Diyanet İşleri Eski Başkanı Ali Bardakoğlu, bazı konuşmalarında ve yazılarında İslami kurumların Abbasilerin eseri olduğunu ileri sürmüştür. Ali Bardakoğlu, Habertürk gazetesi ile yaptığı bir değerlendirmede şunları söylemektedir:
"İslam Abbasi döneminde oluşmuştur. Mevcut klasik din anlayışını koruduğumuz sürece Batı tipi özgürlük anlayışının yerleşmesi çok zor. Abbasi döneminde oluşmuş biat kültürü varken günümüzdeki vatandaşlık, insan hakkı ve özgürlük kavramlarını yeşertmek zor. Müslümanlar çevre sorunlarına uzun süre yabancı kaldı, kadın haklarını çok zor kabullendi, temel hak ve özgürlükler ve ötekinin dini inancı konusunda hala tereddüt yaşıyor. Bütün hakları konuşmamız gerekiyor. Kimi İslam ülkelerinde nüfusun %90'ı açlık sınırında yaşarken kimileri parayı nereye harcayacaklarını bilemiyor. İslam dünyası bunları konuşmaya başladığı vakit canı acıyacak ve sorumluluklar gelecek. Paylaşmayı öğrenecek. Fakat sorumluluktan kaçmak için bunlarla yüzleşmiyor.
Allah, bu dini sadece 3. ve 4. yüzyıldaki Abbasi toplumlarına göndermedi. İnsanların yaşam şekillerini değiştirerek hayatlarını sürdüreceğini bildiğine göre Müslümanlara düşen, toplumların ihtiyaçlarına göre ana metinleri ve olayları yorumlamaktır (https://www.haberturk.com/gundem/haber/1345874-ali-bardakoglu-din-adamlari-yasadigimiz-cagin-sorunlarinin-farkina-varmali)."
Sözlerinin arasında yer yer doğrular olmakla birlikte mutlak yanlışlar da barındırmaktadır. İslam'ın Abbasiler döneminde teşekkül etmesi gibi. Bazı kurumların teşekkül etmesi elbette kabullenilir. Fakat tümü için böyle bir şey söylemek 'İslam, Abbasi uydurmasıdır' demekle eşdeğerdir. Bu dönemde İslam'la ilgili bazı yanlış algıların kökleştiği söylenebilir. Lakin İslam'ın bu devrede şekillendiği söylemi su götürür bir tezdir.
Bu kanaate nereden varmıştır? Bu yerel oryantalizm olmasa bile oryantalist bir dürtüye ve eğilime işaret etmektedir. Vaktiyle bu analizini okuyunca cevap yazmak istedim. Araya başka meşgaleler girdi. Bilahare benzeri görüşlerle karşılaştım. Bu da konuya geri dönme ve yazma azmimi biledi. Yerel oryantalist görünümünde Mansur Nasır denilen birisi 'el İslam İhtiraun Abbasiyyun' başlıklı bir konuşma gerçekleştiriyor. Burada İslam'ın Abbasilerin eseri veya kurgusu olduğunu ileri sürüyor. Belli ki Ali Bardakoğlu'nun sözleriyle bu vadide buluşuyor. Ortak kaynaktan, yerden besleniyorlar. Daha sonra notlar veya yorumlar bölümünde Mansur en Nasır sözlerine açıklık getiriyor. Diyor ki: "Yazdıklarımın yanlış anlaşılmaması için şunları ilave etmeliyim: Ben, Abbasilerden önce İslam yoktu, diye bir iddiada bulunmuyorum. İslam Abbasilerle birlikte zuhur etmemiştir. Sözlerim bütünüyle dikkate alındığında, özetle Emevi ve Abbasi döneminden önce dini bir davet olduğunu reddetmez. Kastettiğim şudur: Toparlanmış ve erkanı, akidesi fıkhı, ilimleri ve mezhepleriyle bir din olarak İslam, Abbasiler döneminde ete kemiğe bürünmüş ve teşekkül etmiştir. İslamiyet kurumlarıyla bu hanedanlığın gözetiminde şekillenmiştir. Yine din adamlarının ya da ulemanın tamamen Abbasilerin güdümünde, etkisinde kaldığını söyleyemem. Hayır! Aralarındaki ilişki karşılıklı ve eşitlerin ilişkisi düzeyinde ve şeklinde idi. Nüfuz açısından eşit ağırlıklara sahip bulunuyorlardı. Bugün de din adamlarıyla yöneticiler arasında olduğu gibi. Yine ben, o dönemde Arap unsurunun etkisini hatta varlığını reddediyorum sadece bedevilerin ya da A'rabilerin bulunduğunu söylüyorum. Yine Müslümanlar, Resul'un (Hz. Peygamber) Arube'ye nispetini kabul etmiyorlar. Bunun da ötesinde tezime göre akıllarından Arap meselesi geçmemiştir. İslam'ın taşıyıcı unsuru olan topluluk şehirlerde oturmayan ahali idi. Bunlar o dönemin imparatorlukları olan Yunan, Bizans, Roma, Sasani, Mısırlılıların hakimiyeti altında değillerdi." Mansur Nasır'a göre Arapların Araplıkla bir alakası yoktu, daha doğrusu Arube ile alakaları yoktu. Yahudiler gibi ayrı veya bağımsız bir halk veya kavmiyet değillerdi. Milliyet fikri daha yeni dönemlerde teşekkül etmiştir. Yeni ona göre İslam bir bedevi dinidir. Abbasiler onu cilalamışlardır.
Kısaca İslam'ın badiye denilen kırsal kesimin bir ürünü olduğunu ileri sürmektedir. Abbasiler gelmişler, üzerine bugünkü İslami kurumları inşa etmişler. Galiba Bardakoğlu da bunu söylüyor. Veya söylemek istiyor.
Abbasi güzellemeleri
Mansur Nasır'ın dışında yine İslami kurumların ihdasını Abbasilere bağlayan, mal eden başkaları da var. Bunlardan birisi olan cerbeze sahibi Gazze asıllı Avusturya vatandaşı Adnan İbrahim de benzeri bir tez geliştirmiştir. Ona göre Abbasilerin hasmı olan Endülüs Emevileri ilk kez İslam tarihini kaleme almışlar. Abbasiler de onlardan iktibas etmişler. Halbuki, herkesin de bildiği gibi Emeviler ve Abbasiler hasım güçlerdir. Bunlardan birisinin tarihi anlayışı ya da kaleme alışı diğerini nakzeder. İki tarih anlayışı aynı istikamette seyretmez. Bu ancak Adnan İbrahim'in sakim ve hasta muhayyilesinin ürünü olabilir.
Sırada Sabir Meşhur var
Mısır asıllı nasibi yani ehl-i beyt karşıtı Sabir Meşhur İmam Şafii'nin Hazreti Ali'nin dördüncü halife olduğunu ret ve inkar ettiğini ileri sürmüştür. Buna mukabil Hazreti Ali'nin dört halife arasına katılmasının, alınmasının ve resmi tez olmasının Abbasiler döneminde başladığını ileri sürmüştür. Ona göre bu tezin sahibi Abbasiler döneminde yaşayan Ahmet Bin Hanbel'dir. Burada da yine karşımıza Abbasiler çıkmaktadır. Aslında ne Adnan İbrahim ne de Sabir Meşhur gibiler kale alınabilecek ve kayda geçirmeye değecek insanlardır. Lakin Ali Bardakoğlu gibiler üzerinden dışarıya sızıntıya neden oluyorlar. Yoksa kendi kendilerini cerh etmiş ve itibardan düşürmüş kimselerdir. Yine de hepsini topladığınızda bu yönde büyük bir kampanya olduğunu görmektesiniz. Kimileri Emevilerin müstebit ve saltanatçı İslami anlayışlarından bahsederken şimdi de karşımıza Abbasi rivayeti çıktı. Ziya Paşa'nın ifadesiyle iş bu rivayet yeni çıktı. Ziya Paşa vaktiyle nevzuhur tezler karşısında şöyle demiştir:
İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki, Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı. Devletin yükselmesine ayak bağı İslamiyet imiş. Önceden yoktu, bu söylenti yeni çıktı. Nevzuhur tezlerden birisi de İslamiyeti Abbasilerin uydurmuş olmasıdır.
Mustafa Özcan