Arama

Mustafa Özcan
Ocak 25, 2020
21'inci yüzyılın kimliği

'Toprak ve nüfus geleceği belirleyecek' bu sözler Maruni bir mütefekkire ait. Toprak ile nüfus Müslümanların ve özellikle de Sünnilerin stratejik gücü, zenginliği. Maruni düşünür, toprak ve nüfus gücü sayesinde 21'inci yüzyılı Müslümanların inşa edeceğini öngörmektedir. İçinde yaşadığımız yüzyılın kimliğini değer olarak İslam, nüfus olarak da Sünniliğin inşa edeceğini varsaymaktadır. Nebil Halife geleceğin dünyasının Müslümanlar tarafından çizileceğini ifade etmektedir. Eski dünya düzeninin iki dayanak ve sütun üzerine kurulu olduğunu ancak SSCB'nin terk-i silah etmesi ve yıkılmasıyla birlikte bu sütunlardan birisinin çöktüğünü ve yerinin boş kaldığını hatırlatmaktadır. Yıkılan sütunlardan birisinin boşluğunu İslam dünyasının dolduracağını ve özellikle de demografinin ve nüfusun tarih yazdığını ve bu alanda da Müslümanların önde ve öncü olduğunu söylemektedir. Demografik açıdan İslam'ın21'inci yüzyılda en kalabalık ve birinci din olacağını ve ölü bir din olmaktan öte enerjik ve aktif yönünün bulunduğunu ifade etmektedir. SSCB'nin hilafına Müslümanların hem imanı hem de ideolojisi bulunmaktadır. Ekonomik açıdan da İslam dünyası dünya enerjisinin yüzde 65'ine hükmetmekte veya üçte ikisini elinde tutmaktadır. Buna ilaveten Kissinger Tanca'dan Cakarta'ya kadar olan bölgeyi merkezi kıta olarak isimlendirmekte, kabul etmektedir. Bu bölge dünyanın merkezinde kalmaktadır. Dolayısıyla periferisinde kalan güçlere karşı faikıyet arz etmektedir. Bütün bu amiller ve faktörler alt alta toplandığında ortaya büyük bir füzyon ve enerji çıkmaktadır. Bu İslam aleminin potansiyel veya saklı enerjisidir. Bu enerji Sünni bölgesinde temerküz etmekte ve toplanmaktadır.

Maruni düşünür Nebil Halife'ye göre bütün din salikleri ve mensupları İslam'ın gücünden ve bilhassa Sünniliğin gücünden ürkmektedir. Bu nedenle de bütün azınlıklar Sünni kitleye olumsuz gözle bakmaktadır. Azınlık olarak Şiiler, Suriyeli Nuseyriler bunlara ilaveten İsrail Suriyeli Sünnileri kendileri için tehdit olarak algılamaktadır. Bu açıdan da dolaylı olarak bir araya gelebilmektedirler. Keza dünyadaki bütün dinler; Ortodokslar, Protestanlar. Anglikanlar ve Katolikler Müslümanları kıskanmakta ve 21'inci yüzyılda erişeceği statüyü hazmedememektedir. Bu açıdan bütün dinlerin mensuplarının gözü yükselen Sünniliktedir. Bu da Suriye'de uyumsuz görünen güçlerin Sünnilik karşısında nasıl bir araya gelebildiklerini izah etmektedir. Lavrov birkaç defa açıkça Suriye'yi Sünnilere bırakmayacaklarını, yar etmeyeceklerini söylemiştir. Lavrov Nuseyri midir? Değildir lakin Sünni dünyaya karşı onlarla aynı gemidedir.

Nebil Halife Suriye'de iç ve dış tehcirin, savaşın sonucu değil nedeni olduğunu ifade etmektedir. Savaş üzerinden Suriye de demografik mühendislik yapılmaktadır. Bu nedenle de kimileri Kasım Süleymani'nin nüfus hareketlerine yön veren 'demografik mühendis' olduğuna parmak basmıştır. Suriye'nin halkından arındırmak istendiğine parmak basmıştır. Burada Nebil Halife'nin çıkarımlarından şu sonuca varmak mümkündür: Suriye'de yürütülen savaş Bosna'da Sırpların Boşnaklara ve Müslümanlara yönelik sürdürdüğü savaşın simetrisidir. Temelinde demografik bir savaştır ve amaç bölgeyi Müslüman nüfusundan arındırmaktır. Bosna'da hem etnik hem de dini bir temizlik yapılmıştır. Suriye'de ise etnik temizlik yerine dini bir temizlik öngörülmüştür. Böylece nüfus oranlarıyla oynamak mümkün hale gelebilecektir. Hama katliamı sırasında Rıfat Esat katliamın demografik boyutuna temas ederek on yirmi yıllık nüfus planlaması yaptıklarını söylemiştir. 1982 yılından itibaren Lübnan'da Şiiler arasında doğurganlık ( nüfus patlaması/baby boomer) oranıyla savaşı yatakta kazandıkları ileri sürülmüştür. Bugün de Suriyelilerin doğurganlık oranları bölgesel ve küresel hesaplamalarda dikkate alınmakta ve İsrail lehine mühendislik öngörülmektedir. Demografik açıdan Nuseyriler ile İsrail aynı gemidedir. Esat rejimi İsrail lehine bölgeyi Sünni ağırlıklı nüfusundan arındırıyor. Mescid-i Aksa vaizlerinden Halit Mağribi de bu gerçeğe parmak basmakta ve Suriyelilerin doğurganlık oranının alarm verdiğini ifade etmektedir. Türkiye'de de aklı evvel bazı ulusalcı kesim Esat rejimi namına mı bilemiyoruz aynı kaygıyı paylaşmaktadır.

Nebil Halife Müslümanların makus talihini yenerek küresel kutup olacaklarını ve ABD'ye rakip hale geleceklerini öngörmektedir. Richard Nixon, ' 1999: Savaşsız Zafer' adlı eserinde aynı öngörüyü paylaşmaktadır ve durumdan vazife çıkartarak Soğuk Savaş sonrasında Ruslarla Müslüman kitleye karşı ortak hareket etmenin gerekçesini ve yararlarını sıralamaktadır. Suriye meselesinde bu ortaklık büyük oranda gün yüzüne çıkmıştır.

Murad Hofmann da çeşitli kitaplarında 21'inci yüzyılın İslam yüzyılı olacağını öngörmektedir. Nebil Halife bu potansiyelin Şiilikte olmadığını Müslümanlar arasında sadece yüzde 15'i temsil ettiklerini aktarmaktadır. Nebil Halife, 'Ehl-i Sünnet hedefte/İstihdafu Ehli's Sünne' adlı eserinde bütün dünyanın Ehl-i Sünnetin karşısında birleştiği tespitinde bulunuyor. Bu da gösteriyor ki Esat ile İran küresel güçlerin namına hareket etmektedir. Adeta onların maşası hükmündedir. İslam ve Sünnilik karşısındaki bütün güçlerin varlık-yokluk mücadelesi verdiklerini ifade etmektedir.

Burada Türkiye'nin konumu merkezi güç olmaktır. Filistinli gazeteci Macid Azzam'ın kaleme aldığı bir makalede ifade ettiği gibi, Türkiye makus talihini kırıyor ve yalnızlık duvarlarını aşındırıyor. 100 yıllık yalnızlığa veda ederken merkezi güç olmanın doğum sancıları yaşıyor.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN