Arama

Mevlid merasiminin Osmanlı'daki tezahürü

İslam tarihinde Rebiülevvel ayının büyük önemi vardır. Çünkü bu ay hem âlemlerin sultanı Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın doğum zamanı hem de bireysel ve toplumsal hayatımızı aydınlatan, insanlık ve merhameti gösteren, sabır ve metaneti bildiren, hayatımızı yüce ahlâk ile güzelleştirebileceğimiz bir tazelenme ayı anlamına gelir.

Mevlid merasiminin Osmanlı’daki tezahürü

İnsanlar peygamberlerinin doğum gününe her zaman tazim etmiştir. Müslümanlar da Hazret-i Muhammed'in doğum günü olan Rebiülevvel ayının 12. gecesine hürmet gösterirdi. Hazret-i Peygamber'in bizzat kendisi de bu günde, eshabıyla oturup, doğumu esnasında olan hâdiseleri anlatırdı.

Hicri takvime göre yılın 3. ayı olan Rebiülevvel, "Rebî" kelimesi, Arapça'da "bahar" anlamına gelmekle birlikte "Rebiülevvel" ayının kelime anlamı "evvelki bahar"dır.

Mevlid merasiminin Osmanlı’daki tezahürü

Resûlullah efendimiz, hicretten 53 sene evvel Rebî'ul-evvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin Hâşimoğulları mahallesinde, Safa tepesi yakınında bir evde doğdu. Bugün, mîlâdî 571 yılına ve Nisan ayının yirmisine rastlar. Peygamber efendimizin doğum zamanı mânâsına Mevlid gecesi adı verildi. Bu gece, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Mevlid gecesinde Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem doğduğu için sevinenler affolunur.

İslam Nebisi Ashab-ı Kiram, Emevîler ve Abbâsîler dönemlerinde herhangi bir kutlama örneğine rastlanmayan Rebiülevvel ayının on ikinci gecesi olan Mevlid kandili, ilk defa hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır'da, Şii Fâtımî Devleti döneminde kutlanmaya başlamıştı.

Mevlid merasiminin Osmanlı’daki tezahürü

İnsanlar peygamberlerinin doğum gününe her zaman tazim etmiştir. Müslümanlar da Hazret-i Muhammed'in doğum günü olan Rebiülevvel ayının 12. gecesine hürmet gösterirdi. Hazret-i Peygamber'in bizzat kendisi de bu günde, eshabıyla oturup, doğumu esnasında olan hâdiseleri anlatırdı. Hassan bin Sâbit, Abdullah bin Revâha, Kâb bin Züheyr gibi sahabîler, peygamberi öven şiirler söylerdi. Hazret-i Ebu Bekr ve Ömer de zamanlarında böyle yapardı. İslâm âleminde bu gelenek devam bu şekilde devam etti. Gücü yetenler mevlid cemiyetleri tertipleyip, güzel sesli hâfızlara bu kasideleri okutur; insanlara yemek, şerbet, tatlı dağıtırdı. Gücü yetmeyen evinde oturup bu kasideleri bizzat okurdu. Kaside okunurken ortaya su, tuz ve para konurdu. Böylece o paranın temizlendiğine inanılır; diğer paralarla karıştırılırsa onların da faydalanacağı ve sahibinin fakir düşmeyeceği umulurdu. Tuz da diğer tuza karıştırılarak bununla pişecek yemeklerin bereketlenmesi düşünülürdü. Mevlid şekerleri de mevlid okunurken bereket için dinleyenlerin önüne konurdu. Bu günde Müslümanlar güzel elbiseler giyip kokular sürünür; evini süsler, çıralar yakardı.

Mevlid merasiminin Osmanlı’daki tezahürü

Osmanlılarda da mevlid gecesine çok hürmet gösterilir, kıymet verilirdi. O gün Sultanahmed Câmii'nde okunacak mevlid-i şerîfe; başta pâdişâh, sadr-ı a'zam, vezirler, şeyhülislâm, İstanbul kadısı, devletin ileri gelen erkânı, âlimler, evliya davet edilirdi. Mevlid gününde devlet erkânı, resmî kıyafetlerle camide toplanırlar ve kendileri için ayrılan yerlere otururlardı. Diğer vazifeli devlet erkânı da atlarına binerek, sarayın büyük kapısında bir düzen içinde bekleyip, pâdişâhı karşılarlar ve camiye kadar refakat ederlerdi. Şeyhülislâm ve sadr-ı a'zamın önlerine, teşrifatçı başı ve kesedar, getirdikleri buhurdanlıkları koyarlar, bu sırada camide Kur'ân-ı Kerîm tilâvet edilirdi (okunurdu).

Mevlid merasiminin Osmanlı’daki tezahürü

Pâdişâh gelirken, hünkâr mahfilinin penceresi açılır; bunu gören herkes hürmetle ayağa kalkardı. Herkes yerine oturduktan sonra, âlimler kürsüye çıkıp vâz ve nasihat ederler, bu arada buhurlar yakılır; cemâatin önüne şekerler bırakılırdı. Vâz bitince, vaiz efendiye samur kürkler, kıymetli elbiselergiydirilir, sonra bir mevlid-hân kürsüye çıkardı. O da bir mikdar okuyup iner ve ona da hil'atlar, kıymetli elbiseler ihsan edilir, ikinci mevlidhân da bir mikdar okurdu. Sonra Hicaz'dan Resûlullah efendimizin torunlarından gelen mektup, müjdecibaşı tarafından sadr-ı a'zama takdim edilir, o da reîs-ül-küttâba verir ve pâdişâha arz edilirdi. Mektup huzurda okunur ve müjdecibaşına, reîs-ül-küttâba hil'atlar giydirilirdi. Sonra Medîne-i münevvereden gelen hurmalar dağıtılır, hurmayı getiren ağaya ihsanlarda bulunulurdu. Üçüncü mevlidhân da kürsüye çıkınca, sadr-ı a'zamın, şeyhülislâmın, vezirlerin, ulemânın önlerine şeker dolu tabaklar koyulur, mevlid bittikten sonra tabaklar kaldırılır, pâdişâh saraya dönerdi. Bunun arkasından cemâat de önlerine bırakılan şekerleri alarak dağılırdı.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN