Ceride-i Havadis: İmtiyazlara rağmen İngiliz’in tutmayan gazetesi
Türk basın tarihinin ilk yarı resmi gazetesi olan Ceride-i Havadis, yayın hayatına 177 yıl önce bugün başladı. Osmanlı tebaası için gazete yeni bir gelişmeydi. William Churchill adında bir İngiliz tarafından çıkarılması da, önyargıyı yeterince besleyici bir unsurdu. Ceride-i Havadis kamuoyunda ilk günlerde bedava dağıtılmasına rağmen gereken ilgiyi bir türlü göremedi. Gazetenin tirajı, üçüncü yılında 150’yi zor bulmuştu.
1815 yılında İzmir'e gelip yerleşen, daha sonra İstanbul'a giden İngiliz William Churchill, Amerika Birleşik Devletleri Sefâreti'nde kâtiplik yaptı ve bir müddet ticaretle uğraştı. Başta Morning Herald olmak üzere bazı Avrupa gazetelerine muhabirlik yapan Churchill, Moda'da (Kadıköy) avlanırken bir çocuğu yaralayınca tutuklandı. Halkın hiddet ve asabiyeti nedeniyle karakolda birkaç gün alıkonulan ve bir rivayete göre kötü muamele gören Churchill'in şikâyeti üzerine olay büyüdü. İngiliz büyükelçisi Ponsonby, kapitülasyon haklarına dayanarak bir İngiliz'in suçlu bile olsa tutuklanamayacağını ileri sürerek, Osmanlı Devleti'ne bir nota verdi.
Konuya diğer Avrupa devletleri de karışınca olay, siyasî bir mahiyet kazandı ve artan baskılar üzerine Churchill serbest bırakıldı. Olayın ardından devrin Hariciye Nâzırı Âkif Paşa hastalığı öne sürülerek görevinden azledildi. Churchill'den özür dilenerek tutukluluk tazminatı olarak kendisine pırlantalı nişan, on bin kantarlık zeytinyağı ihraç izni veren bir ferman ve Türkçe gazete yayımlama imtiyazı verildi.
Elindeki fermanı 3 bin 500 altına bir başkasına devreden Churchill, dönemin Dahiliye Nâzırı Âkif Paşa gözden düşüp sürgüne gönderilince, gazete yayımlama imtiyazını kullandı ve Cerîde-i Havâdis adlı bir gazete çıkarmaya karar verdi. Devletin resmî gazetesi Takvîm-i Vekayi'nin azınlıkların yayımladıkları gazetelerin seviyesine ulaşamaması, Sultan Abdülmecid'i Churchill'in çıkaracağı gazeteyi desteklemeye yöneltti. Takvimhâne (Takvîm-i Vekayi Matbaası) Müdürlüğü'ne Cerîde-i Havâdis'e yardım edilmesi için emir verdi. Gazetenin hurufatı ve diğer malzemeleriyle musahhihleri Takvimhâne idaresi tarafından temin edildi.
Türk Basın Tarihinin ilk yarı resmi gazetesi olan Ceride-i Havadis 31 Temmuz 1840 (1 Cemâziye'lâhir 1256) tarihinde, Bahçekapı'da basılarak, özel elemanlar tarafından nezâretlere, sefârethânelere, kıraathanelere ve abonelere dağıtıldı, ayrıca ilgilenenlere tanıtım amacıyla ücretsiz verildi. Osmanlı halkının gazete okuma alışkanlığına yabancı olması, gazetenin bir İngiliz tarafından çıkarılması ve ilk günlerde bedava dağıtılmasına rağmen, Ceride-i Havadis istediği popülerliği sağlayamadı.
Vekayi-i Mısriyye (1828) ve Takvîm-i Vekayi'den (1831) sonra üçüncü Türkçe gazete olan Cerîde-i Havâdis, toplam 1212 sayı neşredildi. 27x40 cm ebatlarında iki sütun, dört sayfa ve üç bölümden oluşan gazete, üçüncü yılında tirajının 150'yi aşmaması üzerine 13 Mayıs 1843'te kapandı. Sultan Abdülmecid'in diğer Osmanlı gazetelerine olduğu gibi kendisine de 3 bin kuruş (30 altın) maaş bağlatması üzerine Churchill gazeteyi, Çifte Saraylar (bugünkü İstanbul Lisesi) karşısındaki karakolun yakınına taşıdığı matbaasında bastığı 12 Ekim 1843 tarihli 139'uncu sayısıyla yeniden neşretmeye başladı. Churchill'in ölümünden sonra (Ekim 1846) Cerîde-i Havâdis'in yayımı, oğlu Alfred Churchill tarafından sürdürülmüş ve adı 1212'inci sayısından sonra Rûznâme-i Cerîde-i Havâdis olmuştur. Cerîde-i Havâdis'in satışı yeni dönemin ilk yıllarında yine 150'yi aşmamıştır.
Ceride-i Havadis, 1864 yılına kadar zaman zaman devletten aldığı yoğun destekler ile yayın hayatını sürdürdü. Bu yıllarda Agâh Efendi ve Şinasi tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahvâl ve Tasvir-i Efkâr karşısında rekabet gücünü kaybetti.
Osmanlı basınında, "gazete" kelimesini ilk defa kullanan Cerîde-i Havâdis, birçok yeniliği uygulayan ilk Türkçe gazetedir. Yurtdışına ilk defa muhabir göndermesi (İskenderiye, 1840), ilk ilâve neşri, Galata'da Naum Tiyatrosu'nda oynanan piyeslerin Türkçe tercümelerinin verilmesi, hastalıklar hakkında açıklayıcı ve koruyucu bilgiler, ansiklopedik mâlumat, ölüm ilânı ve ölümlerde biyografi (1844), kitap şekline gelebilecek tefrika (Sûdan Seyahatnâmesi, 1846), okuyucu mektupları yayımlaması, savaş muhabirliği (Kırım Harbi, 1854) Cerîde-i Havâdis'in Osmanlı gazeteciliğine getirdiği yeniliklerdir.
Gazetenin ilk yıllarına ait sayıları Takvimhâne mensupları tarafından çıkarıldığından görsel olarak Takvîm-i Vekayi'ye benzer. Yazı ve haberler üç bölümde ve üç başlık altında verilmiştir. "Havâdisât-ı Dâhiliyye" bölümünde önce iradeler ve resmî haberler, ardından İstanbul ve yurt haberleri verilmiş daha sonra padişahın cülûs ve doğum yıl dönümü veya seyahatleri münasebetiyle yazılan methiyeler, düşürülen tarihler ve kasideler yayımlanmıştır.
Devletin resmî gazetesi Takvîm-i Vekāyi'nin düzenli olarak haftada bir yayımlanması sağlanamadığından idarî haberler Cerîde-i Havâdis'e verilmeye başlanmış, bunlar da "Havâdisât-ı Dâhiliyye" bölümünde yer almıştır. Bu tür resmî yazıları yayımlaması ve devletten maddî yardım görmesi Cerîde-i Havâdis'e yarı resmî bir hüviyet kazandırmış, gazete bundan dolayı yarı resmî gazete olarak gösterilmiştir. Cerîde-i Havâdis'te, hükümet ve resmî dairelerle ilgili haberler hiçbir yorum yapılmadan yayımlanmıştır.
Cerîde-i Havâdis'in ilk yıllarında çalışmış oldukları tespit edilen yazarlar şunlardır: Ahmed Tevfik (Suriye mektupçusu, Kudüs mutasarrıfı, Harem-i şerif müdürü), Emin Firdevsî, İsmet Bey, Râmizpaşazâde Mehmed İzzet Bey (Akkâ mutasarrıfı, Harem-i şerif müdürü, Harîta-i Kapudânân-ı Deryâ adlı eserin yazarı), Karsîzâde Cemâleddin (Âyîne-i Zurefâ [Osmanlı Târih ve Müverrihleri] müellifi), Ahmed Nazif Efendi, Sahaflar Tekkesi Şeyhîzâde (musahhih, Takvimhâne nâzır vekili, Kudüs kadısı), Münif Bey (Paşa, Maarif nâzırı), Said Bey (Sadrazam Küçük Said Paşa), Sâlih Bey (şair, İşkodra vilâyet mektupçusu).
Daha sonraki yıllarda Ahmed Râsim, Ahmed Zarîfî, Enderunlu Âlî (şair, meşhur şeyh Kuşadalı İbrâhim Efendi'nin müridi), Ebüzziyâ Tevfik (gazeteci-yazar, Şûrâ-yı Devlet âzası, Konya mebusu), Emin Hâfız Müşfik, Manastırlı Emîrzâde, Hâlet Bey (vilâyet mektupçusu, ilk devlet salnâmesini çıkaran şair ve yazar), Hüseyin Sîret Bey, Nüzhet Efendi, Rızâ Bey (Paşa), Süreyyâ Bey (başmuharrir, Sicill-i Osmânî müellifi) gazetede yazar olarak çalışmışlardır. Cerîde-i Havâdis'in tercüme işlerinde çalışan Hariciye Nezâreti Tercüme Kalemi'nin azınlık mensubu memurlarından sadece Bohor ve Haçadur Oskanyan efendilerin adları bilinmektedir.
Tarihçi Murat Bardakçı 20 Nisan 2014 tarihinde Habertürk'teki köşesinde Ceride-i Havadis meselesini şöyle anlatmıştı:
KADIKÖY'DE ÇOCUK VURAN SERHOŞ İNGİLİZ'İ GAZETE ÇIKARTMA İZNİ İLE ÖDÜLLENDİRMİŞTİK
İstanbul'da bundan çok seneler önce yine böyle ses getiren bir çocuk hadisesinin yaşandığını, serhoş bir İngiliz'in sebep olduğu hadisenin birkaç gün içerisinde Türkiye ile İngiltere arasında büyük bir diplomatik kavgaya sebep olduğunu, meselenin zamanın dışişleri bakanının başını yediğini, üstelik olayı çıkartan İngiliz'in de tarafımızdan ödüllendirildiğini az kişi bilir.
KOYUN OTLATAN ÇOCUK
İşte, bundan 178 sene önce yaşanan bu rezaletin öyküsü...
William Churchill adındaki bir İngiliz vatandaşı İstanbul'daki Amerikan Elçiliği'nde bir müddet konsolos yardımcılığında bulunmuş, sonra bu işi bırakıp gazeteciliğe başlamış ve bazı Avrupa gazetelerinin İstanbul muhabiri olmuştu.
İleri derecede miyop ve alkole düşkün olan Churchill, Kadıköy'de oturuyordu. 8 Mayıs 1836 günü bazı misafirleri ile saatlerce içti, sonra o kafa ile ava çıkmaya karar verdi, yanına dostlarını, oğlunu ve tüfeğini alarak halkın mesire yeri olarak kullandığı mahallelerin arasındaki bir çayıra gitti ve hadise orada yaşandı: Uzağı iyi göremeyen Churchill çalıların önünde koyunlarını otlatan bir çocuğu av hayvanı zannederek vurdu ve kıyamet koptu!
MAHALLELİDEN DAYAK YEDİ
Etraftan yetişenler ağır yaralanan çocuğa hemen müdahale ettiler ve elinden silâhını aldıkları Churchill'i de hırpaladılar. Serhoş İngiliz ne yaptığının hâlâ farkında değildi, "Bu çocuk neden önüme çıktı? Burada ne işi var?" diye küstahça sözler edince yeniden bir güzel dayak yedi, sonra da hadise yerine gelen zabıtalara teslim edildi.
Zabıtalar, Churchill'i Kadıköy'den alıp Üsküdar'daki karakola götürdüler ama o günlerin Türkiye'sinin başında büyük bir dert vardı: Kapitülasyonlar... Yabancılar, kendilerine kapitülasyonlarla tanınan haklar yüzünden tutuklanamıyor, her ne suç işlemiş olurlarsa olsunlar Türk mahkemelerine çıkartılamıyor, konsolosluklarına teslim ediliyor, yargılanmaları da konsolosluk mahkemelerinde yapılıyordu.
Churchill de kapitülasyonların verdiği bu hakları kullanmak istedi, zabıtalara "Beni hemen konsoloshaneye götürmeniz gerekir" gibisinden sözler etti ama ortada ağır yaralı bir çocuk olduğu için söylediklerine kimse kulak asmadı. Serhoş İngiliz bunun üzerine gittikçe azıttı, etrafındakilere tehditler ve hakaretler yağdırmaya başladı ama zabıtaların üzerlerine yürümeye kalkınca karakoldakilerden biri dayanamadı ve önce elindeki sopayı Churchill'in sırtına indirdi, sonra da adama tekme-tokat iyice bir girişti!
Dayak, Churchill'i sakinleştirdi ve hemen Üsküdar Kadısı'nın huzuruna çıkartıldı. Kadı, yaralanan çocuğun sağlık durumu belli oluncaya kadar karar veremeyeceğini söyledi ve İngiliz'in de o zamana kadar zindana atılmasına karar verdi. Kararından zamanın Reisülküttab'ı yani Dışişleri Bakanı Âkif Efendi'yi de haberdar etti. Âkif Efendi de Kaptan-ı Deryâ Ahmed Fevzi Paşa'nın vasıtası ile Churchill'i Tersane Zindanı'na kapattırdı.
EDEPSİZLİK ETTİ, KOVDULAR
İstanbul'daki İngiliz Elçiliği hadiseyi haber alınca daha da büyük kıyamet koptu. Elçiliğin tercümanı hemen Âkif Efendi'ye gidip Churchill'in kendilerine teslim edilmesini istedi ama Dışişleri Bakanı "İngilizler buraya iş yapmak için mi geliyorlar, yoksa adam vurmaya mı? Davanın sonuna kadar bırakmayacağız" dedi ve mahkemenin kararı olduğunu hatırlattı. Tercüman "Bu yalan ilâma mı inanacağız? Uluslararası hukuk sizlere göre değildir, Avrupa'da sizleri zaten medenî milletler arasında kabul etmezler" diye daha da edepsizlik edince binadan kovuldu.
NİŞAN, YAĞ VE GAZETE
Elçi Ponsonby ise, 10 Mayıs 1836'da Osmanlı Hükümeti'ne bir nota vererek hem Churchill'in serbest bırakılmasını istedi, hem de "Osmanlı Dışişleri ile ilişkilerini kestiğini ama hükümet ile görüşmeye devam edeceğini" bildirdi.
Ortada o zamana kadar görülmemiş bir tuhaflık vardı: Elçi görev yaptığı memleketin Dışişleri Bakanı'nı muhatap almamasına rağmen devleti muhatap kabul ettiğini söylüyordu ama Osmanlı Hükümeti bu küstahlığa bir karşılık verememişti!
İşin içine İstanbul'daki diğer Avrupalı elçiliklerin de girip İngiltere'nin tarafını tutmaları üzerine olan Dışişleri Bakanı Âkif Efendi'ye oldu: Baskılar artınca zamanın hükümdarı İkinci Mahmud 12 Mayıs 1836'da Churchill'in serbest bırakılmasını emretti ve yine İngiliz Elçiliği'nin baskısı ile 16 Haziran'da Âkif Efendi'yi bakanlıktan azletti! İstanbul, o günlerde başının büyük derdi olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın Mısır'da başlattığı isyanı bastırmak için desteğini gördüğü İngiltere'yi kırmayı göze alamamıştı!
Rezalet bu kadarla da kalmadı... Hükümet, bütün bu hadiselere sebep olan William Churchill'e sarayın talimatıyla pırlanta bir nişan taktı ve 10 bin kantar zeytinyağı alma imtiyazı verdi, Churchill de bu imtiyazı 350 bin kuruşa bir Rus tüccara devretti!
OĞLU DEVAM ETTİRDİ
Kadıköy'de bir çocuğu ağır yaralayan Churchill'e verilen tavizler daha da devam etti... Hükümetten pırlantalı bir nişan ile zeytinyağı imtiyazının ardından gazete çıkartma imtiyazı da alan Churchill, hadiseden dört sene sonra Türkiye'nin ilk özel gazetesi olan "Cerîde-i Havadis"i yayınlamaya başladı, üstelik 200 adet satabilen gazetenin masraflarını karşılamakta zorlanınca yine hükümetten maddî destek sağlamaya bile muvaffak oldu! Gazetenin yayınını sonraki senelerde oğlu Richard devam ettirdi, yayının ismini değiştirip "Ruznâme-i Cerîde-i Havadis" yaptı ve o da devletten senelerce maddî destek aldı.
Türkiye'deki ilk özel gazetenin macerası işte böyledir, ağır yaralanan bir çocuğa, serhoş bir İngiliz'e ve güçsüz kalmış imparatorluğun verdiği tavizlere dayanır!
William Churchill ile "Cerîde-i Havadis"in macerasını daha ayrıntıları ile öğrenmek ve o zamanın ibret verici hadiselerinden haberdar olmak isterseniz önce üstad Orhan Koloğlu'nun seneler önce yayınladığı "Miyop Çörçil Olayı" isimli kitabını, sonra da Prof. Vahdettin Engin'in "İstanbul'da Çocuk Vuran Serhoş İngiliz'e, Ceza Yerine Gazete Çıkartma İzni Verdik" başlıklı makalesini okuyun!
FİKRİYAT
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.