Arama

Sait Faik'in İstanbul'u

Türk edebiyatının öncü hikâyecilerinden ve Cemal Süreya'nın "en şair iki öykücüden biri" olarak gördüğü kişidir Sait Faik. Hikâyelerinde, İstanbul bir ana karakter kadar önemlidir. Aynı zamanda Burgazadalı olan usta isim öykülerinde Ada'yı, hayatını, salaş balıkçıları, insanın denizle ve şehirle bağını renkli bir üslupla anlatır. İsmi İstanbul ile özdeşlemiş olan Sait Faik'in hikâyelerinde şehir, her an nefes alıp vermektedir. Bu içten ve renkli üsluptan mahrum kalmayın diye Sait Faik'in kaleminden İstanbul'u sizler için derledik.

"En revaçta şarkıların bedava söylendiği Yüksekkaldırım, İstanbul'un mütevazı şekilde meşhur bir yeridir. Yüksekkaldırım, gören olursa, acayiplerin yokuşudur. Yan sokakların isimleri pek güzeldir. Bir Alageyik Sokağı vardır hele..." (Sait Faik Abasıyanık, Bacakları Olsaydı)

Sait Faik'in hikayelerini mekan isimleriyle ve tanımlarıyla okuduğumuzda özlediğimiz bir İstanbul çıkar karşımıza. Modernitenin hızına kapılmış, hoyrat kullanımış bir şehir değil o eski ve güzel İstanbul'u görürüz. Üsküdar, Beyoğlu, Süleymaniye hepsi bir masal başkenti gibidir.

Her mekânın farklı fıtratta sakini vardır ve Sait Faik bunları anlatırken her semtin ve ferdin hakkını verir.

"Dün mahalleden şöyle bir çıkmaya karar verdim. Unkapanı'ndan vurup Saraçhane'ye çıktım. İstanbul bayağı değişmiş. Şaşırdım kaldım. Hoşuma da gitti bir bakıma: Temiz asfalt, kocaman yollar. O su kemerine güzel şeymiş meğer! Nedir o ta bir kilometreden bir takızafer gibi görünüşü! Yanında Gazanferağa Medresesi şipşirin, bembeyaz. Parklar, ağaçlar gördüm. İnsanlar gördüm. Ürkek ürkek dolaştım. " (Sait Faik Abasıyanık, Lüzumsuz Adam)

İstanbullu olsa bile şehirden mahrum kalan yahut yaşadığı kenti unutmuş bir adam portresi çizer, kahraman bize. Çıkar mahalleden dışarı, o güzel Suriçi'nde bilindik bir rota çizer. Çizerken de fark eder, İstanbul ne güzeldir!

Adalı bir öykücü: Sait Faik Abasıyanık

"Kırmızı bulutlar, cami minareleri, parlayan bir kubbe, uzakta Süleymaniye'nin arkasında bir siyah bulutun kenarlarında altın bir işleme, mavnalarda tepeleme bir kırmızı boşluk, insanlarda bir telaş." (Sait Faik Abasıyanık,Mahalle Kahvesi)

❇ Bir Ahmet Haşim dizesi gibi görünen bu satırlar, Sait Faik'i "en şair iki öykücüden biri" sayan Cemal Süreya'yı haklı çıkarır.

Sait Faik, şehri gözleriyle sadece görmez yaşar ve temaşa eder. Bu da kalemine kelimelerden oluşan bir tablo gibi akar.

"Üsküdar uzaktan bakılacak ve oraya gidilemeyecek kadar uzak, garip güzel bir köy hâliyle karanlığın içinde kırmızımsı seyrek elektrikleriyle çoktan uyumuştu." (Sait Faik Abasıyanık, Sarnıç)

Kimi zaman olmadığımız yahut ulaşamayacağımız yerleri özleriz. Karşıdan bakıldığında artık çöken gece ve karanlıkla beraber daha da uzaklaşan Üsküdar yazarda ve kahramanda böyle duygular uyandırır.

Gece ve uyku şehirle insanın arasına düşten mesafeler örer.

Sait Faik ilk öyküsünü nasıl yazdı?

"Yeniden İstanbul sokakları. Memursanız evrak, muharrirseniz mevzu, işçi iseniz tarak, işsizseniz park." (Sait Faik Abasıyanık, Havuz Başı)

Havuz Başı adlı hikayesinde geçen bu satırlar, sosyolojik bir gerçeklik olarak yüzümüze çarpar. İstanbul'un ne olduğu sizin ne olduğunuzla çok ilgilidir.

Bir balıkçının İstanbul'u ile bir gazetecinin İstanbul'u aynı olamaz. Sizin mesleğiniz, yaşınız ve değişen her halinizin bir başka şehri vardır ve Sait Faik bunu tek cümleyle özetlemiş olur.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN