Prof. Dr. Teoman Duralı
12.02.2018
Prof. Dr. Teoman Duralı
Avrupa Medeniyeti Tarihinin başlangıcı: Roma –II
Tüm Yazıları

Avrupa Medeniyeti Tarihinin başlangıcı: Roma –II

Teotoburg çarpışması, Roma için sonun başlangıcı, Almanların da milletleşme süreçlerinin başıdır. Bundan böyle sular tersine akar olmuştur. Roma, Kuzey Avrupa'da genişleme girişimlerinden vazgeçmek zorunda kalırken, Germen boyları bu kere geleneksel düşmanlarını çeteci 'vur kaç' yöntemiyle 'yoklamağ'a koyulmuşlardır. Bu tacîz saldırıları ile ganîmet avcılığı Milâdî Birinci yüzyıldan Beşinciye değin dört yüz yıl boyu sürmüştür. Nihâyet, Roma devletinin topyekûn inkırâzıyla sızmalar, fütûrsuzca girişilen istilâlara dönüşmüşlerdir. Böylece Avrupa'nın ortası, doğusu, güneydoğusu, güneyi, güneybatısı ile batısı, öyle ki Afrika'nın kuzeybatı bölgeleri, Germen boylarının istilâlarına sahne olmuşlardır. Bunun sonucundaysa, Avrupa'nın genelinde siyâsî, iktisâdî ile askerî bakımlardan bir yığın başına buyruk devletcik ile işgâlcinin küçük bir azınlık teşkîl ettiği, istilâya uğramış yerli kavimlerinse büyük çoğunluğu oluşturduğu yeni bir nüfus ile siyâset manzarası ortaya çıkmıştır. Manzarada, sarışın, mâvî yahut yeşil gözlü, ak pak tenli kişilerden oluşan yöneten istilâcı boy, azınlıkta, koyu renk saç ve gözlü, buğday tenli işğâle uğramış yönetilenlerse çoğunluktadır. İşğâl olunan arâzî, kendilerini üstün insanlar olarak ilân eden aşîret yahut kabîle reisi ile yakınlarının tapulu mülkü sayılmıştır.

Açık tenli insanların derisi incedir. Damarları da bundan dolayı göze çarpar durumda olup mâvîmtrak gözükürler. İşte buna dayanarak Germen asıllı derebeğleri ile toprak zâdegânı, dirimsel farklılıklarının, öyle ki üstünlüklerinin kanıtlarından biri olarak, muhtemelen on dördüncü yüzyılda, İspanya'da, kanlarının renginin bile değişik olduğuna, yânî mâvî kanlı (Isp sangre azul) olduklarına yönetilenleri iknâ etmişlerdir. 'Kudretlerini damarlarındaki asil kanda bulduk'larına dair inanç, Germen boylarını efsâne dönemlerinden beri belirlemiştir. Bu inançlarını gidip yerleştikleri mahallerdeki insanlara dahî aşılamakta beis görmemişlerdir.

Yerli ahâlîye gelince; rençberlere geçimlerini sağlayacak birkaç dönümlük toprak ile oturdukları barınak bırakılırken, hasâdın beslenmeleri için gerekli miktarın üstündeki kısmı beğe giderdi. Kıtlık dönemlerindeyse, bölge topraklarının nihâî mâliki ve ahâlînin efendisi olan beğ, dara düşmüşlerin ihtiyâçlarını mahzenlerinden karşılardı. Tabîî bu da, borç hânesine kaydolunur; rençberin, beğe bağımlılığı daha bir artardı. Savaş ganîmeti yahut çeyiz bahânesiyle el değiştiren arâzîlerin sâkinleri, bir efendiden ötekisine geçerdi. Buradan da yerli ahâlînin, yarı-köle[1] derekesinde yaşamış olduğunu anlıyoruz. Savaşlarda tutsak alınmış olanlarsa, tam köle kılınırdı[2] Doğal yahut toplumsal bunalım dönemlerinde tabaa, beğ ile onun akrabâtaallukâtının barındıkları müstahkem mevkie (Alm Burg) sığınırdı. Bunlardan bazısı müstahkem mevkii terk etmeyip orada belirli bir zanaatla iştiğâl eder olmuştur. Böylece zamanla müstahkem mevkide değişik işkolları teşekkül etmiş, bu da, oradaki yerleşik nüfusun artmasına yol açmıştır. Nihâyet, müstahkem mevki, beğ ile efrâdına mahsus ikâmetgâh olmaktan uzaklaşıp yerleşim birimine dönüşmüştür. Orta ile Kuzey Avrupa'da karşılaştığımız Burg sanını taşıyan şehirlerin arkasında işte böyle bir geçmiş yatar.

Türkçede 'derebeğliği' sözüyle karşıladığımız bu iktisâdî-siyâsî nizâma, Ortaçağ Latincesiyle on yedinci yüzyıl tarih felsefesinde feudalis denmiştir. Aslında sıfat olan feudalis, 'ödünç mal' demek olan feudumdan gelir. O ise, Almancanın atası Germencede davar, mal, servet anlamlarını taşıyan fehudan (Alm Vieh) gelir.[3]

Derebeğlikleri, Fransa, İspanya, İngiltere gibi güçlü iktidarların teşekkül ettiği devletlerde merkezin siyâsî ile iktisâdî baskısına fazlaca direnemeyip gerilemiş, 1550'lerden itibâren de özerkliklerini yitirip etkisiz tarihî kalıntılar şeklinde sunî solunumla yaşar hâle gelmişlerdir —bu acıklı durumun nefis mizâhî tasvîrini İspanyol yazar Miguel de Cervantes'in (1547 - 1616) "Don Quixote de la Mancha" adlı şaheserinde bulabiliriz.

Derebeğlik, kadîm devirlerden beri sürüp gelen Germen aşîret düzeninden olan kandaşlık sâdakatına dayanırdı. Derebeğinin kendisi ata olarak kabul edilir, saygı görürdü. Zâdegân efrâdıysa, birbirlerini kan kardeşi sayarlardı. Şu durumda devlete vücut veren ülkü çerçevesinde bir bağlaşmışlık derebeğliğinde söz konusu bile değildir. Başta Fransa'da, ardından da İspanyada, Felemek ile İngiltere'de merkezî iktidara dayalı devlet düzenleri teşekkül edip 1600'lerin ortalarında iyice pekişmişlerdir. İşte bu merkezci devlet nizâmı, Derebeğliğini tarih sahnesinden çekilmeğe mecbur bırakmıştır. Ne var ki Derebeğlik, cismen ve dahî ismen ortadan kalktıktan epeyi sonraları bile, ata topraklarına bağlılık (Alm Vaterlandstreue), kan arılığı, kandaşlık, şövalyelik gibi, âdetleri ve ahlâk düstûrlarıyla, Avrupa genelinde varlığını duyurmuştur.

Yine, erken Ortaçağda vukûu bulmuş Germen boylarının geniş çaplı istilâları sonucunda, Avrupa'nın hemen hemen bütün tarihî hânedânları Alman asıllı olmuşlardır.[4]

Derebeğliği düzeninin ilk örneklerine Romanın bir iliyken Germen boylarından Frankların istilâsına uğramış olan Galyada rastgeliyoruz. Altıncı yüzyılda filiz sürmeğe başlayan bahse konu düzen, sekizincide kabuk değiştirir olmuştur. Önceleri rençber ailesi ile derebeği ve efrâdının mübrem ihtiyâçlarına cevap verecek kapalı devre çalışan bir tarım üreticiliği yürürlükteydi. Gitgide, hiç olmazsa derebeğliklerin kiminde ihtiyâç fazlası ürün belirince, bunun değerlendirilmesi sorunuyla karşı karşıya kalınmıştır. Buradan da, yabancı etkenlerin etkisiyle farkına varılan, fakat bölgenin insanî veya tabîî kaynaklarınca karşılanamayan ihtiyâçların giderilmesi için dışarıya açılma zorunluluğu doğmuştur. Eldeki ihtiyâç fazlası mahsul ile gereksinilen ürünlerin takası cihetine gidilmiştir. Gereksinilenlerin miktarı ile çeşidi arttıkca, bunu dönem dönem beliren ihtiyâç fazlası mahsulle karşılamak zorlaşmıştır. Buradan hareketle kimi derebeğlikleri, ihtiyâcı karşılayan üretim tarzından artıürün temin edene kaymıştır. Artıdeğer yahut artıürünü temînçinse, atadan oğla intikâl etmiş olanların yanısıra, alışılmamış yeni işkolları icât ve ihdâs olunmuşlardır. Başta derebeğinin kendisi olmak üzre, yakın efrâdının karar mercii olduğu merkezin tasarladığı malların üretilmesi ile değiştokuşunu öngören ticâret nizâmına 'Merkantilism'[5] denmiştir. Demekki Derebeğliği, siyâset-toplum düzeninin iktisâdî ciheti Merkantilism olmuştur.

Mal - mal değiştokuşunun yerini git gide mal - para, öyleki para - para mübâdelesine terkettikce Sermâyeciliğe yaklaşılmıştır. Nitekim işgücü ihtiyâcı artıkca, şehirleşen müstahkem mevkilere yerleşen kimileri, el emeği kol kuvveti gerektirmeyen sahalara kaymışlardır: Tefecilik, aracılık, sıgortacılık ve nihâyet idârecilik gibi. Burgda yaşayıp geçimini el ile kol emeğine dayanmaksızın temîn eden, fakat soylu da olmayan bu nevzuhûr toplum sınıfı, özellikle on üçüncü yüzyıldan itibâren belirmeğe başlamıştır. Öteki bütün iş güç kapıları yüzlerine dinî ve ırkî gerekcelerle kapatıldığından, savaşcı zâdegânın da, ticâreti, en aşağılık uğraşı türü gördüğünden, Yahudîler, bu yeni sınıfta sayıları gitgide artarak yer alır olmuşlardır. İşte, başta Karl Marx olmak üzre, on dokuzuncu yüzyıl tarih- toplum-kültür filosofları, Avrupa'nın geç Ortaçağına, özellikle de Yeniçağa mahsus bahse konu yeni sınıfına Almancanın Bürgertumundan Fransızcalaştırılmış Bourgeoisie terimini uygun görmüşlerdir. Yine, Almancada Burgta oturan manâsına gelen Bürgerin Fransızcalaştırılmış şekli Bourgeoisdır. İşte Sermâyecilik ideolojisinin toplum-kültür zeminini de Bourgeois teşkîl etmiştir. Onsekizinci yüzyıl boyunca, öncelikle Fransa ile İngilterede, bir zamanların müstahkem mevkileri artık kaşarlanmış varlıklı kentsoyluların (yânî bourgeoisların) ve şehre kısmetini aramak üzre akın eden topraksız kalmış çulsuzların işğâlindeydi. Mülkün neredeyse sanal mâliki zâdegân ise, denetimini yitirdikleri müstahkem mevkilerinin (Burglarının) bir köşesine inşâa ettirdikleri, iç kale benzeri, yeni müstahkem mevkilerine maakûs talihlerine küsmüş hâlde çekilmişlerdi. Özellikle İngilterede 1700lerin ikinci yarısıyla birlikte zâdegân, yüzünü, kentsoylu uğraşılara, hayat tarzı ile dünyagörüşüne çevirmiştir.

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Çağdaş Küresel Medeniyet – Çağdaş Küreselleştirilen İngiliz Yahudi Medeniyeti – Anlamı, Gelişimi ve Konumu' isimli kitabından alıntılanmıştır.)

Teoman Duralı


[1]OrL servus; Fr serf; Alm Leibeigener.

[2] OrL servitus; Fr esclavage; Alm Knechtschaft.

[3] Bkz: Guido Gomez de Silva: "Breve Diccionario Etimologico de la Lengua Espanola", 300. s; ayrıca bkz: Günther Drosdowski&Paul Grebe: "Der Grofie Duden: Herkunftswörterbuch der deuts- chen Sprache", 165. s;

ayrıca bkz: F.A. Heinichens: "Mittelalterliches Lateinisch - Deutsches Schulwörterbuch", 225. s; ayrıca, Richard von Dülmen: "Das Fischer Lexikon: Geschichte", Feudalismus mad. bkz.

[4] 1100den sonra, benzer biçimde, Ganj ırmağından Istanbul Boğazına dek yer alan bellibaşlı hükümdarlıkların hânedânları ile yüksek rütbeli idârecileri, çoğunlukla Türk asıllı olmuşlardır.

[5] İ mercare: Satınalmak, mercante: Tâcir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Prof. Dr. Teoman Duralı

Prof. Dr. Teoman Duralı Diğer Yazıları