Arama

Sait Faik ilk öyküsünü nasıl yazdı?

Edebiyatımızın önemli yazarlarından biri olan Sait Faik, hiçbir akımdan etkilenmediği için kökü kendinde olan yazar, gözlemci balıkçı, sorunlu avare, anadan doğma çevreci gibi lakaplarla anıldı. Reşat Nuri Güntekin ise onu "Türkçeyi en güzel yazanlardan biri idi… Yaşadığı zaman ve muhitin, geniş bir köşesini erişilmesi güç bir kolaylıkla anlatmasını bilmiş bir yazardı." olarak tanımlardı. Peki, Sait Faik ilk öyküsünü nasıl yazdı?

Sait Faik'in hayatında deniz ve adanın önemli bir yeri vardı. Denizle ilk defa babasının işi nedeniyle Karamürsel'e taşınmalarıyla tanıştı. 1938 yılında ise Burgazada'da satın aldığı köşkle burada yaşamaya başladı. Eserlerinde de en çok kullandığı kelimelerden biri oldu. 112 kez kullandı 'ada' kelimesini eserinde.

"Çocukluğumdan beri haritaya ne zaman baksam gözüm hemen bir ada arar; şehir, vilayet, havali isimlerinden hemen mavi sahile kayar… Robenson Kruzoe'yu okumuşumdur herhalde; unuttum gitti. Onun zoruyla mavi boyaların üstünde bir garip ada ismi okuyunca hülyaya daldığımı sanmıyorum. Romanlar yüzünden adaları sevdiğimi pek ummuyorum ama belki de o yüzdendir. Haritada ada görmeyeyim, içimdeki dostluklar, sevgiler, bir karıncalanmadır başlayıverir. Hemen gözlerimin içine bakan bir köpek, hemen az konuşan, hareketleri ağır, elleri çabuk, abalar giymiş bir balıkçı, yırtık bir muşamba kokusuyla beraber küpeşte tahtaları kararmış, boyası atmış, ağır ve kaba bir sandal, sandalın peşini bırakmayan bir kuş, ağ, balık, pul, sahilde harikulade güzel çocuklar, namuslu kulübeler, kırlangıç ve dülger balığı haşlaması, kereviz kokusu, buğusu tüten kara bir tencere, ufukları dar sisli bir deniz…" Haritada Bir Nokta, Son Kuşlar

  • 5
  • 9
YAZARLIKTA NASIL KARAR KILDI?
YAZARLIKTA NASIL KARAR KILDI?

"Doğru, yalnız hayalle geçiniyorum; ben yalnız hayal kuruyorum..."

Öğrencilikle arası iyi olmayan Sait Faik, mezun olduktan sonra birçok işe girse de uzun soluklu çalışamadı. Türkçe öğretmenliği, zahire alım satımı yaptığı dükkânda tüccarlık, muhabirlik dâhil birçok meslekte görev yapan yazar, hiçbirinde dikiş tutturamaz.

Sait Faik, yurtdışına çıkacağı bir zaman pasaporttaki meslek hanesine "yazıcı" yazdırmak istedi. Fakat herhangi bir belgesi olmadığı için memurları ikna edemedi. Bir sonraki seyahatinde arkadaşının gayreti ile "muharrir" notu düştüler mesleğine. Bu da ziyadesiyle memnun etti Sait Faik'i. Bu olaydan sonra da kendi mesleğini yazarlık olarak belirledi.

"Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada, namuslu insanların arasında, sakin ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye. Kalem, kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım..."

  • 7
  • 9
TOPLATILAN ESERLERİ
TOPLATILAN ESERLERİ

"Sonra? Sonra? Her şeyin sonrasını düşünürsen en sonrası günün birinde son nefestir…"

Sait Faik, 1940 yılında yayınlanan üçüncü hikâye kitabı Şahmerdan'da yer alan "Çelme" isimli hikâyesiyle, halkı askerlikten soğutmak suçundan askerî mahkemeye verildi. Bu davadan beraat etse de bir süre yazı hayatına ara verdi.

1944 yılında ise Medar-ı Maişet Motoru" adlı romanı asılsız bir ihbar üzerine toplatıldı.

Sait Faik'in yaşadığı düzensiz hayat ve alkole olan düşkünlüğü sağlığını bozulmasına neden oldu. Bu bağımlılığı nedeniyle yazara, 1944'te siroz teşhisi konuldu. Abasıyanık, 1951'de tedavi için gittiği Paris'ten de tedaviye başlamadan birkaç gün içinde geri döndü.

Zaman zaman gelen krizler hayati tehlike gösterdiğinden 5 Mayıs'ta hastaneye kaldırılan Abasıyanık, 11 Mayıs 1954'te vefat ederek Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN