Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Temmuz 15, 2023
15 Temmuz 2016: Tarihimizde bir dönüm noktası!

Dünkü yazımızda, "15 Temmuz'u unutmamak ve unutturmamak" üzerinde durduk. Bunun gerekçelerini ortaya koyarken de en başta "unutma" fiilinin/davranışının yanlışlığından ve kötülüğünden bahsetmeye çalıştık. "Nisyan" denilen "unutma" hakkında mukaddes kitabımızda tam 43 ayette konunun üzerinde önemle durulduğunu ve müminler tarafından da "üzerinde durulması gerektiğini" aktardık. Bugünkü yazımızda ise "unutmama"yı sağlayacak "farkında olmak, yâd etmek, anmak ve hatırlamak" fiilinin/davranışının Kur'an-ı Kerim'de nasıl ve ne şekilde ele alındığı konusuna değinmek ve "unutmama"nın aslında bir vefâkâlık işareti ve her şeyden önce yüce bir fazilet ve erdem oluşuna dikkat çekmek istiyoruz.

"Hatırla, yâd et Ey Nebi!"

Kur'an-ı Kerim'de âşina olduğumuz kelimelerden biri de bir emir kipi olan "uzkur/ve'zkur" kelimeleridir ve bunlar kaşımıza çokça çıkmaktadır. Allah Teâlâ'nın bu hususta Sevgili Peygamberimiz'den (sav) talep ettiği bu "hatırlama, yâd etme ve zikretme/anma" işini, Kur'an-ı Kerim'in Peygamber Efendimizle birlikte ayetlerin doğrudan muhatabı olan ashab-ı kirama ve dolaylı olarak bütün müminlere de yüklediğini anlamak zor değildir. Farklı surelerin içindeki muhtelif ayetlerde, toplam olarak 70'e yakın sayıda "hatırla, yâd et, an" anlamındaki "uzkur/vezkur/vezkurû" emirlerinde, 40 küsur yerde hatırlanması istenen şey, Allah Teâlâ (cc) Hazretleri'nin bizzat Zât-ı Zül-Celâli'dir… Kulun, kendisini yaratan, var eden, yaşatan Yüce Rabbini, nimetlerini zikrederek şükürle anması kadar güzel ve doğru ne olabilir!.. Rabbimizin de bunu kulundan beklemesi kadar âdil ve tabii, başka ne olabilir!.. Ancak Allah Teâlâ, öylesine farklı alanlarda ve farklı konularda müminlerden hatırlayıp anmalarını, yâd etmelerini istediği hususlar var ki, bunları birer birer tahlil etmek bile ciddi bir zaman, emek ve çabayı gerektirecek nitelikte bir iştir. Bizim asıl maksadımız, özellikle bazı hususlarda "unutmama" fiilini ve davranışını; aynı zamanda fazilet ve erdemini ortaya koymak olduğu için konuya dar bir perspektifle bakmaya çalışacağız ve sadece birkaç örnekle yetineceğiz. Arzu edenler, zaman zaman tavsiye ettiğimiz, Kur'an-ı Kerim'deki kelimeleri ve geçtiği ayetleri pratik bir şekilde ortaya koyan "el-Mu'cemu'l-Müfehres li elfâzi'l-Kur'ani'l-Kerim" adlı esere bakarak "zikr" maddesi ve onunla ilgili kelimelerin 229 yerde geçen yüksek seviyedeki sayısını ve ilgili ayetleri görebilirler.

Kur'an'da "hatırlamamız" istenen hususlar nelerdir?

İnsanın ilk yaratılışı ve ilk insanın aynı zamanda ilk peygamber olarak görevlendirilişinden itibaren insanoğlunun bu dünya macerası Hz. Adem (as) başlamıştır. Onunla birlikte Allah Teâlâ'nın kutlu elçileri birer birer insanlığa gönderilmişlerdir. Kur'an-ı Kerim onlardan isimleriyle bahsetmiş ve her defasında, "Adem'i, Nuh'u, İbrahim'i…. an" ifadeleriyle mukaddes kitabımızda Son Nebi'ye (sav) bunu bir vazife olarak vermiştir. "Vezkur" diye başlayan böyle pek çok ayet, bu kutlu elçilerin tevhid mücadelesi, Allah yolunda çektikleri zorluklar, katlandıkları sıkıntılar, Peygamberimize hatırlatılmış ve hem O'na hem ashabına hem de sonradan gelecek olan müslüman nesillere teselli olacak bir yâd etme işlemini hep diri tutmuştur. Peygamberlerin adı verilen, Yunus, Yusuf, İbrahim, Meryem, Nuh gibi müstakil surelerde yer alan bu peygamber hatıralarına, Bakara, Kasas, Tâhâ gibi surelerde de rastlanmaktadır. Bu gözle bakıldığında, müminlerin her okuduklarında aynı zamanda bu peygamberleri andıkları bir mukaddes kitaba sahip olmakla aynı zamanda bu yâd edişin, bu hatırlamanın ve bu anmanın sürekliliği de söz konusu olmuştur. İşte bu bağlamda zikretmemiz gereken bir husus daha vardır. O da Kur'an-ı Kerim'de "sayılamayacak kadar" yüksek sayıda yer alan ve "Hani, hatırlayın/hatırlar mısın" anlamına gelen "İz" edatıyla başlayan ayetlerin bizi yine bir başka "hatırlama" işlemini gerçekleştirmemize yöneltmesidir. İşte bunlardan birkaçı bizi doğrudan ilgilendirmekte ve Allah Teâlâ özellikle isimlerini bizzat ya da dolaylı olarak zikrederek, ashab-ı kiram'a Bedir'de, Uhud'da, Huneyn'de ve Mekke'nin Fethi'nde nasıl yardım ettiğinden, onları zafere ulaştırıp, mağlubiyetten nasıl kurtardığından bahsetmektedir. Bu konuya dair sadece iki ayetle yetinmek istiyoruz. Ancak ayetlerin bu kez latinize olarak metnini de aktarmanın uygun olacağını düşünüyoruz: "Ve lekad nasarakumullahu bi Bedrin ve entum ezilleh." (Al-i İmran, 163) ve "İz testeğîsune Rabbekum festecâbe lekum ennî mumiddukum bi elfin minel Melâiketi murdifîn" (Enfâl, 9). Anlamını birlikte aktaracağımız bu iki ayet bize şunu söyler: "And olsun ki, Allah size Bedir'de yardım etmişti. Doğrusu siz o gün zayıf durumdaydınız". "(…) Hani, Rabbinizden yardım istediğiniz zamanı hatırlayın. Siz bu istekte bulundunuz O da size hemen "Meleklerle peşi peşine gelen binlik kuvvetlerle ben size yardım edeceğim" diye cevap vermişti." İşte o gün, 300 kişilik İslam Ordusu'na destek veren kuvvetler, "Melekler Birliği" idi… Her bir sahabi mücahidin gönlüne, korkusuzluğu nakşeden, şehadeti zerk eden meleklerdi, onların "silah arkadaşları"… Onlar, Allah'ın yardımına mazhar olarak meleklerden destek alan bahtiyar bir topluluk olarak öylesine değerli kimseler olmuşlardı ki, sonraki zamanlarda Peygamberimiz böyle bir kişi hakkında "O, Bedir ashabındandı" der ve hüsn-i şehadette bulunurdu… Belki de bu özelliklerine binaen İstiklâl Şairimiz, Çanakkale Destanı'nı yazanlara hitaben kaleme aldığı şiirinde, "Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhid'i. Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi" diyerek bu kahramanların, ancak Bedir mücahidlerine benzetilmesinin mümkün olabileceğini ifade etmişti…

Evet, Kur'an bize Bedr'i anlatıyor, M. Akif bize Çanakkale Zaferi'ni hatırlatıyor… Bu yâd edişler ve hatırlamalar en çok vefâkârlığın zirvesindeki Hz. Muhammed'in ümmetine yakışıyor doğrusu… Bugün bize yakışan tutum ve davranışlarla 15 Temmuz'u yâd etme günüdür… Bugün, "tarihimizde bir dönüm noktası" olan karanlıklarla dolu o geceyi ve ardından aydınlık gündüzü yeniden hatırlamak; Allah Teâlâ'nın bu milleti ve vatanı ne büyük bir felaketten kurtardığının farkında olmak; üzerinde derin derin düşünmek; ve yaşanan hadiselerde canları pahasına vatanı için fedâkârlıkta bulunanları anmakla beraber, o geceyi, öncesi ve sonrasıyla "anlamaya" çalışmak günüdür…

Demokrasi ve Milli Birlik Günümüz kutlu olsun.

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN