Hürriyetcilik-Sermâyecilik -I-

  1. İmân

Doğrulanmağı, denetlenme ile gerekçelenmeği ilkece beklemeyen ilkaslî inanca imân denir. Yine ilkece imânlar, insanın zihnî ile maddî çabalarına dayanmayan Allah'ın elçileri aracılığıyla, insanlığa ilettiği tebliğin yoruma kapalı, değişmez 'mihenk taşları'dır. Allah'ın mutlak birliği; aynı ânda aşkın ve içkin oluşu, tecrübelerden hareketle akıl aracılığıyla kavranılır cinsten olaylar değildir. Gerçi sözünü ettiğimiz yollardan Tanrımsı yahut Tanrı-benzeri temel ilkeleri oluşturabiliriz; fakat Allah'ı böyle kavramak, tüm soyutlama kâbiliyetimiz ile fehmimizi aşar. Tekmil kavrayış ile anlamlandırma etkinliklerimizin esasını oluşturmakla birlikte, mantık —yânî, düzgün ve kurallı düşünme işlemlerimizin— çerçevesini topyekûn aşan ilkeler imândan sayılır.

İmân, tektanrılı vahiy dininden olsun yahut olmasın, her inanç düzeninin temel, sarsılmaz ve şarttsız kabullerine verilen addır. Nitekim, "her ümmetin Peygâmberi vardır. Peygâmberleri geldiğinde, aralarında adâletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez" —Yûnus/ 10 (47)— diyerek Kur'ân, her halka, nesle, millete tebliğ ile tebliğcinin gönderilmiş olduğunu bize bildirmektedir. Allah, böylece gerekli gördükce İrâdesini izhâr etmiştir. 'Tebliğci dikkate alınmamış yahut reddolunmuşsa yahut da onun aracılığıyla insanlara nâzil olmuş tebliğ aslından saptırılmış yahut kötüye kullanılmışsa, bunun hesabı, Mahkemeikübrâda sorulacaktır..." —Abdullah Yusuf Alî: 1439.

Allah'ın, dolaylı dahî olsa, Cemâlini görmek çabasını gösteren herkes, İhlâs sâhibidir —bkz: Sâffât/ 37 (40-49). Bunu topyekûn red ve inkâr edenlerse, kâfirdir[1]Bakara/ 2 (6-7&171); Kâfirûn/109 (1-5&6): "O hâlde sizin diniz size, benimkiyse bana."

  1. Dogma, Öğreti, İdeoloji

Dünyaya geldikten[2] sonra fizik, dirimsel ve toplumsal etkiler alarak beşer-insan yapımız biçimlenir. Etkilerin pek çoğu nefsimizde iz bırakmaksızın kayıp giderler. Bırakanlarınaysa, 'izlenim' diyoruz. İzlenimlerden kimine öncelik tanıyıp onları dikkate alırız. Niye? Ya fizik-kimya-dirim dış etkenlerinin, ya toplumsal, demek ki kültürel-siyâsî-iktisâdî, şartların ya da ahlâkî-vicdânî mülâhazaların etkisi, öyleki basıncıyla bazı izlenimler öncelik kazanır. Bu çeşit izlenimler, algı biçimini alırlar. Biçimsel düşünme işlemlerini, görüldüğü gibi, algılardan hareketle yürürlüğe koyuyoruz. Biçimsel düşünmenin kılavuzluğunda konuca ve biçimce benzer algıların sentezlerinden/birleştirimlerinden belli bir olaya, konuya yahut nesneye ilişkin idrâke ulaşırız. Yargılarımızın temel birimini oluşturan kavramlar benzer idrâklerin salt sentezidirler/birleştirimidirler. Başka bir deyişle, kavramlar, barındırdıkları duyu ile duygu kalıntılarından arındırılmış idrâklerin birleştiriminden elde edilirler.

Duyu verileri, izlenimler, algılar, idrâkler ile düşünceler karmaşası bizde belli bir olaylar ile varolanlar hevengine ilişkin tecrübeyi oluşturur. Değişik tecrübelerden maddî ve manevî hayatımızı anlamlı yürütmemizi sağlayan yaşantıyı ediniriz. Tecrübeye oranla tasavvur yükü daha az, buna karşılık kavrama daha fazla yer veren yaşantılar yoluyla hayatın farklı kesimlerini zihnimizde bütünlüğe kavuşturabiliyoruz. Yaşantıların hep birden bizde bıraktığı kendimize, yakın ve uzak çevremize, kısacası hayata dair tasavvur bütünlüğüne ömür diyoruz.

