Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Kasım 21, 2022
İslam âlimlerinin “şükür” kavramına bakışı

Şükür kavramını anlamaya dair ayetler ve hadisler üzerinde derin araştırmalar yapan ve görüşler beyan eden İslam âlimlerinin de bu önemli konuda son derece özgün birtakım tespitlerde bulunduklarını görmekteyiz.

Günümüz dünyasında, kadir-kıymetbilmezliğin, vefâsızlığın ve özellikle de "şükürsüzlüğün" gittikçe arttığı modern zamanlarda, bir Müslüman olarak bahsini ettiğimiz karakter sorunlarını aşmak istiyorsak bu değerli şahsiyetlerin görüşlerine de başvurmalı ve söylenenlere dikkatle kulak verilmelidir. Zira her biri derin tefekkür mahsûlü olan bu görüşlerden herkesin kendisine bir pay çıkarması kuvvetle muhtemeldir.

Şükür kaç türlüdür?

Kur'an-ı Kerim'deki kelimeler ve kavramlar üzerine kaleme aldığı "el-Müfredât fî Ğarîb'l-Kur'ân" adlı eserin yazarı Râgıb el-İsfehânî, üç farklı şükrün olduğunu ifade etmektedir. Bunlar:

1. Kalb ile şükür
2. Dil ile şükür
3. Organlar ile şükür

İsfehânî şu kanaattedir: Nimeti hatırda tutmayı başarabilmek kalple şükürdür. Nimeti vereni övgüyle anmak ise dille şükürdür. Organlarla şükür ise nimet sahibine, lâyık olduğu şekilde karşılık vermekle mümkündür. İsfehânî'ye göre Sebe' sûresinin 13. âyetinde geçen, "Ey Dâvûd ailesi! Şükür için çaba gösterin, şükür sayılacak işler yapın" meâlindeki ayette, şükrün bu üç çeşidine de işaret ve yönlendirme vardır.

Dil konusunda kıymetli çalışma ve görüşleri olan İsfahânî'nin, şükrün insanlar arasında gerçekleşen "teşekkür" boyutuna dair bir başka tespiti ise şöyledir. "Şükür üçe ayrılır: Kişinin, kendisinden üst mertebede bulunan bir kimseye şükrü yani teşekkür ifadesi, ona hizmet etmek, ona övgüde bulunmak ve dua etmek şeklinde gerçekleşir. Aynı seviyede olan bir kişiye şükrü (teşekkürü) onun iyiliğine karşı iyilikle muamelede bulunmakla; şayet bu kişi kendisinden aşağı bir konumda ise bu durumda olana şükür, yani ona teşekkür ifadesi, onu çeşitli şekilde ödüllendirmekle olur."

"Şükreden kimse kendi iyiliği için şükretmiş olur" ayetinden anlaşılan ne olmalıdır?

Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ bazen kullarına mesajlarını, kutlu elçileri olan nebiler vasıtasıyla verir. Bunlardan birinde mesaj, Hz. Süleyman'ın dilinden verilmiştir: "Şükreden ancak kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük eden de bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, O büyük kerem sahibidir." (Neml, 40)

Tefsir alanında önemli bir isim olan Fahreddin er-Râzî'ye göre bu âyette, şükrün faydasının Allah'a değil, kula yönelik olduğu açık ve net bir şekilde ifade edilmektedir. Çünkü kul, şükür vazifesini yerine getirerek Allah'a olan minnet borcunu ödemiş olur. Aynı zamanda, şükrettiği için O'ndan daha çok nimet umabilir. Nitekim diğer bir âyette, "Eğer siz şükrederseniz, and olsun ki, ben de nimetlerimi arttıracağım." (İbrâhîm, 7) buyurularak, Allah Teâlâ'nın şükreden kullara verdiği nimeti fazlalaştıracağı ve arttıracağı belirtilmektedir. er-Râzî, nimetlerin maddî ve mânevî olmak üzere iki çeşidinin olduğundan bahsederek söz konusu artışın her iki nimet çeşidi için de olacağını söylemektedir. Ona göre, Allah Teâlâ'ya gereği gibi şükredenlerin daha fazla maddî nimete nâil oldukları görülmektedir. Peki, mânevî nimetin artışı nasıl gerçekleşmektedir? Bunu da müfessirimiz "Allah sevgisi"ne ulaşmakla açıklamaktadır. Zira Allah'ın nimetlerine nâil olan kul, sürekli O'nun lütuflarını, ikram ve ihsanlarını; sayılamayacak kadar çok ve çeşitli olan nimetlerini düşüne düşüne Allah'a karşı gönlündeki sevgisi de ziyadeleştikçe artık nimetlerle ilgilenmekten vazgeçerek bütün yönelişi bu nimetlerin asıl sahibine olur, ilgi ve sevgisi tamamen O'na yönelir. Böylece şükür, kulun sahip olduğu mânevî nimetlerin hem çoğalmasına hem de kalite kazanmasına önemli bir vasıta olur.

Fahreddin er-Râzî'nin bu önemli detaya yer verdiği açıklamalarından sonra şunu düşünebiliriz. Aslında nimete şükür de musibete sabır da Allah sevgisiyle dolu bir gönülde anlam kazanmakta, zor olan şeyler kişiye kolaylaştırılmaktadır. Yine, Allah sevgisinin sarıp sarmaladığı ruh ve maneviyat alanı, şükürsüzlük ve sabırsızlık belâlarından da korunmuş olmaktadır. Allah Teâlâ'nın Kur'an-ı Kerim'de "ne güzel kul! diye övdüğü iki peygamberden biri, olağanüstü nimetlerle sınanan Hükümdar-Peygamber Hz. Süleyman (AS), diğeri ise hastalık, fakirlik ve terk edilme belalarıyla imtihan edilen Hz. Eyyub (AS) peygamberdir…

Kısacası, gerçek manada şükür, Ebû Bekir eş-Şiblî'nin dediği gibi, "nimeti değil, nimeti vereni görmektir." Yine gerçek manada sabır da musibetler karşısındaki mukavemet de hep sahip olunan Allah sevgisiyledir vesselam...

Din ve dünya hayatında kişilerin dikkat etmeleri gereken hususlardan bahsettiği "Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn" adlı eserinde, el-Mâverdî, kendisine iyilik yapılan bir kimsenin ahlâkî olarak borçlu durumuna düşmüş sayılacağını belirterek onun mümkünse buna iyilikle karşılık vermesinin, değilse iyilik sahibine teşekkür edip o kişinin iyilikseverliğini çevreye yaymasının bir görev olduğunu ifade etmektedir. Sosyal hayatta insanların yaptığı iyiliklere bu şekilde karşılık vermenin, toplumda hem iyiliğin ve iyilikseverliğin artmasına hem de şükreden kulların sayısının artışına da vesile olacağını söyleyebiliriz.

Yeni bir haftanın bu ilk gününde ve diğer günlerinde sağlık ve afiyet dilekleriyle…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN