Arama

Müslüman alimlerin minerallere dair keşifleri

İslam uygarlığının altın çağını yaşadığı 7 ila 14. yüzyıllar arasında Müslüman âlimler kimya ve yer bilimine dair pek çok keşfe imza atmışlardır. Cabir bin Hayyan, Ebubekir er Razi, İbn-i Sina gibi Müslüman âlimler, bu alanda pek çok buluş gerçekleştirmişler; minerallerin özellikleri, oluşumları, özgül ağırlıkları, kullanım alanları ve bulunabilecekleri yerlere ilişkin tespitlerini kaleme almışlardır. Elmas, zümrüt, zirkon, ametist, akik gibi değerli taşlar başta olmak üzere pek çok mineralin fiziksel ve kimyasal özelliklerine dikkat çekmişlerdir.

  • 3
  • 18
İSLAM UYGARLIĞINDA MİNERALOJİ BİLİMİ
İSLAM UYGARLIĞINDA MİNERALOJİ BİLİMİ

İslam uygarlığında mineraloji, öncelikle Yunanlıların kaleme aldığı eserlerin tercümesi ile Müslüman âlimlerin ulaşabildiği kaynaklar üzerinden ele alınmıştır.

🔸 Konu ve dil uzmanı Süryaniler ile Persler, Yunanların eserlerini kendi dillerine taşımaya başlamış ve bu sayede daha fazla yararlanabilmenin önünü açmıştır.

🔸 Böylece matematik, astronomik, doğa bilimi ve tıbbi konulara ilişkin pek çok eser Müslümanların faydalanabileceği kaynaklar haline gelmiştir.

🔸 Mineraloji ile ilgili yapılan çalışmalar bilim tarihinde dört büyük kültür çevresinde ele alınır:

Mısır-Babil, Yunan-Roma, İslam ve Yeni Çağa götüren Hristiyan-Avrupa kültür çevresi.

🔸 Genel anlamda bakıldığında hepsinin birbiri ile yakın ve nesnel ilişkiler içinde olduğunu söylemek mümkündür.

🔍 Kimyanın temellerini atan üç İslam alimi

  • 4
  • 18
YUNAN KAYNAKLARINDAN FAYDALANDILAR
YUNAN KAYNAKLARINDAN FAYDALANDILAR

Mineraloji alanındaki Yunan bilginler, bu minerallere, taşların isimlerine ve sahip oldukları özelliklere dair kaynaklarından söz etmemişlerdir.

🔸 Müslüman âlimler ise bu konuda oldukça titiz davranmışlar; hakkında bilgi aldıkları her taşı, kaynağını belirtmişler ve yazar, eser adı gibi verilere de yer vermişlerdir.

🔸 Arap-İslam mineralojisinde başat kaynaklardan olan Aristoteles'in taşlar kitabı Arapçaya tercüme edilmiş; içerisinde 72 taş tarif edilmiştir.

🔸 Yunanların eserlerinden bu anlamda istifade etmek, İslam öncesi ve erken İslam döneminde Akdeniz bölgesinde oldukça yaygındır.

🔸 Bu eserlerin önemi erken dönemde fark edilerek tercüme edilmiş ve "gerçek" sayılarak "pseudo" ismi altında alıntılanmışlardır.

  • 5
  • 18
İHVAN-I SAFÂ’NIN RİSALELERİNDE MİNERALOJİ
İHVAN-I SAFÂ’NIN RİSALELERİNDE MİNERALOJİ

Yunanların mineraloji, farmakoloji ve tıpla ilgili pseudo eserleriyle birlikte İslam coğrafyasında minerallerin yalın ve doğaya ilişkin tariflerine ulaşılmıştır.

🔸 Bununla birlikte taşların etkileri, muska gibi sihirli özelliklerine dair kullanımları hakkındaki görüşlerin de aktarıldığı bilinir.

🔸 Arap-İslam mineralojisinde Hintçe ve Farsça kaynaklardan pek çok izler görülür; ancak bunların ağırlığı Yunan kaynakları kadar değildir.

🔸 Alman şarkiyatçısı ve doğa tarihçisi Julius Ferdinand Ruska, Arapça kozmoloji ve doğa felsefesi eserlerinde, minerallerin oluşumuna ve kimyasal özelliklerine ilişkin pek çok vurguya dikkat çekmiştir.

10. yüzyılda ansiklopedik risaleleriyle tanınan felsefe topluluğu İhvan-ı Safâ'nın risalelerinde, minerallerin oluşumu hakkındaki açıklamaları Ruska, oldukça ilginç karşılamıştır:

"Bu risale, şimdiye kadar hiç dikkate alınmamış pek çok jeolojik unsur içermektedir. Örneğin mineraller, oluşumları için gerekli olan zamana göre üç gruba ayrılmıştır. Birinci grup toz, kil ve tuz steplerinde oluşmaktadır ve olgunlaşma için sadece bir yıla gereksinim duymaktadır; bunda step tuzunun, alçı taşının ve benzerlerinin Ön Asya'nın kuru iklimindeki hızlı oluşumu görülür.

İkinci grup, mercan ve inciler gibi deniz dibinde oluşan, yavaş yavaş büyüyen taşlardır. Son grup taşların içerisinde, sıra dağların boşluklarında oluşan metaller ve değerli taşlar bulunur. Bunlardan bazıları, ancak yüzyıllar içerisinde olgunlaşır. Sabit yıldızlar göğü 36 bin yılda bir devir yapmaktadır, buna bağlı olarak yeryüzünde koşullar değişir, tarım alanlarından çöller, çöllerden tarım alanları oluşur, denizlerden stepler ve sıra dağlar yükselir, çöller ve sıra dağlar denize batar."

🔍 Müslüman alimlerin yer bilimi ile ilgili keşifleri

  • 6
  • 18
ER RÂZÎ’NİN ORTAYA KOYDUĞU YENİLİKLER
ER RÂZÎ’NİN ORTAYA KOYDUĞU YENİLİKLER

Batıda Rhazes adıyla bilinen Ebubekir er-Râzî'nin kaleme aldığı Kitab el-Esrar da kimyasal maddelerin hazırlanmasından ve uygulanmasından bahseden bir eserdir.

🔸 Râzî, bu eseriyle doğal maddelerin sınıflandırılmasında, Câbir de dâhil olmak üzere bütün seleflerinden daha büyük bir âlim olduğunu göstermiştir.

🔸 Onun eserinde taşları birer birer sayması ve tuzlu maddelerin ayrıntılı sınıflandırmasını yapması, büyük bir yenilik olarak görülmüştür.

🔸 Öte yandan minerallerin yataklarına dair geniş bilgilere de yer vermiş ve bu bilgilerin doğru olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

🔸 Minerallerin ağırlığı, hafifliği, pürüzlü pürüzsüz oluşu, kolay kırılabilmesi, çözünebilir ya da çözünemez oluşu, parlak, mat, saydam ya da opak oluşu, hangi renklere sahip olduğu, ateş ya da asit karşısındaki davranışları, tat ve kokusuna dair pek çok özellik, derin bir gözlemleme sonucu ortaya konmuştur.

  • 7
  • 18
DEĞERLİ TAŞLAR NASIL İNCELENMİŞTİ?
DEĞERLİ TAŞLAR NASIL İNCELENMİŞTİ?

Mineralleri tanımlama yolunda İslam uygarlığında bir diğer önemli ilerleme de 12. yüzyılda yaşayan Tunuslu kadı ve kıymetli taş uzmanı Ahmed et Tifaşî tarafından gerçekleştirilmiştir.

🔸 Taşlar hakkındaki kitabında Tifaşî, her bir taşın tarifini beş bölümde vermiştir:

🔸 Taşın ocağında oluşumunun nedenini; taşın oluştuğu yerleri; iyi ve kötü özelliklerini; kendine özgü güç ve etkilerini; ticari değerini ele almıştır.

🔸 Arap-İslam mineralojisine ilişkin en önemli gelişmelerden biri de taşları ve madenleri özgül ağırlıklarına göre tespit etmeleridir.

🔸 11. yüzyıl Müslüman âlimlerinden el Biruni, tarafından bulunmuş olan piknometre, taşlara ve madenlere ilişkin özgül ağırlıkları belirlemeyi mümkün kılmıştır.

🔸 Biruni'nin Aristo'dan nakledilen deniz suyunun tuzunu gidermeye yönelik yöntemlerinden birini reddetmesi de bilim tarihinde önemsenen bir gelişmedir. Aristo'nun söz konusu yöntemi şu şekildedir:

"Ağzı su geçirmez biçimde kapatılmış, balmumundan mamul bir kap denize sokulursa, 24 saat sonra bu kap, balmumu duvarlar arasından kabın içine süzülen belirli bir miktar su içerir ve bu su içilebilir, çünkü topraklı ve tuzlu unsurlardan arındırılmıştır."

🔍 İslam uygarlığı hakkında 20 ilginç bilgi

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN