Arama

Ramazan'dan An'lar: Zekeriya Erdim

Ramazan herkes için bir rahmet, bereket iklimidir. İyiliklerin çoğaldığı, kötülüklerin azaldığı bir mevsim... Unutulan birçok nimetin kıymetini hatırlatır, tüm insanlara... Ramazan davulcuları, zimem defterleri ile koskoca bir medeniyet aynı zamanda. Büyüklerimizden duyduğumuz "nerede o eski Ramazanlar?" ifadesi de aslında çocuklukta yaşanılan o tatlı heyecanlara duyulan özlemin tezahürü niteliğindedir. Biz de bu "an"ların peşine düştük. Hepimizin özlemle yâd ettiği eski Ramazanları eğitimci ve yazar Zekeriya Erdim ile konuştuk.

Burcu Sandıkçı: Geçmiş Ramazanlar çoğumuzun aklındadır. Peki sizin Ramazan'da dair hatırladığınız bir anınız var mı?

Zekeriya Erdim: Ramazan'ın hatırlattığı çok şey var ama benim şahsen ilk hatırladığım şey, Kadir Gecesi. Çünkü Kadir Gecesi'nin özel, güzel hatıraları var. Benim hayatımda, zihnimde, gönlümde iz bırakan hatıralar. Bunlardan biri, rahmetli annem beni Kadir Gecesi doğurmuş. Zaman zaman ballandıra ballandıra anlatırdı. "Erkekler teravihten geldiler. Ondan sonra sancılarım başladı. Sabah namazına yakın da sahur saatlerinde doğum oldu" diye anlatırdı. Bir yandan Kadir Gecesi doğmuş olmak bana ayrı bir haz verdi. Kendimi iyi hissettirdi.

Zekeriya Erdim'in Fikriyat'taki yazıları için tıklayın

◾ Daha sonraları bunu pekiştiren bir şey oldu. Rahmetli kayınvalide, Saliha Hanım ile düğünümüz sırasında, gelini aldık veda ediyoruz, vedalaşırken derinden bir söyleyiş ile tabiricaizse "Oğlum, anan seni Kadir Gecesi doğurmuş" dedi. Yani iyi kıza düştün şansın varmış anlamında. Ben de "He valla, anam beni Kadir Gecesi doğurmuş" diye teyit ettim ve şükrettim.

◾ Şimdi geriye dönüp baktığımda gerçekten Allah'ın lütfudur, ikramıdır. Kadir Gecesi doğmuş olmak işe yaramış. Halk tabiri ile Kadir Gecesi'nde doğmuş kadar şanslı olduğum, şükredeceğim, hamd edeceğim şeyler yaşadım.

Saliha Erdim - Sağlam bir evlilik nasıl olur?

İkinci hatıra biraz acı bir hatıra. Yoksul bir aileydik, her zaman bol bol yiyecek içecek bulamıyorduk. Bir gece annem, ağabeyim ve ben üçümüz sahura kalktık. Aslında ağabeyimde ben de henüz mükellef çağda değildik. Ama çocuk yaşta oruca başladığımız için sahura kalktık.

◾ Mevsim kıştı. Sofrada üç şey vardı. Bir çörek, yani buğday unundan annemin kendi elleriyle yaptığı çörek, iki, bir bardak turşu suyu, üç iki bardak ılık su. Önce anlayamadım ne olduğunu. Sonra annem çıkınından iki tane kesme şeker çıkardı. Birini ağabeyime diğerini bana verdi. Dedi ki "Yavrum siz çöreğinizi şerbetle yiyin."

◾ Biz o ılık sulara birer kesme şeker atıp tatlandıracağız, çöreğimizi onunla yiyeceğiz. Kendisi ise çöreğe turşu suyunu katık yaptı. Oysa turşu suyu tuzludur, daha çok su içme ihtiyacı hissettirir. Ama kendisi için de bir şeker kullanarak şerbet yapmayı göze alamadı ya da üçüncü şeker yoktu ki iki şekeri iki oğluna paylaştırdı. Biz tatlandırılmış ılık suyla o da turşu suyuyla çöreğimizi yedik.

Şimdi yaptığımız iftarlar, sahurlar onlarla kıyaslanamayacak kadar bolluk içinde hatta bolluğun da ötesine geçip israf edecek hale geldik, geliyoruz.

◾ Çocukluk dönemimizde bizde iz bırakan bir başka Ramazan hatırası: Rahmetli babam İstanbul'da bir okulda gece bekçiliği yapıyordu. Orada yatılı kalıyordu. Yazdan yaza resmi izni kadar köye gelip dönüyordu. Ama bir âdeti vardı.

◾ Her Ramazan öncesinde İstanbul'dan köye bir Ramazan kolisi gönderiyordu. Normal zamanlarda alamadığımız, bulamadığımız, yiyemediğimiz helva, zeytin, reçel, çay, şeker gibi şeylerden bir paket yapıp gönderiyordu. Biz daha Ramazan'ın başında, o paketi açarken bayram yapıyorduk.

https://www.instagram.com/p/CcutRt1DNWk/

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN