Arama

Mustafa Özcan
Kasım 13, 2017
İsrail’e ısmarlanan savaş!

Henri Kissinger şeamet tellalı gibi bölge üzerinde kötümser analizlerine devam ediyor. Bölge üzerinde savaş bulutlarının estiği kanaatinde. Bunu şöyle dile getiriyor: Bölge üzerinde savaş tamtamlarının çaldığını duymayan sağırdır. Fiilen IŞİD'in ortadan kalkmasıyla birlikte bölgede vekâlet güçlerinden biri tasfiye olmuş; bu suretle taktik savaşlarının sonuna gelinmiştir. Yeni durumda, ya daha köklü ve yerleşik vekâlet güçleri yakın plana, daireye girecek ya da doğrudan stratejik savaşlar patlak verecek. İmkânlar dairesinde yeni savaş ya da savaşlar uzak bir ihtimal olarak gözüküyor. Bununla birlikte, Muhammed Bin Selman gibi yükselen mütehevvir aktörlere bakıldığında da savaş ihtimali vakıa dairesinde görünüyor. IŞİD'in sahada erimesiyle birlikte ikincil derecedeki proxy güçler yerlerini birinci derecedeki güçlere terk etmekte. Kısaca sahipsiz, kurmaca ve parya güç IŞİD yenilmiş, gitmiş arkası sağlam Hizbullah yükselmiş ve göze gelmiştir. Hizbullah ve patronu İran ekseni bölgesel zaferini ilan etmiştir. Bu da ya karşı cephenin psikolojik olarak teslim olmasını beraberinde getirecek ya da yeni dönemde taktik savaşların yerine stratejik savaşlar alacak. Ya da kötü yönetim veya yanlış hesaplar nedeniyle bazı bölge ülkeleri siyasi olarak obruklar gibi içten çökecek.

İsrail ile IŞİD birbirlerini yoklamışlar kollamışlar ama birbirlerine ilişmemişlerdi. Bununla birlikte İsrail Suriye müdahalesi konusunda Hizbullah'ın elini kolunu serbest bırakırken Lübnan'a silah kaydırmasını kırmızıçizgisi saymış ve bu gibi durumlarda uzun kollarını Suriye içlerine kadar uzatmıştır. IŞİD sonrası saflar netleşmiş ve hesaplaşma vakti gelip çatmıştır. Hasan Nasrallah'a göre, Suudi Arabistan Hizbullah'a operasyon yapması konusunda İsrail'i kışkırtmaktadır. Nitekim Wikileaks belgelerine göre, sabık Suudi Kralı Abdullah 2009 yılında ABD'den İran'a saldırmasını istemiştir. The Guardian gazetesinin dünyadaki bazı gazetelerle birlikte yer verdiği Wikileaks olarak bilinen sızıntılarda bu husustaki gizli belgelerde temas edilmektedir. Anılan belgelere göre, Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın da aralarında bulunduğu bazı Arap liderleri, ABD'den İran'a nükleer programına son vermesi için hava saldırısında bulunmasını istedi.

Dönemin Suudi âlimlerinden İbni Cibrin de 2006 yılında Hizbullah-İsrail kapışmasında Hizbullah lehinde dua edilmesini yasaklamıştı. Yusuf Karadavi de bu yaklaşıma itiraz etmiştir. Şimdi bu tartışma yeniden alevlendi, güncellendi. Körfez ekmeği yiyen ama İran kılıcı kuşanan Sisi İran ile Hizbullah'a askeri müdahaleye karşı olduklarını ilan etti. İslami kesimlerden Azzam Temimi Hizbullah'ın Suriye müdahalesini onaylamamakla birlikte İsrail saldırısına da taraftar olamayacaklarını söylemiştir. Bu Hamas'tan da beklenen bir yaklaşımdır. Elbette herkes böyle düşünmüyor. 'Al birini vur ötekine' diyenler de çok.

Saad Hariri'nin palan pandıras bir biçimde Suudi Arabistan'a celp edilmesi ve ardından orada istifasını açıklamasıyla birlikte gözler diken üzerindeki Lübnan'a çevrildi. Hariri'nin istifasının, bir dizi yan etkiyle birlikte bölgeyi savaşın kucağına itebileceği ihtimali belirdi. Ülke skala veya Matruşka biçiminde rehin vaziyette. Ülkenin iradesi Hizbullah'ın rehinesi durumunda. Binaenaleyh Hizbullah üzerinden ülke İran'a ipotekli. Bunun karşısında ülke Başbakanı Saad Hariri de Suudi Arabistan'da rehin durumda. Rakip konumları paylaşan Hasan Nasrallah ile Saad Hariri dehlizlerden ses veriyorlar. Bu nedenle de onlara ' Lübnan girdabında kaybolan iki siyasi figür' deniliyor. Bu figürler zaman zaman ekranlar üzerinden boy gösteriyor, ses veriyorlar. Muhammed Bin Nayef gibi Saad Hariri de bu sefer Riyad'da bir nevi saray kapatması oldu. Ya da Ritz Carlton Oteli kapatması.

Batı basınının önde gelen kalemleri; The Independent Yazarı Robert Fısk, Washington Post'un istihbarat dünyası uzmanı David Ignatius, Huffington Post yazarlarından David Hearst'a kadar cümlesi Saad Hariri'nin Suud ailesinin siyasi rehinesi olduğunda birleşiyorlar. Kimileri bunun maddi ayağı olduğunu da yazıyorlar. Şöyle ki, Saad Hariri ailesinin kraliyete yaklaşık 9 milyar dolar civarında borcu bulunduğunu ifade ediyorlar. Dolayısıyla Suudi Arabistan buna dayanarak Saad Hariri'nin siyasi pozisyonuna yön verebiliyor. Saad Hariri'nin Lübnan vatandaşı olmasının yanında Suudi Arabistan doğumlu olması nedeniyle bu ülkenin de vatandaşı. Hatta Lübnan burjuvazisiyle Suud hanedanlığı iç içe geçmiş vaziyette. Söz gelimi Suudlu milyarder Velit Bin Tallal aynı zamanda Lübnan başbakanlarından Riyad Sulh'un da torunu. Her cephede gerileyen Suudi Arabistan bunun baskısıyla içeride ve dışarıda agresif tavırlar sergiliyor. Saad Hariri'nin Lübnan'daki performansından memnun değiller. Onu Hizbullah'ın iradesine teslim olmuş görüyorlar. Adeta nazarlarında salon çocuğu ve salon siyaseti izliyor. Bu nedenle de Muhammed Bin Selman'ın etkisiz ve cılız siyaset izleyen Saad Hariri yerine kardeşi Baha Hariri'yi öne çıkarmak istediği vurgulanıyor. Suriye'de başarı gösteremeyen Yemen'e saplanıp kalan Suudi Arabistan şimdi Lübnan'da başarı arıyor. Lakin bu ülkedeki aracı veya ortağı zayıf. Saad Hariri'nin bir biçimde Suudi Arabistan'a celbinin arkasında bu gerçek yatıyor. Samir Sebhan adlı Suudi bakan Suriye ve Lübnan dosyasına bakıyor ve Saad Hariri'nin performansını izliyor ve yetersiz buluyordu. Samir Sebhan hakkında 'Hariri'den sorumlu bakan' demek de mümkün. Saad Hariri Riyad'da siyasi hayattan çekileceğine dair imalarda bulunuyor ve mesajlar veriyor. Bu durumda gündeme ailenin diğer fendi olan Baha Hariri geliyor.

Bu mesele bölgesel bir savaşın patlak vermesine neden olabilir mi? Bu savaşa fiziki olarak Suudi Arabistan'ın katılması mümkün değil. Dolayısıyla vekâleten bir savaş yürütülmesi söz konusu. Bu noktada da çeşitli pazarlıklar veya ihtimalleri gündeme geliyor. Söz gelimi, Suudi Arabistan'ın İsrail'i tanıması karşılığında İsrail'in vekâletle Hizbullah'ı vurması ihtimalinden söz ediliyor. Bunu yazanlardan birisi Suudi Arabistanlı muhalif kalem Madavi el Reşid. Bununla birlikte vekâlet savaşlarında herkesi kullanan İsrail başkaları namına vekâlet savaşı yürütür mü? Bu soruya The Economist dergisi olumsuz cevap veriyor. İsrail ebette kendi hesabına Hizbullah'ın pençelerini, tırnaklarını sökmek ister. Masraflarını da Suudi Arabistan'dan çıkarmaya can atar. Ama maliyeti ne olur?

Hesap kitap babından The Economist dergisi İsrail-Hizbullah kapışmasını uzak bir ihtimal olarak görüyor. Putin İsrail'in Hizbullah ile bir kapışmaya girmesinin sonuçlarının garanti olmadığını; bedelinin ağır olabileceğini öngörmüştür. Samir Sebhan gibilerinin Hizbullah'ı Lübnan haritasından silme arzuları şimdilik tatlı bir düşten ibaret görünüyor. Hizbullah da Suriye'den yaralı çıkmıştır esasında İsrail ile vuruşacak mecali de yoktur. Bunun dışında sosyal tabanı da kaynıyor.

Hizbullah tabanını oluşturan Şiiler yakınlarını kaybetmekten ve ötesinde Hizbullah'ın, üyelerine mali imtiyaz tanımasından, kayırmasından rahatsızlar. Galeyan halindeler ve patlama noktasında bulunuyorlar. Bu durumda Suudi Arabistan'ın en etkili silahı siyasi ve mali noktada düğümleniyor. Zaten Suudi Arabistan battıkça gölgesi durumundaki Lübnan da kendiliğinden batıyor. Bölgede petrol gelirlerinin düşmesi, savaşlar, ilaveten Timurlenk gibi Trump'ın doyumsuz, obur fillerini bölgeye sürmesi mali çöküntüyü hızlandırıyor. Bu durum İsrail'in müdahalesine gerek kalmadan Lübnan'da çulsuzlar savaşına neden olabilir. Birbirlerini tüketebilirler. Lakin Hizbullah dışında askeri gücü olan da yok. İsrail, Lübnan'da asaleten kendi namına vekâleten de Riyad namına savaşmaya ne kadar hazır ve istekli? Suudi Arabistan'ın doğrudan İran ile veya İsrail'in Lübnan'da Hizbullah ile savaşı şimdilik senaryodan ibaret.

Bununla birlikte bölgede ağır bir hava var. New York Times'ın kıdemli yazarlarından Thomas Friedman 'Be Afraid' yani endişelenin diye yazıyor. Lübnanlı yazarlar da aynı endişeyi paylaşıyor hatta çığlık atıyorlar. Hizbullah ile Refik Hariri suikastı gibi nedenlerden dolayı hukuk düzeyinde mücadele veren Lübnanlı Sünnilerin gür sesi Tarık Şindep ve yine Suud kanallarının vazgeçilmez yüzü Nedim Katiş, ' Lübnan tehlikede! Araplar neredesiniz?' diye soruyor; sağa sola imdat çağrıları gönderiyorlar. Denklem şu: Lübnan kurtulursa bölge kurtulur; bölge kurtulursa Lübnan ayağa kalkar! Lübnan Lübnan'dan ibaret değil.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN