Arama

Mustafa Özcan
Temmuz 31, 2017
Tahir ül Kadiri ve Darbeci Hocalar

Pakistan'ın yargı darbesine maruz kalan Başbakanı Nevaz Şerif'in devrilmesi Kanada'da yaşayan ve Kanada pasaportu taşıyan Pakistan asıllı din adamı Tahir ül Kadiri'nin temel düşüncesi idi ve zamanla temel dinamiği haline gelmiştir. Eski istihbaratçı ve uluslararası ilişkiler uzmanı General Eslem Bey bu tür amaçlar için ABD-Kanada siyasi konsorsiyumunun Tahir ül Kadiri'yi keşfederek devşirmiş olabileceğine dikkat çekmektedir. Tahir ül Kadiri kriket eski şampiyonu ve Adalet Hareketi (Pakistan Tehrik-i İnsaf / PTI) Kurucusu İmran Han ile birlikte güç ve gaye birliği yaparak Nevaz Şerif'i indirmeye yönelik bir sokak hareketi, kampanya başlatmıştı. Kampanya etkili olsa bile sonuç alıcı olamadı, gösteriler üzerinden askeri davet girişimi, gayreti boşa çıktı. İlk hamle aslında Nevaz Şerif'i itibarsızlaştırmak ve ardından orduyu göreve çağırmaktı. Bizde geçmişte darbe dönemlerinde yaşanan CHP+Asker=Darbe formülüne uygun bir biçimde Tahir ül Kadiri yanına hırslı İmran Han gibi siyasetçileri de katarak Nevaz Şerif'i silkelemek ve gerisini, halletmek üzere orduya bırakmak istiyordu. İlk hamlesi başarısız olmuştur. Bununla birlikte halk gösterileri sırasında darbe ihtimali direkten dönmüştür. Pakistan ordusunun 11 birliğinden 5'i darbeden yana eğilim göstermiş ise de geri kalanı buna yanaşmamıştır. Dönemin Askeri İstihbarat Teşkilatı (ISI) Başkanı Zahir el İslam da olmak üzere bazı kilit isimler darbeden yana tavır almışlardır. Dönemin Genelkurmay Başkanı Rahil Şerif ise darbeden yana olmamıştır; ordunun geneli ile genelkurmay başkanının olumsuz tavrı darbenin engellenmesinde etkili olmuştur.

*

Bununla birlikte hedefinden şaşmayan Tahir ül Kadiri askerle başaramadığını bu defa yargı yoluyla; Yüksek Mahkeme ile başarmış görünüyor. Azmin elinden bir şey kurtulamıyor! Sürekli olarak sosyal adaletsizliği ve yolsuzluklara gönderme yaparak, bunları hazara vererek halkı kışkırtmak, galeyana getirmek istemiş lakin bunda muvaffak olamamıştır. Yalnız davasından da vazgeçmiş değildir. Meseleyi anlayabilmek için Tahir ül Kadiri'nin geçmişine ve kara kutusuna yakından bakmakta fayda var. Nevaz Şerif ile ilgili söyledikleri aslında Müşerref döneminde fazlasıyla vardı o zaman niye harekete geçmedi? Neden Nevaz Şerif'i gözüne kestirdi? Hayatını analiz ettiğinizde buna dair ipuçları yakalamak mümkün. İdeolojik anlamda Müşerref ile arasında bir zıtlık ve nefret olduğu söylenemez. Fakat Nevaz Şerif'ten nefret ettiği bir gerçek. Ahmed Şah Nurani'nin kurmuş olduğu Brelvi dini akımına mensuptur. Bu hareket dini anlayış olarak bidatlara batmış veya dalmış; en azından Diyobendi çizgisi açısından müteşerri bir çizgide olmaktan uzaktır. Diyobendi dini ekolü veya ilmiye hareketi İngilizlerin 1857 yılında Moğol Hanedanlığını yıkmaları ve 10 milyon Müslümanı katletmeleri üzerine bir tepki ve Müslümanları toparlamak maksadıyla kurulmuştur. Diyobendiye Hareketi şehit İsmail ve Ahmed kardeşlerin izinden yürümüş, onların mücadele eksenini benimsemiş ve İngilizlerle barışık olmamıştır. İngilizlerin Hind Altkıtası işgaline karşı oldukları gibi aynı zamanda İngilizlere karşı Osmanlı hilafetini de desteklemişlerdir. Bu nedenle Hicaz bölgesinde propaganda yapan Şeyhül Hind lakabıyla anılan Mahmut Hasan ed Diyobendi Şerif Hüseyin'in gammazlaması sonucu İngilizlerce esir alınmış ve Türklerle birlikte Malta'ya sürülmüştür. Hareketteki antiemperyalist damar hep var olmuştur.

*

Afganistan'da Diyobend ekolü Emanullah Han'ın modern Türkiye'den mülhem inkılaplarına veya reformlarına ters durmuş, karşı çıkmıştır. Sonrasında Rusların Afganistan'a müdahale ve işgallerine karşı en pek ve sağlam duruşu Pakistan Diyobend medreselerinde okuyan talebeler sergilemiştir Elbette Cemaat-ı İslami gibi grupların da cihat sahasında ve safhasında yararlılıkları ve katkıları olmuştur. Kısaca Diyobendilik emperyalizm karşıtı dini bir ekol ve mevleviye hareketidir. Buna mukabil İngilizlerin marifetiyle palazlanan Kadiyanilik ise İngilizlere karşı cihadı sulandırmak ve hatta 'tatil' etmek maksadıyla vücuda getirilmiştir. Brelviler de Osmanlı'nın Kureyşilik vasfına haiz olmadığını ve hilafeti sahih temsilden uzak olduğunu söyleyerek azim kırmış ve Osmanlı yanında savaşa cevaz vermemiştir. Osmanlı payitahtında cihat fetvalarına karşı Vehhabi hocaları da benzer bahaneler uydurarak doğrudan veya dolaylı bir biçimde Osmanlı yerine İngilizlerin yanında savaşmaya teşvik etmişlerdir. Halbuki siyasi temsilde sorun olsa bile Türkiye ve Anadolu gibi bölgeler ehl-i İslami temsil etmektedir. Yöneticilerini bahane ederek İslam diyarlarının işgaline nasıl cevap verilebildi? Maalesef Kadiyanilik cihadı iptal ederken Brelviler de sulandırmışlardır. Bununla birlikte günümüzde Brelvilik genel olarak siyasi alandan uzak duruyor ve kendi kabuğuna çekilmiş durumda. Bu açıdan Tahir ül Kadiri Brelvilik açısından bile tefrit çizgisinde bir uç noktayı temsil ediyor.

2014 yılında Nevaz Şerif aleyhinde tertip ettiği gösteriler sırasında Şiiler de bu gösterilere eşlik etmişlerdi. Onun hareketine 'gökkuşağı' hareketi demek daha doğru olabilir. Tahir ül Kadiri ülkedeki uçları toplayarak merkezi temsil eden Nevaz Şerif'e hamle yapmıştır. Pakistan'da merkezi düşünceyi temsil eden temel ekol Hanefiliğin yerel ifadesi ve ilmi örgütlenmesi Diyobendilerdir.

Bunun yerine 11 Eylül'den itibaren askerler Amerikan baskılarından kurtulmak için apolitik ve pasif Brelvileri yeğleme eğilimine girmişlerdir. Batılılar her zaman yaptıkları gibi uçları ve azınlıkları severler. Askeri çevreler de, konjonktür baskısıyla edilgen dini kesimlere açılım yapmak istemişlerdir. 11 Eylül küresel rejimi sırasında Amerikan kriterlerine göre söylem belirleyen tiplerden birisi de Tahir ül Kadiri olmuştur. Haricilik dalgasından bahsetmiş ve Diyobendiliği de bu kategori, dalga içinde tasvir etmiştir.

Suriye asıllı gazeteci ve El Cezire'nin İslamabad eski Büro Şefi Ahmet Muvaffak Zeydan'ın kaleme almış olduğu Tahir ül Kadiri dosyasında; 2014 yılında onu, Pakistan'ın Gülen'i olarak tanımlamıştır (*). Gülen'in 12 Eylül ve akabinde 28 Şubat sürecinde resmi söyleme en erken adapte olan dini simalardan olduğu bilinmektedir. Darbeye uygun yaklaşımı belirlemiş, benimsemiş ve bilahare küresel 11 Eylül ile de uyumlu bir dini dil geliştirmiştir. Tahir ül Kadiri de hem yerel dili hem de küresel dili dini açıdan egemenlerin lehine kurgulamıştır. Onlara uygun bir dil keşfetmiştir. Yani ABD'nin ısmarladığını darbeci hocalar yapmıştır. 11 Eylül'den sonra Pakistan ve Yemen'de medreselerin müfredatının değiştirilmesi istenmiştir. Buna ilk icabet edenlerden birisi Tahir ül Kadiri olmuştur. Kesinlikle Filistin gibi bölgelerde istişhadi /intihar eylemlere karşı çıkmıştır. Bu tür eylemleri tasvip etmemiştir. Bu anlamda Yusuf el Kardavi'nin karşıt kutbunu, ayağını temsil etmektedir.

Sisi de Mısır'da Bush döneminden devreden dini söylemin yenilenmesi işlemini, projesini Ezher'e havale etmiş ve Ezher'i bu yönde sıkıştırmıştır. Ali Cuma ise bu rol için biçilmiş kaftandır. Ali Cuma hem Gülen hem de Tahir ül Kadiri ile dirsek temasında olup ayrıca aynı dalga boyunu temsil etmektedir. Sisi darbesine de aktif destek vermiştir. Bu ortak dil Amerikan kriterlerine uygun olduğu kadar İsrail ile de barışık bulunmaktadır. Ali Cuma da Amerikan ısmarlaması dini söylemi benimseyen ve bunu terviç eden simalardan birisidir. Dini söylemin Amerikan kriterlerine uydurulması işlemini Pakistan'da Tahir ül Kadiri üstlenmektedir. Mısır'da bunu Ali Cuma ekolü, BAE'de ise Hadramut kökenli Habib Ali Cefri omuzlamaktadır.

Tahir ül Kadiri'nin gündeminde laik medreseler üretmek de vardır. Pakistan genelinde bir zamanlar kendisine ait 570 medreseden söz edilmektedir. Kendisi abartılı bir biçimde 90 ülkede faaliyet gösterdiklerini söylemektedir. Bu da onun Paralel Yapıyı rol modeli aldığını göstermektedir. Tahir ül Kadiri'ye göre İslam dünyasının en büyük problemi Vehhabiliktir ve aşırı dini düşünceyi temsil etmektedir. Muhammed Bin Zayed'in düşüncesi de aynıdır. Dini düşünceyle pek barışık, arası hoş olmayan Suudi Arabistan Veliahdı Muhammed Bin Selman'a şöyle bir tavsiyede bulunduğu ileri sürülmektedir: Vehhabilikten uzaklaş, İsrail'e yaklaş! Bu tavsiyenin son zamanlarda Suudi Arabistan'da hüsnü kabulle karşılandığı anlaşılıyor. Grozni'de yapılan Ehli Sünnet Kimdir Toplantısının ardından Suudi Arabistan'la bozuşmaktan kaçınan BAE liderliği Habib Ali Cefri'nin üzerini çizmişti. Araya mesafe koymuştu. Şimdi yeniden baş tacı ediyorlar. Demek ki Suud rezervi kalktı!

İlginçtir ki, Tahir ül Kadiri Nevaz Şerif'in babasının yanında imamlık, mollalık yapmıştır. Daha sonra da Nevaz Şerif hakkında Şii terminolojisine uygun ifadeler kullanmaktan kaçınmamıştır. Kerbela ve Yezid ifadelerinde olduğu gibi. Darbeler sürecinde dikkati çeken husus darbeci hocaların tamamının ılımlı kategoride görünmesidir. Lakin bunların Amerikan kriterlerine göre ılımlı oldukları da bir gerçektir. Böyle Batı söyleminin parçası haline gelmiş hocalar varken ufukta darbe tamtamları eksik olmaz.

*http://studies.aljazeera.net/ar/reports/2014/09/201492585432491569.html

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN