Arama

Mustafa Özcan
Şubat 21, 2020
Dayatılan savaş

Savaşlar tarihinde 'İstemeden sürüklendiğimiz savaş' tabiri meşhurdur. Mesela Birinci Dünya Savaşı tam da sürüklendiğimiz savaşlardan birisidir. Bu savaşa bizi Almanya zorlamış İngilizler de Osmanlı'yı paylaşmak için müttefik olma isteğimizi geri çevirmişler adeta bizi zorla ve bilerek karşı kampa itmişlerdir. Ülke Tv'nin aktardığına göre İdlip ile ilgili açıklamasında Savunma Bakanı Hulusi Akar şunları söylemiştir: "Bizim Rusya ile karşı karşıya gelmek gibi bir derdimiz, niyetimiz yok…" Bu tansiyonu düşürmeye matuf açıklamalardan birisi. Bizim açımızdan gerçeği aksettiriyor. Lakin aynı şeyi Rusya için söyleyebilir miyiz? Rusya'nın da bizimle doğrudan savaş isteyeceği kanaatinde değilim. Fakat hedefinin önünde engel olarak da bizi görebilir. Bu nedenle iki ülke dolaylı olarak karşı karşıya gelebilir. Bunun nedeni Rusya'nın yayılmacı politikaları ve emperyalist dürtüleri olacaktır. Bu nedenle de gıyabımızda hatta yüz yüze vaziyette, yapılmış anlaşmaları yok saymaktadır. Soçi mutabakatının akıbeti, geldiği nokta burasıdır. Hristiyan tebayı Osmanlı'ya karşı zulüm yapıyor diye kışkırtan Çarlık Rusya'sı gitmiş yerine terör iddialarıyla bizi köşeye sıkıştırmaya çalışan Rusya Federasyonu gelmiştir. Halbuki, Şeyh Şamil'in esir alınmasından itibaren Kafkas göçlerinde milyonlarca insan Anadolu'ya akın etmiştir. Bir kısmı da Karadeniz'de ve yollarda telef olmuştur. Bugün İdlip ve kırsalında yaşandığı gibi. Bugün Suriye'den yurdumuza akın edenler gibi. Yine 1877-1878 savaşında ve sonrasında Rusya'nın kışkırtması sonucu Hristiyan çetelerin kazan kaldırmaları ve asayişi bozmaları ve Müslüman ahaliye saldırmaları sonucu Balkanlar boşalmış; halk baldır çıplak bir vaziyette yollara düşmüş ve kendisini Edirne'nin berisine atmıştır. Tarih aynası önünde değişen bir şey yok. Şimdi Ruslar zulüm üzerinden olmasa da (zira zulmü Esat rejimiyle birlikte kendileri icra ediyor) terör bahanesiyle sivil halkı yerlerinden yurtlarından söküyor. Bu İsrail politikasıdır. İsrail Filistin halkını yerlerinden yurtlarından ederken Suriye'de de Rusya İran ile birlikte yeni iskan politikası uyguluyor ve Suriye'yi Sünnilerden arındırma politikası izliyor. Bunlar Sergei Lavrov'un sözleriyle sabittir. Adam Suriye'nin yönetimini çoğunluk olan Sünnilere emanet edemeyeceklerini ve bırakmayacaklarını söylemiştir.

Geçmişte İran'ın İran-Irak savaşına dair bir propaganda kitabı vardı. Kitabın adı, 'The Imposed war/El Harb el Mafruda' adını taşıyordu. Dayatılan savaş anlamına geliyor. Humeyni ve avenesi İran-Irak Savaşının kendilerine dayatıldığını öngörüyorlar ve bu temelde kara propaganda yürütüyorlardı. Bu tamamen propaganda ve hayal mahsulü bir iddiadır. Bu savaşan patlak vermesinde ikili bir sorumluluk vardır. Lakin uzamasında tek sorumluluk Humeyni'ye aittir. Hatta mecburen bitirirken de 'zehir kupa içtiğini' söylemiştir. Savaşın çıkmasında ve uzamasında Humeyni'nin çıkarı ve rolü vardı. Böylece devrimi oturtmak istemiştir. İran'a dönünce dört koldan savaş kışkırtıcılığı yapmıştır. 8 yıllık savaş boyunca savaştan beklenen maksat gerçekleşmiş belki daha fazlasını ulaşılmıştır. Humeyni ve avenesi bölgede istikrarı geri dönmeyecek kadar bozmuşlar ve bölgedeki bütün taşları yerinden oynatmışlardır. Lakin savaşın başlamasında Saddam Hüseyin'in de rolü vardır. Burada bir ortak sorumluluktan bahsetmemiz mümkündür. Saddam Hüseyin Cumhurbaşkanı Ahmet Hasan el Bekir'in yardımcısıdır. Humeyni iktidara geldikten sonra savaş taraftarı kesilmiştir. Ahmet Hasan el Bekir ise savaşa karşıdır. Irak karşısında İran'ın hem toprak genişliği hem de kat be kat nüfus fazlalığına dikkat çekmiştir. Saddam ise' istemiyorsan iktidarı terk et' diye Ahmet Hasan el Bekir'e rest çekmiştir. Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın deyimiyle 2003 yılında Irak'a Amerikan müdahalesi nasıl ki Pandoranın kutusunun açılması anlamına geliyorsa esasen İran Devrimi de onun öncülü olmuş ve bütün kötülüklere kapı açmıştır.

Suriye savaşı da aslında Esat ile birlikte İran'ın Suriye halkına dayattığı bir savaştır. Bu dayatılan savaşı ikinci etapta Rusya sürdürmektedir. Konuyu yeniden hatırlatmak maksadıyla Suriyeli fikir adamı Züheyir Salim şu başlıkta bir makale kaleme almıştır:" Savaş milletimize dayatılmıştır. Seçeneğimiz değildi…"

Maalesef çoğu yerlerde kamuoyu savaşını da kaybettik. O anlamda geniş kesimler savaşı Suriye halkının seçeneği zannediyor veya öyle okuyor. İlgili makalesinde Züheyr Salim ezcümle şunları yazıyor:" Arap Baharı Nazizm, Faşizm, Stalinizm ve sefil kapitalizme karşı ve Allah'ın ölümünü ilan edenlere karşı insanlığın bir karşı koyması ve savaşımı olmuştur. Allah'tan sonra beşerin işlerini Hitler, Mussolini, Stalin ve Hiroşima ve Nagazaki katillerine ve bu şehirleri atom bombası ile yakan Harry Truman'a devrettiler, havale ettiler! Lavrov diyor ki Sünnilerin Suriye'ye hükmetmeleri tehlikelidir ( elbette başta İsrail olmak üzere onun arkasındakilere göre). Trump da Suriye'de dini ve ırki azınlıkları desteklemek için 50 milyon dolar yardım tahsis ettiğini duyurdu. Buna mukabil toplumumuzdan safdil birçokları nasıl da bu savaşa kapıldığımızı, sürüklendiğimizi soruyor. Savaşı seçen biz değiliz. Bu savaş bize dayatılmıştır. Bize dayatan müstekbirlerdir. Onların uşakları da rol almıştır. Veliyyi fakih, Beşşar Esat ve Hasan Nasrallah ve emsalleri gibi…"

Tekrar başa dönecek olursak; Hulusi Akar'ın sözlerini hatırlayalım: Bizim Rusya ile karşı karşıya gelmek gibi bir niyetimiz yok.

Ama bizi önlerinde engel olarak gören Rusların ikili anlaşmalara rağmen bizi önlerinden çekmek, kaldırmak gibi bir niyetleri var. Figüranları bol olsa da bu savaş Suriyelilere İsrail ve gerisindekiler tarafından dayatılmıştır.

İlginçtir, Rusya Devlet Başkanı Putin Ankara'da üçlü zirvede, Yemen'de bir insani trajedinin yaşandığını belirtti ve ülke olarak yardıma hazır olduklarını açıkladı. Kuran-ı Kerim'e atıfta bulunan Putin, Al-i İmran Suresi'nin 103. ayetini hatırlattı:

"Hepiniz toptan, Allah'ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırmış ve O'nun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı. Allah size âyetlerini böylece açıklıyor, ta ki doğru yola eresiniz."

Müslüman olmadığı halde Müslümanların birliğine kafa yoran Putin (!) Fransız Komutan Henri Gouraud'dan 100 yıl sonra Şam'da 7 Ocak 2020 tarihinde Selahaddin Eyyübi'nin huzuruna çıkmıştır.

Putin İslam birliğinden bahsederken Sergei Lavrov ise Suriye'nin asli sahipleri olan Sünnilerin iktidar dışında tutulmalarının gereğinden bahsetmiştir. Acaba Putin'in bahsettiği Müslümanların birliği Şiiler ile Ortodoksların ortak birliği midir?

Meyus olmaya gerek yok. Tarihte Rusya ne zaman şişmişse yıkılmıştır. Bunun istisnası yoktur. Müslümanların kanlarıyla bitlenen Çarlık Rusya'sı 1917 yılında yerle bir olmuş, yıkılmıştır. SSCB ise Afganistan işgalinden sonra 1991 yılında çökmüştür. Sırada Abhazya, Kırım üzerinden genişleyerek Ortadoğu'ya kadar sarkan Putin Rusya'sı vardır. Tarih sekmez. Atın ölümü arpadan olduğu gibi Hazreti İsa'dan nakledildiği gibi kılıç çeken de kılıçla ölür.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN