6-7 Eylül olaylarının Irak’taki izdüşümü
6-7 Eylül 1955 olaylarının arifesinde 'fake' yani imalat ve uydurma tabir edilen kaynağı meçhul bir haber yayılır: Selanik'te Atamızın Evi saldırıya uğradı! Bunun üzerine kazma kürek alan herkes sokaklara fırlar. Sokaklar arbedeye teslim olmuştur. İstanbul'daki bu olayların ardından şehrin esnafı olan Rumlar soluğu suyun öte yakasında alırlar. Bu arbede ve olayların hem toplumsal hem de siyasi sonuçları olur. İstanbul artık bir yönüyle teminat altına alınmıştır, Rumların taşkınlıkları önlenmiş ve tarihi iddialarına set çekilmiştir. İstanbul'un istikbali garanti altına alınmıştı. Halbuki, İstanbul Fatihi Sultan Mehmet hem Rumlara hem de Ermenilere müşfik davranmıştı. Rumları yerlerinden yurtlarından sürmediği gibi Ermenilere yasak olan şehri açmış ve onun ötesinde şehirde ticaretin canlanması için Yahudileri de davet etmiştir. 5-8 Eylül olaylarının ardından ise şehirde ticari denge bozulmuştur. Rumların boşluğunu hızlı bir şekilde Yahudiler doldurmuştur. Sosyolojik anlamda ise İstanbul toplumu Rumları kaybederek fakirleşmiştir. Elbette yüzyılları alan Osmanlı'nın çözülmesi döneminde araya siyasi ve dini husumetler girmiştir ve bunlar sonuçta etkili olmuştur. Rumların Türk toplumundan daha hoşgörülü olduklarını söylemeyecek durumda değiliz. Bu başka bir hikaye.
Bu hikayenin bir izdüşümü İstanbul-Samarra hattında yaşanmıştır. Amerikan işgali sırasında İyad Allavi gibi Amerikan adamı olmakla maruf olan Muvaffak Rubai'nin Samarra Türbeleriyle ilgili ifşaatı bana 6-7 Eylül örtülü ve kurmaca hadiselerini hatırlatmıştır. İki olay birbirine o kadar benzer ki sanki aynı senaristlerin ürünü.
*
'Ata'nın Selanik'teki Evi Saldırıya Uğradı' yönündeki haber İstanbul'da kitleleri mobilize etmiştir. Irak'ta da bir benzeri süreç yaşanmıştır. 22 Şubat 2006 tarihinde Mutasım'ın Türkler adına kurduğu ve yaptırdığı askeri garnizonun bulunduğu Samarra şehrinde Hasan Askeri'nin mezarı ve ayrıca Mehdi adına yapılan makamın 'sünni teröristler' tarafından kundaklandığının ilanı ve haberinin yayılması üzerine Şii kitleler kırmızı görmüş boğa gibi hiddetlenir ve harekete geçerler. Aynen İstanbul'da Rumlara yönelik olaylarda olduğu gibi. Kimlik katliamına girişirler. Ayetullah Sistani ateşe benzin döker ve Şiilerin Irak hakimiyetlerinin önü böylece açılır. Muvaffak Rubai bunun hikayesini anlatmaktadır. Bu olayda Selanik'in yerini Samarra, Mustafa Kemal'in evinin yerini İki Türbe (Markadeyn) ; Şii inancında On Birinci ve On İkinci İmamın makamları veya kabirleri almıştır. Sanki iki olay aynı, senaryo da aynı tornadan çıkmış gibidir. Burada Muvaffak Rubai'nin anlatımında diğer görgü nazarlarına nazaran tek bir farklı veri/bilgi vardır. Ona göre devrin başbakanı İbrahim Caferi'dir. Diğerlerine göre ise Nuri Maliki. Amerikan işgali sonrasında oluşturulan hükümetlerde Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yapan Muvaffak Rubai dönemin başbakanının İbrahim Caferi olduğunu ve bilerek ve kasten olaya anında müdahale etmeyerek büyük bir katliamın ve iç savaşın önünü açtığını ifade etmektedir (https://arabi21.com/story/1050387). Sabah erkenden olayı haber almasının akabinde İbrahim Caferi'ye koştuğunu ve hemen önlem alınmasını talep ettiğini hatırlıyor. Ona göre hemen ve derhal sokağa çıkma yasağı ilan edilmeliydi. Lakin İbrahim Caferi'yi kaskatı bulur ve Amerikalı General George Casey, Zalmay Halilzad ile birlikte boşuna ikna etmeye çabalarlar. Bilerek ağırdan almıştır hatta oralı olmamıştır. Sünni katliamı onun ve onun gibilerin eseridir.
*
İbrahim Caferi'nin reflekslerinden sokağı kontrol etmek istemediği anlaşılmaktadır. Adeta sokağın kaynamasını ister gibi bir hali olduğunu sezer. Demek ki, İran istihbaratının bu yönde Irak'ı ele geçirme plan ve tertibinden haberlidir. Bu plan doğrultusunda davranmaktadır. Durumdan vazife çıkartır ve sokağa çıkma yasağı ilan etmeyerek Şiilerin galeyanını bir şekilde Sünni kitlelerin üzerine körükler. Bir şekilde toplumsal öfkenin bariyersiz Sünni kitlelere çarpması temin edilmiştir. Bunun sonucunda kimlik katliamları yaşanmış. ve Sünni kitleler sinmiş, firar etmiş ve siyasi taleplerinden vazgeçmişlerdir. Bunun sonucu Nuri Maliki gibi kötü aktörler (bad guys) yükselişe geçmiş ve İran namına ipleri ele geçirmişlerdir. Muvaffak Rubai'nin dile getirdiğini; dönemin Amerikalı işgal komutanı George Casey de, 22 Haziran 2013 tarihinde Paris'te Halkın Mücahitlerinin düzenlediği bir toplantıda tafsilatlı bir biçimde dile getirmiştir. Tek fark Casey ve ötekiler o dönemde başbakanın İbrahim Caferi değil Nuri Maliki olduğunu söylüyorlar. Bu ayrıntının dışında herkes olayı aynı şekilde İranlılara mal ediyor. Amerikalı General Casey, Markadeyn olarak bilinen kutsal mekana düzenlenen saldırıdan bugün Kasım Süleymani'nin komuta ettiği Kudüs Güçlerinin sorumlu olduğunu ifade etmektedir (https://www.alarabiya.net/ar/arab-and-world/2014/05/05) .
Mukteda Sadr'ın siyasi yelpazesinden Iraklı Parlamenter Avad Avadi de Samarra'daki İki Mezarı İran'ın bombaladığını teyit etmektedir (http://akhbar-alkhaleej.com/news/article/1084392).
Cumhurbaşkanı yardımcılarından Şii siyasetçi İyad Allavi de Necef çatışmaları sırasında Şii din adamlarının yanına gelerek kendisinden Hazreti Ali'nin türbesini bombalamasını istediklerini ve onlara karşı çıkarken elini yaraladığını söylemektedir. O sıralarda Mukteda Sadr'a bağlı milisler ile Irak kolluk kuvvetleri arasında sokak çatışmaları baş göstermiş ve çatışmalar Hazreti Ali'nin türbesinin olduğu Necef'e kadar yayılmıştı (https://akhbar-alkhaleej.com/news/article/1084392).
Şiiler bu tertibi bir seferberlik, hamle haline getirmişler ve Sünnileri sindirerek Irak'ı ele geçirmişlerdir. Bir benzeri Şii seferberlik hali 2014 tarihinde yine Nuri Maliki'nin başbakanlığı döneminde yaşanmıştır. Maliki'nin talimatıyla Musul'daki kolluk kuvvetleri bir saçma atmadan görev yerlerini terk etmişlerdi. Lakin bunun ardından bu tertibi siyasi bir kazanıma çevrilmiştir. IŞİD üzerinden Sünniler yeniden tenkil edilmiş ve sindirilmiştir. Musul'un savunulmaması da Taci, Ebu Gureyb hapishanelerinin boşaltılması gibi muvazaa eseridir. Buna mukabil, Sistani'nin fetvasıyla birlikte Haşd eş Şabi kurulmuş bu suretle İran'a veya Kudüs Güçlerine bağlı Haşd eş Şabi adıyla Irak Devrim Muhafızları teşkil edilmiştir. Son Sünni direniş odakları da kırılmıştır. İran bu tür hile ve oyunlarla bölgesel yayılmasının önünü açıyor. Bu olayları herkes biliyor ama sadece İran'a kesin inanmış kitleler farkında değil. Farkında olmadıkları için de İran'ın savaşlarına yakıt oluyorlar.
Yakın tarih ve olayları üzerinden İstanbul-Samarra köprüsü böyle kurulmuş oluyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.