Kavram, toplum-kültür tarihi itibâriyle, esâsta, tecrübeden kaynaklanmakla birlikte, kişinin kendi yaşama dönemi içerisinde bahsi geçen temelden uzaklaşmıştır artık. İdrâkötesi salt düşünme dediğimiz soyut birimler üstüne yahut onların arasındaki bağlara ilişkindir. Bu itibârla kavramsal düşünme ve daha ötesi tefekkür, çok önemli ölçüde tasavvurdan bağımsızdır. Kısacası, kavram araştırması demek olan felsefenin oluşturduğu, ve insanın başarabildiği en geniş boyutlu yapı, sistemdir. Felsefe sistemi, dayandığı belli bir bilimin teorileri yoluyla vakıalar veya vakalar zemînine indirilebilinir. Sistemin yüreği metafiziktir. Orada daha ziyâde araştırma sürecinde bilimin cevap getireceği sorular belirlenir. Bu da bize felsefe sisteminin gelişmeye açık bir yapı olduğunu gösterir. O, bu temel özelliğine aykırı bir tavırla belirlediği sorulara, bilime doğrudan doğruya başvurmaksızın, cevap getirmek emeline yeltenir de, bulduğu karşılıkları sarsılmaz, kesin doğrular olarak kabul ederse, kapalı sisteme dönüşür. İşte, sarsılmaz, kendilerinden artık şüphe duyulmayacak derecede kesin doğrular olarak kabul olunan fikrî değerlere dogma denir. Dogmalardan örülü fikir şebekesi öğretidir. Düşüncelerin belirlediği davranışlarımıza, hâl ile hareketlerimize eylem diyoruz. Şu hâlde, bilinçsizce yapılan insan hareketleri eylem olarak nitelenemezler. Görüldüğü gibi, eylem, insana mahsus hâl, hareket ile davranıştır. Belli bir öğreti, belirli bir toplumu oluşturan yediden yetmişe her bireyin tüm eylemleri ile yaşantılarını tayîn edip biçimliyorsa, ona ideoloji denir. Demek ki ideoloji, bir toplumu baştan aşağıya belirlemek iddiasını taşıyan kapalı bir spekulativ metafizik sistemdir. Yapısı ile özelliği gereği dogma, imânın; ideoloji de, dinin mantıkca tersidir. Öncekisi, beşerî akıl yürütmelerin ürünüyken, sonrakisi aklı aşkın doğaötesi Kudretin insanlığa tebliği sonucudur. Nitekim yine birincisi, Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyetinde dinin, gündelik hayatın gündeminden çekilip çıkarılması sonucunda ikincinin boş bıraktığı mevkii doldurma çabasına girmiştir.

Türkcede '~cilik' yahut '~cılık', Fransızcada ~isme sonekleri, ideolojiye, ideolojik yahut ideolojimsi akım ile harekete işâret ederler. İdeoloji teriminin kendisi de, Türkceye "fikirler şebekesinin mantığı" diye aktarabileceğimiz, "logique du reseau des idees" demektir. Terimi bu anlamıyla ilk tarîf edip kullanan, Etienne Bonnot de Condillad ın (1714 - 1780) öğrencisi olan, Antoine Louis Claude Destutt de Tracy'dir (1754 - 1836). Destutt, Immanuel Kanttaki metafiziğin eleştirisini kendisine esâs alarak bu kavramı ve ondan hareketle ideolojiyi irdelemiştir. Destutt e bakılırsa, insanın varlığı ile tarihinin incelenmesi anlamındaki metafizik, doğa araştırması demek olan fiziğin doğal devâmıdır. Nihâyet, "insanın özgül olarak düşünce varlığının tarihi" (Fr "histoire intellectuelle de l'homme") ve "fikir bilimi" (Fr "science des idees") diye belirlediği ideoloji, Destutt'e göre, zoolojinin parçasıdır. Filvakî, Karl Heinrich Marx da, bu terimi, Destutt'ten alıp ilk defâ "Alman İdeolojisi"nde (Alm "Die Deutsche Ideologie") kullanmıştır. Ancak, burada Destutt ünkinden epeyi değişik yeni bir tarîf denemesinde bulunmuştur. Buna göre ideoloji, insanın maddî ile iktisâdî şartları çerçevesinde bilinç kazanması sürecinin ifâdesi ve araştırılışıdır.[3] Bizse ideolojiyi 'fikirlerden örülmüş şebeke' tarzında tarîf etmeğe devâm ediyoruz.

İdeolojilerin ilki, her bakımdan en hâkim ve günümüzde insanlığı topyekûn eline avcuna almış görüneni Hürriyetcilik-Sermâyeciliktir (Fr Liberalisme-Capitalisme).

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Çağdaş Küresel Medeniyet – Çağdaş Küreselleştirilen İngiliz Yahudi Medeniyeti – Anlamı, Gelişimi ve Konumu' isimli kitabından alıntılanmıştır.)

Ş. Teoman Duralı


[1] KeFeRe: 1- Örttü, sakladı, kapadı, kapladı, görünmez kıldı... Örn: i) "Fî leyletin KeFeRe-n-nucûme 'amâmuhâ..." (A. Lebîd): "Bulutların, yıldızları örttüğü bir gecede..." ii) "KeFeR-el-cehlu 'aley 'ilmi fulânin": "Bilgisizlik, filâncanın bilgisini örttü (üstünü kapadı, peçeledi, sakladı...)" (T.A.). 2- İtaat etmedi —yânî, buyruğu, ödevi unutmak yahut kaale almamak. 3- (doğru olanı) reddetti, inkâr etti, (doğru olanın, Hak, Hakîkat olanın) üstünü örttü...

Kâfir: (Hakka, 'Haklı'ya, 'Hakîkat'a, 'doğru olan'a) inanmayan, ('hak' yahut 'doğru olan'ın üstüne) 'örtü çeken'.

Küfür: İnkâr, dalâlet, gaflet, bilmezlik, bilmez gözükmek, Hakîkatı örtme —bkz: E.W. Lane: "Arabic

English Lexicon", II. cilt, 2620/21. syflr.

[2] Doğum: Anne ile babanın döl hücrelerinin (Fr gamete) birleşmeleri sonucunda meydana gelen döllenmiş yumurtanın (Fr zygote) anne rahminde embriyona (OsmT cenîn) dönüşerek gelişmeğe başlaması

[3] Bkz: Bernhard Waldeufels & ...: "Phanomenologie und Marxismus/ Erkenntnis~ und Wissenschafts-theorie", 4. cilt, 189-199. syflr.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Prof. Dr. Teoman Duralı

Prof. Dr. Teoman Duralı Diğer Yazıları