Arama

Mustafa Özcan
Temmuz 21, 2017
Beydak ile Bayrak

Beydak ile bayrak kelimesi cinaslı yani ortak sesli ve ortak kalıplı kelimeler kümesi ve grubundandır. Bununla birlikte birisi idealizmi diğeri ise tersini çağrıştırır. Bayrak bildiğimiz bayraktır ve çoğul olarak da beyarik kalıbı kullanılır. Beydak ise satrançta piyon anlamına gelir ve günlük dilde de satılık ruhlu insanlar ve ihanet figürleri için kullanılır. Beyadik çoğul kalıbıdır.

Her iki kelime de sembolizm yüklüdür ve günümüzde iki kampa işaret etmektedir. Bazen kamp anlamında Araplar fustat/fustateyn kavramını kullanırlar. Beydak ile bayrak kelimeleri daha açık bir surette iki kampı tasvir etmektedir. Bu iki kamp ihanet ve sadakat kampı olarak da okunabilir. Mankurtlaşan aydınlara veya yönetici tiplerine 'beyadik' yani piyon ve piyonlar denmektedir.

Ünlü siyasetçi Kamran İnan vefatından önce 'Haini en bol olan ülke Türkiye' diyerek dikkatleri üzerine çekmişti. Türkiye'den bakınca öyle görünebilir. Bu tespitte kuşku olduğunu zannetmiyorum. Lakin Arap dünyasının da bizden kalır yanı yoktur. Katar kriziyle birlikte sefaletin dibini gördük. Mescid-i Aksa ile ilgili gelişmeler karşısında da beyadik kampının zayıf refleksine tanık olduk. Bu kamp İsrail'in Mescid-i Aksa üzerinde 'egemenlik hakkını' kanıksamış bulunuyor. Bunu kanıksama Filistinlileri potansiyel ve fiili olarak terörist kategorisine sokmayı da beraberinde getirir. Nitekim öyle de olmaktadır. 22 Arap ülkesi içinde Katar gibi birkaç ülke dışında neredeyse Filistinlilere yar olan bir ülke yoktur. Muhammed Dahlan gibi içte ve dışta kimi Filistinliler de dahil olmak üzere Filistin davasını satmayan kalmamıştır. Bu itibarla, Kamran İnan'ın sözlerini güncelleyerek bölge üzerine de uyarlayabilir ve genelleştirebiliriz: Haini en çok olan bölge Ortadoğu'dur. Zira modern tarihi ihanetle yoğrulmuş, karılmıştır. İhanet ancak ihanet doğurur. Bu durum Hazreti Nuh'un dilinden şöyle ifade edilmektedir: "Sen onları bırakacak olursan, senin kullarını şaşırtıp saptırırlar ve onlar, kötülükte sınırı aşan inkarcıdan başkasını doğurmazlar./Nuh:27"

*

İhanetin kökü ve dibi neden bizde peki? Kendi değerlerimizden uzaklaşmamızdan ve başkalarının değerleriyle bütünleşmemizden dolayıdır. Buna Batılılar akkulturasyon/ öteki kültürle kültürlenme diyorlar. Akkulturasyon çığırına basamak olarak Katolik Kilisesi öteki kültürlere sızmayı inkulturasyon adıyla doktrin ve yöntem haline getirmiştir. Bu çerçevede kitleler hissetmeden başkalaşıyor, öteki kültürlerin etkisinde kalıyor; kendilerine ve değerlerine yabancılaşıyorlar. Bu süreç, yabancılaşma ameliyesine tutulan insanları beyadik/piyon haline getiriyor. Ortada şahsiyet, kimlik kalmayınca bilginin kıymeti de kalmaz. Bilgiyi kıymetlendirecek ve tartacak olan mekanizma vicdandır. Vicdan da ahlaksızlık bataklığında sukut etmişse bilgiden de bir yarar sağlanamaz. Mankurtlaşma oranında ihanet de çoğalmakta ve artmaktadır. IŞİD'ı her ülkenin diğerinin üzerine boca etmesi hatta Trump'ın Obama'ya yaptığı gibi kimi liderlerin de ötekine yakar topu gibi atması örneğinde olduğu gibi; terör suçlaması veya kavramı üzerinden de Araplar ve bir bütün olarak İslam dünyası terbiye ve ehlileştirme sürecine sokuluyor. Terbiyecimiz ABD ile İsrail elinde tuttuğu galiz bir sopayı terör bahanesiyle bize karşı tutuyor.

Bu itibarla 1970'lerde nispeten diri ve canlı olan Arap ruhu gitmiş, çökmüş ve onun yerini mankurtlaşma vadisinde yetişen, türeyen ihanet zincirinin halkaları almıştır. Bugün beyadik zümresine veya kampına karşı bayrak kampını Filistin halkı temsil etmektedir. Arap rejimleri milletlerine değil sadece kurulma ve kurdurulma amaçlarına hizmet ediyorlar. Yoksa Arap Baharına ve halkın iradesinin öne çıkmasına, temsiline imkan verirlerdi. Aksa'nın çağrısına kulak verir, ona sahip çıkarlardı. Muhammed Behiy'in 'İlmaniye' kitabında değindiği gibi sömürgecilerle işbirliği sayesinde Osmanlı sonrasında post kapan işlevsel Arap rejimleri Arapları ve Müslümanları içeriden vurmuş ve birbirinden koparmışlardır. Mescid-i Aksa ve Kudüs gibi ortak davaları ise yüzüstü bırakmışlar, nadasa terk etmişlerdir.

*

Tam da Üstat Necip Fazıl Kısakürek'in dediği gibi bir durumla karşı karşıyayız: Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!.. Kurulu rejimlerden fayda olmadığı için yine iş başa düştü.

UNESCO'da Arapların yapacağını Marksist Küba yapıyor. İsrail temsilcisi 'ne sihirdir ne keramet el çabukluğu marifet' tekerlemesine uygun olarak toplantıda hazır bulunanları Holokost kurbanları adına saygı duruşuna davet ederken mukabilinde Küba temsilcisi de İsrail'in Filistinli kurbanları için salondaki temsilcileri saygı duruşuna çağırmıştır. Araplar Filistinlilerin hakkını, mukaddesatı savunacakları yerde İsrail'e özür dileme kuyruğuna girmiş bulunuyorlar. Zımni veya alenen; Mescid-i Aksa'da İsrail'in yaptığını yasal, meşru Filistinlilerin yaptığını ise terör olarak yaftalıyorlar. Bu nedenle de yine iş başa, kitlelerin omzuna, himmetine düşmüştür. Bu açıdan Yusuf Kardavi bir kez daha kitleleri Aksa ile dayanışma çerçevesinde toptan silkelenmeye çağırıyor. Aksa ve Kudüs'ün halk kitleleri dışında bir sahibi bulunmuyor. Uğursuz denklemi kıracaksa ancak onlar kırabilir. Kudüs'ü kurtarmak İslam aleminin makus talihini yenmek ve kurtarmaktır. Bunun için bir yerlerden başlamak gerekiyor. Elbette halk ve kitleler zemininden. Arap rejimleriyle İsrail normalleşme yolunda işi pişirirken Filistin halkı Aksa üzerinden pişmiş aşlarına su katıyor.

Es-Sebil yazarı Hazım İyad'ın ardından Filistinli yazar ve araştırmacı Salih en Naami de Aksa meselesinden dolayı ümmetin kaderinin Filistinlilerin elinde toplandığına inanmaktadır. Sadece davalarının seyri değil aynı zamanda Müslümanların ortak geleceğinin seyri de Filistin halkının kararlılığına, uyarlılığına bağlı bulunmaktadır. Bayrağı kaparak sönmüş meşaleyi yeniden o yakabilir. Kısaca beyadik kanadına veya ihanet şebekesine karşı tek umut ve emel meşalesini Filistinliler taşımaktadır. Beydak kampına karşı izzet ve onur bayrağı Filistinlilerin elinde dalgalanıyor. Bu hem Aksa'yı kurtaracak hem de ölü toprağı altındaki körelen umutları yeşertecek ve diriltecektir. Arap rejimleri, AB ve ABD'ye 'bağlanan' umutlar kesilmişse bunun yeşerme yeri, adresi halkın sinesidir. İslam dünyasının kalanı ile iletişim köprüleri kurulmalı ve enerjileri, yardımları ve katkıları seferber edilmelidir. Arapların ifadesiyle el hatbu celel. Sıkıntı büyük, durum ciddi…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN