Hangi mehdi gelmeyecek?
Mehdi'nin zuhur illeti zulümle dolan dünyaya adalet getirmektir. Bugün tarih boyunca eşine benzerine rastlanmayan bir biçimde küresel zeminde Müslümanlar en büyük zulüm çarkıyla karşı karşıya. Dünya hadislerde haber verildiği gibi zulüm çanağına dönmüş durumda. Gazali el Münkizu mined Dalal adlı eserinde peygamberlik delil ve belgelerinden birisinin ahir zaman alametleri ve bunların haber verildiği gibi çıkması olduğunu ifade etmiştir. 100'eyakn veya aşkın ahir zaman haberi günümüzde haber verildiği gibi çıkmıştır. Bu da Hazreti Peygamberi tasdik eden ilmi mucizeler kabilindendir. Küçük alametler nasıl çıkmışsa Mehdi konusu da çıkmaya namzettir. Nostradamus'tan kehanet üretenler neden 'sadık el masduk (tasdik edilen doğru kimse)' olan Hazreti Peygambere kulak kabartmazlar?
Merhum destan şairimiz Mehmet Akif Ersoy daha 100 yıl önceden bu gerçeği mısralara dökmüştür:
Hakkın Sesleri / Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi
12 Rebîülevvel 1331
(18 Şubat 1913)
Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,
Aylar bize hep Muharrem oldu!
Akşam ne güneşli bir geceydi...
Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu!
Âlem bugün üç yüz elli milyon
Mazlûma yaman bir âlem oldu:
Çiğnendi harîm-i pâki Şer'in;
Nâmûsa yabancı mahrem oldu!
Beyninde öten çanın sesinden
Binlerce minâre ebkem oldu.
Allah için, ey Nebiyy-i Ma'sûm,
İslâm'ı bırakma böyle bîkes,
İslâm'ı bırakma böyle mazlûm.
İslam ülkelerinde yerel istibdat ile birlikte İsrail, Batı, Çin, Hindistan ve Rusya; hepsinden göğe feryatlar yükseliyor. Demek ki bugün dünyanın adalete ihtiyacı belki de her zamankinden daha fazla. Bu tablo da ancak Müslümanları ve ehli hakkı birleştirerek bir zeminle tersyüz edilebilir. Bunu kim sağlarsa bu sıfatı o hak eder. Yoksa doğaüstü veya fevkalade güçleri ile değil. Şia'nın savunduğu gibi Mehdi'nin harikulade veya kevni güçleri yoktur. Ehli imanın muavenetiyle misyonunu deruhte eder.
Burada Mehdi'den ziyade ' hangi Mehdi gelecek veya gelmeyecek?' sorusu önemlidir.
Hayri Kırbaşoğlu hayali mehdileri nazara vererek olumsuz bir kanaat izhar ediyor. Halbuki, usulde şöyle bir kaide vardır: El hükmü ale'ş şey'i fer'un min tasavvurihi. Gelecek, gelmeyecek diye karar vermek için meselenin sahih tasavvura, zemine oturtulması, istinat ettirilmesi gerekir. Yoksa dedikleri gibi: Kem min aibin kavlen sahihan, afatuhu: mine'l fehm es sahih!
Nice ayıplanan doğru sözler vardır ki afatı yanlış anlaşılmaktır. Burada Mehdi meselesi yanlış anlaşılmaktadır. Yanlış önermenin doğru bir karşılığı, cevabı yoktur. Mehdi meselesi bozuk tasavvura dayanıyorsa zaten merduttur, gelmeyeceği bedihidir. Ama neden sahih tasavvur yerine bozuk tasavvuru esas alıp, ele alıp onu reddettikleri ise cim karnında bir noktadır. Veya mana şairin batnındadır. İlahiyatçılar da gazeteciler gibi oldu, meseleye tersinden bakıyorlar!
Demek ki bugün gelmesinin şartları olgunlaşmış durumdadır. Dünyanın bir adalete ihtiyacı var, adaleti temin etmek de birliği temin etmekten geçer. İbni Haldun'un Mehdi hadislerini zayıf görmesi veya ehli beyt asabiyetinin içtima etmesini mümkün görmemesi kendisini bağlar. Fatimi halifenin Talibin erbabını toplayacağı ve onlarla huruç edeceği ise yine bir tasavvurdur. Elbette Mehdi meselesinde ehl-i beytin özel bir yeri ve önemi var. İbni Haldun'un anladığı şekilde ehli beyt meselesi bir asabiyet meselesi değildir. Mehdi'ye iman nuruyla sahip çıkmaları ve kendilerinden g örmeleri ise başka bir husustur. Bu ve benzeri tasavvura dayalı olarak ret mekanizması çalıştırılmaktadır.
Prof. Hasan Onat hoca, ' Hazreti Peygamber varken mezhep yoktu' demiş. Elbette ki doğru ama ne bekliyordu? Peki! Mezhep neden zuhur etti? Zuhuru engellenebilir miydi? Mezhep sosyolojik bir gerçeklikti ve engellenemezdi. Yani kaçınılmaz bir gelişme. İslam'ın pratik olarak yaşanması sırasında bazen rivayetler bazen de anlayış bazında kimi farklılıklar belirebilir. Kısaca mezhep dinin pratik hale getirilmesi sürecidir. Bu süreç teorik olarak dördüncü yüzyılda tamamlansa da günümüze kadar tamamlanma evresi devam ediyor. Din müteal ve teoriktir mezhep ise pratiktir, tarihseldir ve beşeridir. Bu yüzden din tamamlanmıştır ama mezhep tamamlanma sürecini aşamamıştır. İlahi ile beşeri alanın kesişmesi, karşılaşmasıyla mezhepleşme süreci başlar. Önemli olan mezhepleşme olması ama fırkalaşma olmamasıdır. Biri makbul diğeri ise merduttur.
İki türlü ihtilaf vardır, bunlardan birisi zıtlaşma diğeri de çeşitlenmedir. Eskiler bunu şöyle kalıba dökmüşlerdir: İhtilafu tenevvü ve ihtilafu tefrika. Birisi çeşitlenme diğeri de zıtlaşma ihtilafıdır. Çeşitlenme ameli mezheplerin konusudur. Tefrika ise inanç mezheplerinin. Elbette bazen ameli konularda da sıkıntılar veya içtihat hataları mevzubahis olabilir. Mesele tefrikaya ve zıtlaşmaya düşüren temel ayrılıklardır.
Prof. Hasan Onat hocanın mantığı doğrultusunda Hayri Kırbaşoğlu da 'Kur'an'da Mehdi yok' diyor. Muhkemat olarak Kur'an- Kerim'de elbette Mehdi meselesi yok. Bununla birlikte müteşabih alanda mesela Kehf Suresinde atıf olduğunu söyleyenler vardır. Elbette Mehdi'nin Kur'an'daki varlığı-iddia düzeyinde- bağlayıcı değildir. Delaleti kat'i değildir. Bununla birlikte hadislerde kuvvetle bir şekilde ispat edilmiş meselelerden birisidir.
KURAN'DA GEÇMİYOR
Dinler tarihi uzmanı Prof. Dr. Mehmet Hayri Kırbaşoğlu Hürriyet'in ilgili sorularına şöyle cevap vermiş:" Olağanüstü güçlerde bir kurtarıcı gelmesi inancı tüm dinlerde var. Yahudiler de, Hıristiyanlar da, Müslümanlar da insanüstü güçlerle mücehhez bir kurtarıcının geleceğine inanır. Ancak Kur'an-ı Kerim Mehdi inancına hiçbir şekilde yer vermiyor, tam tersi tüm peygamberlerin normal, ölümlü insanlar olduğu vurgulanıyor. İslam kültürünün Mehdi inancı konusunda Ortadoğu'daki diğer din ve kültürlerden etkilendiği kesin. Hadis kitaplarında Mehdi'nin geleceğine dair pek çok rivayet var. Ancak bu rivayetler güvenilirlik bakımından zayıf, içeriği bakımından çelişkili. Nitekim bu rivayetleri ilk kez sistematik olarak inceleyen kişi İbn-i Haldun. İbni Haldun, "Mukaddime" isimli eserinde bunların delil olarak kabul edilemeyeceğini söylemiştir. Mehdilik inancı Zerdüştlük ve Yahudilikte de var. Kurtarıcının gelmesi için bir kaos gerekiyor. İslam dünyasında Mehdi bekleyenler ile Evanjelistler arasında hiçbir fark yok. İslam dünyasında bunları ciddiye alarak kaos çabasında olan kişiler var."
Kaostan ziyade hadislerde illet olarak zulme vurgu yapılmaktadır. Bugün de zulüm ayyuka çıkmıştır ve cümle alem Müslümanların boğazına çökmüştür.
Kırbaşoğlu Mehdi'nin Şii versiyonunu reddediyor zira Sünnilerin böyle bir algısı ve telakkisi bulunmuyor. Binaenaleyh reddettiği Mehdi versiyonu Şii telakki ve tasavvurlarına dayalıdır. Dolayısıyla doğru tasavvura yönelik bir ret yoktur ve olamaz da! Ahirzamanda birleştirici ve adalet dağıtıcı bir liderden bahsediyoruz. Bunun gelmesi imkan dışı mıdır?
Hem intizar ve gaybet meselesi hem de kevni güçlere haiz olması nedeniyle Şii Mehdisi harikulade bir şahsiyettir. Bu yönleriyle Sünni Mehdi telakkisine terstir. Şii Mehdisi hayattadır ve günümüzde yaklaşık 1186 yaşında olmalıdır. Zuhurunu beklemektedir. Sünnilerin inandıkları Mehdi ise normal beşeri vasıflarla bezenmiş birisi olacaktır. Sadece Allah'ın inayetine ve Müslümanların desteğine haiz birisidir. Olağanüstü güçleri yoktur.
Son sıralarda Mehdi'nin akait meselesi mi yoksa sadece ahirzaman dilimiyle alakalı bir müjde meselesi mi olduğu tartışmalıdır. Yusuf Karadavi gibiler yeni görüş ve anlayışlarında Mehdi'nin akait meselesi olmaktan ziyade bir müjde meselesi olduğuna kanidirler. Veya meseleyi bu zeminde ele alıyorlar.
Sünniler imametin usulü dinden olmadığını kabul ederler. Onlara göre furuattandır. Hilafeti de bünyesinde barındıran Mehdilik meselesi ise usule sokulmuş ve akaidin parçası haline getirilmiştir. Bunun nedeni bu makamın manevi tevatür derecesinde hadisler tarafından haber verilmesi ve ispat edilmesidir. Haberi sadık vesilesiyle inanç meselesi haline gelmiştir. Mehdilik meselesi zamanla hem bir müjde meselesi hem de akaidin parçası kabul edilmiştir. Lakin son değerlendirmelerde müjde ile akait alanında bir ayrım gözetilmektedir.
Bununla birlikte Mehdilik meselesi bir çırpıda reddedilecek bir mesele değildir. Reddedenler de gerçeğine değil algısına veya tasavvurlarına bakarak reddediyorlar. Şii şablonu alarak Sünni versiyona kopyalıyorlar. Yahudilikteki Mesih inancı nasıl ki Hristiyanlığa kopya edilemezse Şiilikteki Mehdilik inancı da Sünniliğe yamanamaz. Kıyas maa'l farıktır.
Mustafa Özcan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.