Arama

Mustafa Özcan
Temmuz 7, 2017
Kuzenlerin Yeni Çevreleme Politikası

Soğuk Savaş döneminde birden fazla çevreleme politikası yürürlüğe konmuştur. Küresel olanı vardır, bölgesel olanı vardır. Bu yazıda bölgesel çevreleme politikasından bahsedeceğiz. Küresel olanı ise SSCB'ye karşı uygulanan ve siyasi literatüre 'containment policy' olarak geçen politikadır. İslam dünyasını SSCB'ye karşı ayartma politikası olan Yeşil Kuşak Politikası da bu politikanın mütemmimlerindendir. Buna özümseme ve kuşatma politikası da denebilir. Daha sonra İran ve Irak'a karşı Bill Clinton tarafından çifte kapsama anlamına gelen 'Dual containment policy/Çifte Kıskaç politikası' uygulanmış ve bu politika İkinci Bush döneminde Irak'ın işgaliyle sonuçlanmıştır. Bölgesel anlamda kapsama veya çevreleme politikasını ise İsrail planlamış ve uygulamıştır. 1950'li yıllarda Türkiye, İsrail ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. İsrail'in bölgede Arap olmayan aktörlerle ikili ilişkilerini geliştirme ve çeşitlendirme politikası İsrail Başbakanı Ben-Gurion tarafından "Çevreleme Politikası" adı ile formüle edilen bir stratejiye dönüşmüş; bu süreçte Türkiye, İsrail, Etiyopya ve İran'ın yer aldığı bir Çevresel Pakt oluşturulmaya çalışılmıştır. Kısaca bu politika, çevredeki Arapları Arap olmayan ülkelerle kıskaca alma ve bir nevi kuşatma politikasıdır. Bunun ayakları zamanla çökmüştür. Etiyopya Marksist bir rejimle tanışmış, kendisini bu paktın dışında bulmuştur. Etiyopya'nın yerini Eritre ile ikame etme ve doldurma arayışları da istenildiği oranda tam verimli olmamıştır.

*

Çevreleme politikasının ayaklarından veya halkalarından olan Şah rejimi de devrimle birlikte çökmüştür. Türkiye İsrail ilişkileri de inişli çıkışlı olmuş ve sivil iktidarlar İsrail'le ilişkileri sürdürseler de karşı ağırlık olan Araplarla ilişkileri ihmal etmemeye, geliştirmeye özen göstermişlerdir. İsrail ile ilişkiler zoraki zeminde ve Amerikan baskılarıyla sürdürülebilmiştir.

Katar kriziyle birlikte ayakları oluşmaya başlayan yeni bir çevreleme politikasıyla karşı karşıyayız. Buna da çifte çevreleme politikası veya kuzenlerin yeni çevreleme politikası diyebiliriz. Kuzenlerden maksat, Hazreti İshak ile Hazreti İsmail'in torunları yani Araplar ile Yahudiler! Carter Camp David barış sürecinde Araplar ve Yahudileri kuzenler olarak anmıştır. Esasen yeni Ortadoğu'nun kuruluşunda Şerif Hüseyin ile çocukları, Kral Abdulaziz ile çocukları müteakip aşamada kurulacak olan İsrail'in varlığını içlerine sindireceklerine dair peşinen İngilizlere söz vermişlerdir. Şerif Hüseyin'in çocukları Yahudileri yeğenler ve kuzenler olarak selamlamışlardır. Onlara göre Osmanlılara veya bölge dışı aktörlere karşı Yahudiler veya doğmakta olan İsrail devleti, en azından potansiyel ortak konumundaydı. Şimdi bu ortaklık kuvveden fiile çıkıyor. Şimdi artık bu örtülü politika veya anlayış yüzeye, siyasi sahneye çıkıyor. Dünün düşman kategorisindekiler bugünün ortakları haline geliyor! Ben Gurion'un çevreleme politikası bugün yön değiştirerek devam ediyor. Bu yeni çevrelemede İsrail ile birlikte Körfez Arapları çekirdeği temsil ediyor. Bu çekirdeği korumak için de BAE-Suudi Arabistan ekseni İsrail ile birlikte Kürtlerle eski ortak halkaları çevrelemeyi planlıyor. Barzani, PKK gibi yapılar buna dünden razı. PKK emperyalizm mavallarıyla tabanını efsunlarken, büyülerken Suriye ve Irak'ta Washington ile nasıl ortak haline geldiklerini gördük! ABD kendileriyle iş tutarsa ortak başkalarıyla iş tutarsa emperyalist!

*

İsrail'in Barzani veya Kuzey Iraklı Kürtler kadar PKK'ya ilgisi de canlı. Fırsatını buldukça bunu sergilemekten de kaçınmıyor. Yaşar Kaya gibilerle geçmişte temas hattı aramıştır.

Beklendiği gibi Musul'un IŞİD mensuplarından temizlenmesinden sonra Kuzey Irak Kürt Yönetimi bağımsızlık için düğmeye basmış ve süreci başlatmıştır. Mükteseplerini muhafaza hatta Musul üzerinden artırma arayışındadır. Buna en çok sevinen ülke kuşkusuz İsrail'dir. İsrail zaten bu hususta çalmadan oynuyor. Netenyahu, 'Bayan Hitler' olarak anılan Adalet Bakanı Ayelet Shaked doğmamış çocuğa don dikmek kabilinden olsa gerek bağımsız Kürdistan'ı kurulmadan önce selamlamışlardır. Begin-Sedat Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden Dr. Edy Cohen 100 yıllık Kürt rüyasının tahakkuk ve gerçekleşme safhasına girdiğini söyleyerek coşkusunu Kürtlerin coşkusuna armağan etmiştir. Kürdistan kurulduktan sonra bekası için de İsrail'in bu bölgede -Amerikan üslerine paralel olarak- askeri üs kurması gerektiğini söylemiştir. Edy Cohen'in dikkat çekici ifadelerinden birisi de Birinci Dünya Savaşının akabinde Kürt devletinin Mustafa Kemal'in hatırına kurulmadığını söylemesidir. Bu da dakik bir ifade olmayıp, basbayağı bir ideolojik kandırmacadır. Söz konusu olan Mustafa Kemal'in hatırı değil, başka ince hesaplar olmalıdır.

Pekala! Bunu Irak sınırları içinde deneyebilirlerdi. 1947 yılında Mahabad Cumhuriyeti deneyimi de çökmüştür. Ardından 1975 yılında Şattu'l Arap su yolu üzerine varılan Cezayir anlaşması üzerine Molla Barzani lehindeki İran, ABD ve İsrail desteği çökmüştür. Mahabad deneyiminden 70 yıl sonra İran'ı denklem haricine çıkarırsak Mesut Barzani'yi yeni bağımsızlık teşebbüsünde, sürecinde aynı aktörler, aynı eksen desteklemektedir. Suudi Arabistan'ı İran'ın yerine ikame edersek ABD ile İsrail gergefinde tablo tamamlanıyor.

Edy Cohen'in 'İsrail'in bağımsız Kürdistan'a ihtiyacı var' başlıklı makalesi nisyan perdesindeki gerçekleri perde önüne taşıyor. Makalede şöyle bir ibare var: "Son zamanlarda Suudi Arabistan'dan Kürdistan'a beklenmedik bir destek geldi. Bu destek Katar'a arka çıkan Türkiye'den alınan bir intikam olabilir." Esasında bu yaklaşım veya yeni çevreleme politikası Arap-İsrail ortak yapımı. Enver Aşki denilen Suudi Arabistanlı emekli general İsrail-Suudi Arabistan hattında hummalı bir faaliyet yürütüyor. Bu çabaları İsrail üzerinden Suudi Arabistan'ın bekasını sağlamaya matuf. Bu arada İran ve Türkiye'ye karşı İsrail'le birlikte yeni bir çevreleme politikasından söz ediyor. Daha doğrusu bu aşamada kurguluyorlar. Ben Gurion'un kadim politikasını Arap politikası olarak güncelliyorlar. İsrail'e yaptığı gizli ve açık ziyaretlerden sonraki konuşmalarında Türkiye'nin zapt edilmesi, dizginlenmesi için Suriye'nin bölünmesi gerektiğini savunuyor. Etiyopya ile ittifak ilişkilerinin kurulmasını teklif ediyor. Bu yönde biraz Katar'a meyleden Fas karşısında Sahra sorununu gündeme getiriyorlar. Bu politikada da saf değiştiriyorlar. Mısır'la iş tutarken diğer yandan da Mısır'ı da Etiyopya ile markaja alıyorlar. Herkesi birbiriyle dengeleme politikası güdüyorlar.

Kısaca Carter'ın deyimiyle kuzenler (bir kısım Arap ve-Yahudiler) yeni ortaklarla Türkiye gibi ülkelerin başına çorap örmeye kalkışıyorlar. Kürtlerle, Yahudilerle ve Habeşlilerle diğer Arapları ve Müslümanları çevrelemeye ve kuşatmaya çalışıyorlar. Enver Aşki Türkiye'nin dizginlenmesi için Suriye'nin parçalanmasını yeğlerken Moskova'da Putin'in önünde Muhammed Bin Selman Suriye'ye aynı pencereden baktıklarını söylemiştir. Nasıl oluyorsa Suriye'ye hem İsrail hem de Rus penceresinden bakabiliyorlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN