimin ülkesinden çıkartıyor? Başta Afganistan, Irak gibi ülkelerden çekilsin de sıra bize gelsin. ABD rezilliğe tüy dikti. Kendi düşen ağlamaz. Ahmaklığın devası yoktur.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN