Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Kasım 13, 2017

"Kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı…"

"Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd.
Bu ayetler, Rabbinin kulu Zekeriya üzerindeki rahmetinden bahseder…

Hani o, gönlünün tâ derinliklerinden gelen bir niyazla yalvarmıştı Rabbine…

"Rabbim!" demişti. Artık kemiklerim zayıfladı, saçlarıma ağardı, gerçekten yaşlandım ben… Ama Rabbim! Bugüne dek ben Sana dua etmekle hiç pişman olmadım, hiçbir şeyden mahrum kalmadım… Doğrusu ben, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın asi olmalarından korkar oldum. Karımın kısır olmasına rağmen, Senin yüce katından bana bir evlat bağışlamanı diliyorum. Hem öyle biri olsun ki, bana da Yakub ailesine de mirasçı olsun. Rabbim! (Ne olur) o aynı zamanda Senin de razı olduğun kullardan biri olsun… (Meryem, 1-6)

Değerli okuyucum.

Yukarıda ser-levha niteliğindeki bu ayetler, yaşlı bir insanın kendisini ifade etmek adına kullanacağı belki de en özlü ifadelerdir…"Kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı…" Fakat aynı zamanda bu ifadeler, bir mümin gönlün, itirafını da beraberinde getiren ayetlerdir: "Ama Rabbim! Bugüne dek ben Sana dua etmekle hiç pişman olmadım, hiçbir şeyden mahrum kalmadım…"

Bir insan düşünün, elinin emeğiyle geçinerek, bir hayat sürmüş. Hayırlı işlerde yarışarak, Rabbinden istemiş hep. Dileklerini O'na arz etmiş ve O'na karşı büyük bir saygı içinde olmuş her dâim… Sonunda da, "Bugüne dek ben Sana dua etmekle hiç pişman olmadım, hiçbir şeyden mahrum kalmadım…" diyebilmiş…

Bir yaşlı peygamberden bahsediyoruz; Hz. Zekeriya (as)'dan… Meryem suresinin ilk ayetleri bu müstesna peygamberi anlatıyor bize… Adeta Rabbimiz, onunla empati kuralım diye, onun sözlerini en yalın ve en açık ifadeleriyle aktarıyor Kerim Kitabımızın bu satırlarında…

Dikkat edilirse, bir yaşlının hayata dair "tükenmişlik" duygularının en mânidar ifadeleridir bunlar… "Kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı…" Ama bu ayetleri Hz. Zekeriya 'ya (as) ait bilgilerle birlikte değerlendirdiğimizde, ortaya çıkan tablo şudur: Hz. Zekeriya (as) elinin emeğiyle geçinen ve -Hz. Peygamber (sav) Efendimizin ifadesiyle- marangozluk yaparak hayatını idame ettiren bir peygamberdir. O aynı zamanda adeta mekân tuttuğu mabette kendini ibadete veren bir itikâf ehlidir. Kısacası o, fani dünyadan yüz çevirip Bâkî olan Rabbine yönelen biridir. Yıllar geçmiş evlat sahibi olamamıştır. Ancak buna dair ümidini hiç yitirmemiştir. Zira kaynaklardan öğrendiğimize göre, Hz. Zekeriya (as) yaklaşık 40 yıl, "salih bir evlat" için dua edegelmiştir.

Ancak o, eşinin çocuk doğuramayacak durumda biri olduğunu bilmesi ve bunu dile getirmesiyle beraber Allah Teâlâ'nın her şeye hükmeden eşsiz kudretinden ve bütün hazinelerin bulunduğu o yüce katından istemiştir isteyeceğini... İsteği bununla da bitmemiş, doğacak evladının, Allah'ın rızasını kazanacak biri olmasını da dilemiştir Rabbinden…

Nihayet beklenen gün, beklenen ân gelmiş, bu içten niyazın ardından müjdesini almıştır Hz. Zekeriya… Gelen ayetler, "ona bir oğlunun olacağını müjdelemiş ve daha önce hiç kimseye verilmeyen ismin ona "Yahya" olarak verileceğini" bildirmiştir. Bu mucizevî müjdeyi alan Hz. Zekeriya (as) inanmakta zorlanıp da durumunu bir kez daha dile getirince bu defa ona denilmiştir ki: "Evet! Bütün bu şartlara rağmen durum bundan ibarettir. Seni nasıl yoktan var ettiysem, benim için çok kolay olan bu iş böyle gerçekleşecektir!" (Meryem, 7-9)

İlgili ayetler, konuyu şöyle bütünleştirir: "Zekeriya'nın duasını kabul edip eşini doğum yapabilecek hale getirmiş ve ona Yahya'yı bahşetmiştik. Doğrusu onlar, iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak bize yalvarıp dua ediyorlar ve Bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı." (Enbiya, 90).

Kıssadan alınacak hisse

Hz. Zekeriya (as) ile ilgili ayetlerden çıkarabileceğimiz dersler şunlar olabilir:

  • Dua en güzel kulluk ifadesidir. Bıkmadan usanmadan, korkarak ve umarak her zaman duaya devam edilmelidir. Duasında devamlı ve ısrarlı olanın, isteğine ve arzusuna nail olması mümkündür. Allah Teâlâ'nın eşsiz kudreti nice olmazları oldurur, olmasına kesin gözüyle bakılan şeyleri ise "olmaz" kılar.
  • Kul, Rabbinden dilekte bulunurken haddini bilmelidir. Evlat sahibi olmayı çok arzu etmesine rağmen Hz. Zekeriya'nın, takdiri Rabbine bırakan şu ifadeleri çok anlamlıdır: "Beni bir başıma bırakma Rabbim!... (Şayet bir evlat bahşetmeyeceksen) Yine de Sen varislerin en hayırlısısın!" (Enbiya, 89) Demek ki, kula düşen niyazdır, takdir yetkisi ise Allah'a aittir. Kul, Rabbinin takdiriyle mutlu olmaya çalışmalıdır. Bazen hayırsız bir evlada sahip olmaktansa evlat sahibi olmamak ve bu ilahî takdire rıza göstermek, kulu Allah katında en hayırlı kişi durumuna yükseltebilir.

Yazımızın sınırları çerçevesinde sizlerle konuya ilişkin birkaç peygamber kıssası daha genişçe paylaşmak isterdim. Ancak buna imkânımız olmayacağı için Kur'an'da adı geçen ve yaşlılık dönemlerindeki hatıraları bize aktarılan iki peygamberden de kısaca olsa söz etmek istiyorum.

Bunlardan ilki, Hz. Zekeriya'nın bahsini ettiği soyuna ismini veren Hz. Yakub (as) peygamberdir.

Bilindiği üzere, vefat etmiş hanımından geriye kalan iki hatıra gibi, oğulları Yusuf ve Bünyamin'e karşı farklı bir sevgi duyuyordu Hz. Yakub… Hele Yusuf'a olan sevgisi "aşırı" denebilecek ve üvey kardeşlerinin ona olan kıskançlık duygularını tahrik edebilecek nitelikteydi. Kıssayı duymayan ve okumayan yok gibidir. Ancak Yusuf kıssası aynı zamanda bir Yakub kıssasıdır; ve bu sure, evladını kaybeden bir yaşlı babanın acıklı hikayesinin tâ kendisidir!... Bu hikâye Yusuf suresi okunduğunda kendisini en yalın biçimiyle bize anlatacaktır. Ancak burada bir cümleyle konunun ibret alınacak "hisse" kısmına değinip geçmek durumundayız. Hisse şu ki: Allah Teâlâ dilemezse Hz. Nuh'un ve Hz. Süleyman'ın oğulları onlara yâr olmaz. Ve eğer O dileyecek olursa bu kez Hz. Yakub, "kurtlar yedi denilen, kuyulara atılan, köle pazarlarında satılan" Yusuf'unu, zindanlardan kurtulup saraylarda sultan olduktan sonra yeniden gören gözleriyle bağrına basar!...

Onunla ilgili sözlerimizi vasiyetiyle tamamlayalım. Yakub (a.s)'ın vefat etmeden önce çocuklarına yaptığı vasiyet şöyleydi: "O zaman (Yâ'kûb), oğullarına; "Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?" demişti. (Onlar da): "Senin Rabb'in ve ataların İbrâhim, İsmâil ve İshâk'ın Rabb'i olan tek Allah'a kulluk edeceğiz. Biz O'na teslim olanlarız" dediler." (Bakara, 133).

Son olarak "Peygamberlerin babası" olarak bilinen Hz. İbrahim (as)'dan söz etmek istiyorum. Bilindiği üzere, Allah Teâlâ, ona da uzun yıllar evlat bahşetmemişti. Ancak, yıllar sonra ve kendisinin ifadesiyle "yaşlılık" döneminde, 99 yaşındayken önce İsmail'i, sonra da 112 yaşındayken İshak'ı bahşetti. Konuyla ilgili ayetlerde, meleklerin verdiği evlat müjdesinden dolayı hayretler içinde kalan Hz. İbrahim'in eşi Sâre'ye şöyle denilir: "Allah'ın işine mi hayret ediyorsun? Ey bu hanenin halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinizedir. Bilin ki, gerçekten her türlü övgüye layık olan da; şanı yüce olan da Allah'tır." (Hûd, 73)

Hz. İbrahim kıssası da şunu gösteriyor ki, uzun yıllar evlat sahibi olamayan bir peygamber, sonunda, Allah'ın dilediği bir vakitte İsmail'e de İshak'a da kavuşmuş hatta torunu Yakub'un bile müjdesini almıştır.

Hz. İbrahim (as), önce çeşitli sınavlarla sınanmış ve Allah'ın dostluğunu kazanıp "Halîl" olmuştur. Sonra da Allah Teâlâ onu "Peygamberlerin Babası" olan konuma yükseltmiştir.

Ayetler, yaşlılık döneminin güzel, faydalı ve hayırlı gelişmelere sahne olması için bir adres gösteriyor bizlere: Gençliğiniz ve yetişkinliğiniz güzel kullukla ve dua ile geçsin ki, yaşlılığınızda güzel müjdeler alabilesiniz!

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN