Arama

  • Anasayfa
  • Kültür Sanat
  • Çayın ve Marmaratörlerin varlığıyla bir kültür sofrasına dönüşen "Marmara Kıraathanesi"

Çayın ve Marmaratörlerin varlığıyla bir kültür sofrasına dönüşen "Marmara Kıraathanesi"

Çaylar eşliğinde derinleşen nice konular, müdavimleri olan Marmaratörlerle daha da renkli hale geliyor;  masalarda kurulan sohbet halkaları genişledikçe genişliyordu. Gençler üstadlarını pür dikkat dinliyor, kıraathane sabahın ilk ışıklarına kadar misafirlerini ağırlamaya devam ediyordu. Kapıdan kimler kimler girmiyordu ki… Bir bakmışsınız Necip Fazıl’ın adımlarıyla kalabalık birden coşuyor; bir bakmışsınız Fethi Gemuhluoğlu'nun eşsiz muhabbetiyle birlikte çayların sesi birbirine karışıyor, kültür ocağının maneviyatı derinleştikçe derinleşiyordu.

Çayın ve Marmaratörlerin varlığıyla bir kültür sofrasına dönüşen Marmara Kıraathanesi
Yayınlanma Tarihi: 8.8.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 08.08.2018 12:29

1957 ile 1983 yılları arasında bir devre damga vurmuş bu mekân artık yok. Burada doğan birliktelik ise başka mekânlarda hâlâ sürüyor. Bu yazımızda, bir kültür sembolü olan çayın ve kıraathane müdavimlerinin lakabı olan Marmaratörlerin varlığıyla kültür sofrasına dönüşen Marmara Kıraathanesi'nin maneviyatını inceliyoruz.

EDEBİYATA İLGİ DUYANLARIN EN SIK UĞRADIĞI MEKÂN

Marmara Kıraathanesi Laleli'den Beyazıt'a çıkan yokuşun düzlüğe ulaştığı yerde, ön cephesi Beyazıt Meydanı'na, arka cephesi denize bakan, eskiden Marmara Sineması'nın bitişiğinde bulunan, günümüzde ise Özdemir Marmara Çarşısı'nın bulunduğu yerde kurulmuştur. Kıraathanenin müdavimlerinden Emin Işık'ın ifadesine göre eskiden kıraathanenin altında Yümni Pastanesi, üstünde ise Marmara Oteli yer alırmış. Kıraathaneyi kapandığı tarihe kadar Mustafa Yılmaz işletmiş.

Marmara Kıraathanesi'nde 1960'lı yılların başında, Küllük ve Acem'in Kahvesi'ne devam etmiş edebiyatçı, akademisyen ve edebiyata ilgi duyanların çok sık uğradıkları ve uzun vakitler geçirdikleri bir edebiyat-kültür mahfili kendiliğinden kurulmuştu. Mahfilin toplanmasında birçok sebep etkili olmuştur.

Öncelikle Batılı bir eğilim, kültür ve sohbet anlayışını sembolize eden Markiz, Lebon, Baylan gibi pastanelerde toplananlardan farklı olarak Küllük, Çınaraltı gibi mekânlara devam etmiş insanlar, buraların kapanması ile sığınabilecekleri yerler aramıştır. Geleneksel değerlerle kültürel, siyasal ve edebi anlayışları yakın kesimin toplandığı Marmara Kıraathanesi, bir süre sonra geleneğin takipçilerinin, yürürlükteki siyasi düzenin ya dışında veya ona muhalif insanların toplanma merkezi haline gelmiştir. Tek parti döneminin son demlerinde yetişmiş, çeşitli statülere sahip mazul şahsiyetlerin, artık merkezde önemli görevleri olmayan muhaliflerin, akademisyenlerin ve her sosyal statüden insanın aynı atmosferi oluşturmaları ve birbirilerini dinlemeleri, burasının o devir için dünya görüşlerinde keskin bir ayrışmanın yaşanmadığı zamanların son merkezlerinden biri olmasını sağlamıştır.

MÜDAVİMLERE MARMARATÖR LAKABI

Marmara Kıraathanesi'nin müdavimlerine Marmaratör lakabı verilmişti. Bu lakabın ortaya çıkışının iki farklı rivayeti vardır. Birinci rivayete göre Ahmed Nuri Yüksel, burayla ile ilgili anılarında, Marmara'daki sohbetlerin gediklilerinden olan Mehmet Çavuşoğlu ve Necip Kunt'a Marmaratör lakabını kendisinin taktığını yazar. Bu lakap o kadar tutar ki sonradan kıraathanenin bütün müdavimlerinin adı Marmaratör olur.

Üstün İnanç ise bu terimin ortaya çıkışını biraz daha farklı anlatır. Türkiye'de o zamanlar iki meclis vardır: Senato ve Millet Meclisi. Eski savcılardan biri Senatör Mehmet Feyyat kendini tanıtırken, böbürlenerek "ben senatörüm" demiş, Marmara'nın gediklilerinden Reşat Şen de senatöre şu şekilde cevap vermiştir: "Ben de Marmaratörüm!" Bu söz böylece meşhur olmuştur. Mahfil müdavimlerine Marmaratör isminin verilmesi, aslında mekanla ve mekanın müdavimleriyle kurulan samimi ilişkiyle de alakalıdır.

Reşat Şen: "Marmara'dan nasibini almamış kişi, demini almamış çaya benzer... Herkesin bir arada bulunduğu ve herkesin birbirinden istifade ettiği bir yerdi. Marmara bir sığınaktı."

Mustafa Kutlu: "Mekân bize halim olmayı, feragat ve merhameti, hizmet ve hörmeti telkin eder. Had ve ham duygusunu getirir!"

Ahmet İyioldu: "Üniversitede duymadığımız şeyleri ikinci üniversite olan Marmara'dan öğrendik"

Ahmet Nuri Yüksel: "Marmara bir akademidir. Ancak sesli ve sözlü bir akademi. Tezgâhından geçemeyenin olgunlaşması zordur diye düşünürdük."

EN YOĞUN OLDUĞU GÜN CUMARTESİ

Halka açık bir üniversite atmosferinin hâkim olduğu Marmara'nın müdavimlerinden yazar Mehmed Niyazi Özdemir, mekâna gelenleri şöyle tasvir ediyor: "Kimler gelmezdi ki! Uluslararası üne kavuşmuş bilim insanlarından, dünyada ciddi, en güvenilir kabul edilen ansiklopedilerde yer almış sanatkârlara kadar çok değişik, renkli kişiler gelirdi." Marmara'da kimin nerede oturacağı da belli! Her bir masaya bir ad verilmiş; tasavvuf, edebiyat ve siyaset masaları gibi. Bunlardan birinde siyaset ağırlıklı sohbetler yapılır, Marmara'nın Son Osmanlıları olarak adlandırılan Adli Tıp Başkanı Prof. Saip Atademir, Prof. Dr. Nuri Karahöyüklü ve Maliyeci İbrahim Bey ve emsalleri otururmuş. İkincisi Muzaffer Ozak'ın masasıymış. Marmara'nın müdavimi Hazım Yivlik, "Biz Marmara'ya tasavvuf masasından girdik. Muzaffer Ozak'ı dinledik. Edeple soru sorulur huşu ile dinlenirdi. Tasavvuf kültürü adeta kahvelerde yaşamaya devam ediyordu" diyerek anıyor. Üçüncü masa matbaasından her gün Marmara'ya gelen, Osmanlı, İslam ve tasavvuf tarihi bilgisi derince olan Ziya Nur Aksun'a atfedilirmiş. Bilgi deryasını paylaştıkça paylaşır, sorulara titizlikle cevaplar verirmiş.

Kıraathanenin çok fazla müdavimi vardır: Erol Güngör, Mehmet Genç, Mehmet Niyazi, İbrahim Tansu, Ahmet İyioldu, Ali İhsan Yurt, Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, Muzaffer Ozak, Prof. Dr. Saip Atademir, Prof. Dr. Nuri Karahöyüklü, Ziya Nur Aksun; Dr. İzzettin Şadan, Sezai Karakoç, Mehmet Şevket Eygi, Kadir Mısıroğlu, Mükrimin Halil Yınanç, Ahmet Güner Elgin, Necip Kunt ve daha niceleri…

Kıraathanenin genelde en yoğun olduğu gün cumartesilerdir. Aynı zamanda mahfilde her akşam, iş çıkışından gece geç vakitlere kadar çeşitli konularda sohbet eden pek çok insana rastlamak mümkündür. Ahmet İyioldu, sohbetlerin konusunun her şey olabileceğini söyler. Bu her şeyi de kısaca şöyle tanımlar: "Edebiyat, şiir, musiki, tasavvuf, ekonomi, sosyoloji, felsefe, din, tarih, Araplar, Türkler, Selçuklular, Osmanlılar, cumhuriyet, Doğu- Batı medeniyetleri, siyaset, siyasi partiler, liderler, insan hakları, Hristiyanlar-Müslümanlar vs."

SEZAİ KARAKOÇ DA BAZI YAZILARINI KIRAATHANEDE YAZDI

Edebiyat dünyasından birçok ismin adeta yazıhanesiymiş Marmara. Birçok gazete, dergi çalışanlarının da uğrak yeri. Şair Sezai Karakoç'un da bazı yazılarını da yazdığı kıraathanede şiir eksik olmazmış. Cahit Zarifoğlu genelde şiir yazmakla meşgul olduğu için Karakoç'un masasında yaşanırmış edebiyat sohbetleri. Sezai Karakoç Marmara için "İstanbul Üniversitesi'nin karşısında. Arkadaşlarla buluşma. Sohbetler. Sağ-sol kavgalarının kızıştığı ortamda yazdığımız yazılar. Gelenler gidenler, Anadolu'dan gelenler de bizi orada arıyor. Kitaplarımız orada, gazete yazılarımız ilkin orada ortaya çıkıyor. Dostluklar, nadiren de olsa kırgınlıklar. Sanki ikinci ev, ikinci yazıhane orası" diyor.

Filozof Cemal da Marmara'nın renkli kişiliklerinden. Hoş sohbet bir isim. Felsefe bölümünde okurken bir rahatsızlık geçirip ayrılmış okuldan. Bir anısını Reşat Şen şöyle anlatıyor: "Filozof Cemal üniversite mezunu değildi ama bir oturuşta 500 sayfa kitap okuyup kalkan bir adamdı. Oturuyoruz. Cemal anlatmaya başladı. Arif Nihat Asya müthiş birikimli bir adam, o da hiç konuşmuyor, dinliyor. Sabah ezanı okununcaya kadar anlattı. Meczup görünen ama dahi bir adamdı." Hilmi Oflaz ise Marmara'nın demirtaşlarından. Üniversite mezunu olmasa dahi evindeki kütüphanede 30 bin kitabı olan bir şahsiyet. İnsanların dertleriyle dertlenir, sohbetine doyum olmazmış.

MÜDAVİMLER KURMACA ESERLER DE İŞLEDİLER

Marmara Kıraathanesi'nin müdavimleri kurmaca eserlerde de işlediler. Dahiler ve Deliler romanını yazar Mehmed Niyazi Özdemir, "Dostluk ve vefa abidesi Hilmi Oflaz'ın aziz hatırasına" diyerek ithaf eder. Mustafa Miyasoğlu'nun Kaybolmuş Günler ve Bir Aşk Serüveni romanlarında yer alan roman kahramanının, mahfilin tarih alanındaki en muteber isimlerinden olan Ziya Nur Aksun olduğu romanın yazarı tarafından açıklanır.

Kıraathanede bazı şairlerce yeni yazılmış şiirler, bazen de Emin Işık Hoca tarafından gazel ve kasideler okunurdu. Marmara Kıraathanesi, müdavimlerinden önemli kişilerin ölümü, 70'li yıllarda hızlanan terör olayları ve daha başka sebeplerle, 1980'lere doğru eski parlak günlerini kaybetti, mahfil hemen aynı yıllarda dağıldı. (Turgay Anar, Mekandan Taşan Edebiyat,Marmara Kıraathanesi, sf. 261-271 arası)

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN