Püsküllü bela
Amerikalılar kalsa bir dert çekilseler ayrı bir dert. Elbette Suriye'nin kuzeyinden çekilmeyi kastediyoruz. Önce hariciye elemanlarını çektiklerini açıkladılar şimdi de askeri araç gereçlerini ve askerlerini çekmeye başladıklarını duyurdular. Dileriz altından bir çapanoğlu çıkmaz. Çekileceklerini söylediler ama arkalarında bir sürü de pürüz bırakacaklar. Çekilme takvimleri ve şekli de muğlak olduğundan bu mesele Türkiye ile Menbic meselesinde olduğu gibi bir diğer krizin habercisi. Belki çekilmek istiyorlar ama amaçlarını da bırakmak istemiyorlar. Bolton İsrail'de bir şart ileri sürdü. Onların müttefikleri bizim de teröristlerimiz olan PYD/YPG unsurlarını himaye etmemizi istedi! Ya himaye etmezsek? O zaman da anlaşılan Arapları başımıza saracak ve salacaklar. Türkiye'nin askeri müdahalesi için de ikinci bir şart ileri sürdü. Amerikalılarla koordine etmek. Bolton iki çirkinliği birden yaptı. Birincisi yanlış ifadeler kullandı ve müzakere meselesini önşart olarak dayattı. Kendi gelmeden İsrail'den mesajı veya talimatları geldi! Türkiye'nin önünde ise geriye sadece teslimiyet şartlarını görüşmek kaldı. Açıklama yanlış olduğu gibi aynı zamanda açıklamanın yapıldığı adres de yanlıştı. İsrail penceresinden bakarak bunları söyledi ve bu yönüyle Türkiye'yi de kışkırtmış oldu. Bu nedenle de Türkiye'de istiskalle karşılandı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan umumiyetle Batı basınının yazdığı gibi Bolton'a diplomatik şamar vurdu. İsrail'de Moşe Ya'alon'un sebebiyet verdiği yüksek sandalye krizindeki gibi üst dille yaptığı konuşmasını Ankara'da yüzüne çaldılar, vurdular. İyi de oldu. Katıksız İsrail muhiplerinden olan Bolton İsrail'de adeta İsrail kabinesi ağzıyla konuşmuş ve Adalet Bakanı Ayelet Şaked gibilerine tercüman olmuştur. Çekilme konusunda kaygıya kapılan İsrail'i bu yolla teskine çabalamıştır.
İbrahim Kalın Bolton'a YPG unsurlarna karşılık verme hakkını mahfuz tutmakla birlikte Amerikan askerleri çekilmeden Fırat'ın doğusuna yönelik bir askeri operasyon yapılmayacağını ifade etmiştir. Bu açıklamadan Türkiye'nin Suriye rejimi gibi Amerikan gücü karşısında edilgen, pasif ve eli kolu bağlı anlamı çıkaranlar olabilir. Lakin bu doğru değil. Suriye rejimi Amerikan askerleri çekilse sadece bayrağı kalsa bile o alana, mıntıkaya saldırmaya cesaret edemez söylemine muhataptır ve kimileri Türkiye için de benzeri bir pozisyon öngörmektedir. Lakin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun ifadesiyle hakikat şudur: Türkiye'nin kararlı duruşu sayesinde ABD çekilme kararı almıştır. Çatışmayı göze alamamıştır. Bununla birlikte elbette Türkiye'de çatışmaya hevesli değildir.
Bununla birlikte Amerikalılarda da oyun bitmez. Çekilseler de hedeflerini geride bırakıyorlar. Bu hedef şudur: Esat'ın kalmasına bir manileri yoktur ama Suriye'nin gelecekte bölünmeye müheyya ve hazır hale getirilmesi için yumuşatılması gerekir. Bunun aracı da PYD/YPG haydutlarıdır. Bunlar aynı zamanda Türkiye'yi de oyalıyor ve kan kaybına vesile oluyorlar. Öyleyse bu sınır aşan ayrılıkçı teröristler çok yönlü bir yarara sahipler. İkinci olarak Amerikan çevreleri, Türkiye'nin önünü kesmek için de Arap gücünü seferber ve ikame etmek istiyor. Zahiren bu Arap gücü veya NATO'su İran'ı tecrit etmek için diye pazarlansa da gerçekte Türkiye'nin önünü kesmek için tasarlanıyor. Veya ikinci ve saklı misyonu bu olacak! Zira Esat rejimini İran kampından Arap kampına kaydırmak isteseler de Esat'ın yuları İranlıların elinde. Herhangi bir yanlışında ipini çekerler. Araplar değil sadece Rusya Esat'ı İran'ın elinden kurtarabilir lakin çok yönlü oynayan Rusya bunu niye yapsın? Kısaca Amerikalılar çekilmekle sadece PYD/YPG ile değil aynı zamanda Arap gücüyle de Türkiye'yi karşı karşıya getirmek istiyorlar. Mike Pompeo Arap gücünün harcını karmak için bölge turuna çıktı. Bu plan için Sisi idaresinin nabzını tuttu. Arap gücü içinde Fas, Cezayir, Mısır, BAE, Suudi Arabistan gibi ülkelerden asker vermesi bekleniyor, isteniyor. BAE gibi heveslisi yok. Bu karar ve askeri yapılandırma ile birlikte gelecekte Türkiye ile bazı Arap ülkeleri arasında muhtemel bir savaşın kurgusu ve tohumları atılmış olacaktır.
ABD çekilirken bile fitne kazanı kaynatıyor. Arap ülkeleriyle Türkiye arasında ileride patlak verebilecek bir krizin tohumlarını ekiyor. Lindsey Graham ve Mike Pompeo'nun açıklamaları ışığında esasında PYD/YPG'yi desteklemelerinin hiçbir mazereti, temeli ve haklı gerekçesi kalmamıştır. Lindsey Graham PYD sözcüsü haline gelmeden bir yıl önce onların PKK ile irtibatlı hatta uzantıları olduğunu kabul etmiştir! Şimdi ise vazgeçilmez olduklarına dair Trump'ı ikna etmeye çalışanlar arasına girmiştir. Pompeo ise Kahire'de Kahire Üniversitesinde 2009 yılında Obama'nın yaptığı konuşmasını gölgelemek istercesine 2019 konuşmasını yapmak üzere bu ülkeye giderken Free Beacon haber sitesine bir değerlendirme yapmş ve ezcümle şunları söylemiştir: Hilafetin askeri kapasitesini yüzde 99 oranında bitirdik ve sona erdirdik! Peki! O halde hala PYD/YPG'yi hangi gerekçe ile desteklemeye devam ediyorlar. Bunu nasıl izah ediyorlar? Suriye'yi böldürmek için mi yoksa Türkiye'ye tampon olsunlar diye mi elde tutuyorlar? Demek ki IŞİD ile mücadelesinde PYD'nin bir işlevi kalmamıştır. Kaldı ki Türkiye daha önce de ABD'ye IŞİD mevzilerine ve varlığını bitirmeye yönelik birlikte mücadele teklifinde bulunmuştu. Kısaca aslında o dönemde de ABD'nin PYD'ye dayanması için bir neden ve gerekçesi yoktu. Şimdi ise külliyen bir gerekçesi kalmamıştır.
Burada garip olan ve insanın tuhafına giden bir husus var. Pompeo'nun bu nevzuhur akım için Hilafet ifadesini kullanmasıdır. Daha önce de konuşmalarında Trump IŞİD (ISIS) yerine yine Hilafet deyimini, ifadesini kullanmıştır. Bu tesadüf olamaz ve hilafet adını lekelemek için kullanılmış olmalıdır. Ne IŞİD bu ifadeyi, adı ve unvanı kullanmaya ehil ne de ona bu yüklemeyi yapanlar samimi ve beri olabilirler! Karşılıklı karalama kampanyası. Bir ucundan IŞİD diğer ucundan Amerikalılar tutuyor! IŞİD'in karalama misyonunu ABD tamamlıyor. Ona layık olmadığı unvanlar vermek İslamiyeti karalamaktır.
Bu karalama kampanyası Trump idaresi altında Dick Cheney ile Kissinger gibilerinin mirasını sürdürmekten başka bir şey değildir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.