Arama

Prof. Dr. Murat Şimşek
Kasım 22, 2020
İslamofobi (III): Düşmanlığı körükleyenler
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Her ne zaman (Yahudiler) bir savaş ateşi yaksalar, Allah onu söndürür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez. (Maide, 5/64).

İslamofobi ayrıca akademik sahada kurgulanıp kışkırtılmaktadır. Halihazırda dünyadaki olumsuz İslam algısında imaj üreten ve meşruiyet alanı kazandıranlar arasında Yahudi asıllı Bernard Lewis, Daniel Pipes, Martin Kramer ve Stave Emerson gibi yazarlar sayılabilir. Bunlar ve takipçileri, ötekileştirici ve tehdit algısına dayalı bir İslam ve Müslüman tablosu çizmektedirler. Teorisini Samuel Huntington'un kurduğu, "medeniyetler çatışması" kavramını ilk defa 1990 yılında makalesinde ("The Roots of Muslim Rage") kullanan Bernard Lewis, Amerika'ya karşı dünyada yükselen Müslüman öfkesinin köklü bir değer ve medeniyet çatışmasından kaynaklandığını ileri sürer. Lewis, İslam'ı aynı anda hem Yahudi-Hıristiyan hem de seküler Batı'nın tarihî ve modern ötekisi olarak konumlandırmaktadır. Sorunun kökenlerini İslam'ın temel dini-hukukî öğretilerinin çatışmacı bir dünya öngörmesine dayandırmıştır.

Bu iddialarıyla Lewis, İslam'ı yayılmacı bir dine ve militarist bir ideolojiye indirgemeye çalışmaktadır. Bu tür yaklaşımların günümüze ilişkin ideolojik amaçlara hizmet ettiği unutulmamalıdır. Örneğin Lewis'in, dâru'l-İslâm - dâru'l-harb çatışmasından bahsederken, iki ülkenin barış içinde yaşamasını öngören dâru's-sulh ve dâru'l-ahd gibi kavramları geçiştirmesi, zimmî hukukunun İslam topraklarında yaşayan gayr-i müslimlere sağladığı hak ve imkanlardan hemen hiç bahsetmemesi yanlı ideolojik bakışını göstermektedir. Ayrıca onun, kilisenin dünya hakimiyeti idealine de hiç değinmemesi ilginçtir.

İslam'ın terörle anılması ciddi akademik dergilerde bile rastlanan bir durum haline gelmiştir. İtalyan gazeteci Orianna Fallaci, çok kültürlülük ve bir arada yaşama gibi sloganların Avrupa'ya zarar getirdiğini iddia ederek, Müslümanlara karşı öfkesini Öfke ve Gurur adlı kitabında sert bir şekilde açığa vurmuştur. Yine Kültürümüzün İslamlaşmasına Karşı (1997) adlı kitabın yazarı Hollandalı Pim Fortuyn da ırkçı söylemini ilerleterek, kanunlar elverse tek bir Müslümanın dahi Hollanda'ya girmesine izin vermeyeceğini söylemiştir. ABD'nin etkin medyatik vaizlerinden Evangelist rahip Jerry Falwell'in, TV kanalları, radyo, internet ve kilise vaazlarında İslam'ı ve İslami değerleri şiddet ve terörle iç içe gösterme girişimini sadece marjinal tek örnek olarak görmek mümkün değildir. Nitekim o da ortaçağdan miras aldığı İslam karşıtı geleneksel Hıristiyan tutumuna bağlı kalarak Hz. Peygamber'in (s.a.v.) şahsı üzerinden İslam'a ve Müslümanlara hakaret yolunu seçmiştir.

Falwell de diğer fikirdaşları gibi İslam karşıtı propagandasını Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sağlığında bizzat savaşlara katılması iddiası üzerinden yapar. Dolayısıyla art niyetin yanı sıra peygamberlik ile komutanlığın aynı kişide bir arada bulunamayacağı ön fikri bunda etkili olmuştur. Özellikle Avrupa ve ABD'de çeşitli din adamları, hitap ettikleri cemaatlerini orta çağ İslam karşıtı nefret duygularıyla harekete geçirmeye çalışmakta, bazı oluşumlar da –özellikle medya- İslam ve Müslüman karşıtı kamuoyu oluşturma ya da var olan kamuoyunu harekete geçirme girişimi içerisindedir.

Orta çağlarda İslam'ı dinî ve teolojik gerekçelerle bir öteki haline getiren Hristiyan Avrupa medeniyeti, modern dönemde aynı şeyi din dışı ve seküler argümanlar kullanarak yapmaktadır. Aynı şekilde doğu da Batı'yı bugün kendisinin tarihine, coğrafyasına, doğal kaynaklarına, giyim kuşamına, siyasi yönetimine müdahale eden bir öteki olarak algılamaktadır. İslam-Batı ilişkileri, 11 Eylül saldırısından çoğulculuk tartışmalarına, Danimarka karikatür krizinden Hollywood filmlerine, kadın ve insan haklarından misyonerlik faaliyetlerine, Avrupa ve Amerika'da yaşayan Müslüman azınlıklardan orta doğu siyasetine kadar pek çok konunun yer aldığı en temel sorunlardan biridir. Batı'nın İslam algısı Batı'da üretilen imajların kıskacından kurtulamamaktadır.

Batı'da İslam algısının oluşmasında medya mensupları, akademisyenler, uzmanlar, gözlemciler, araştırma kurumları, lobi şirketleri, film yapımcıları, edebiyatçılar ve siyasetçiler gibi son derece karmaşık bir aktörler ağının tesiri bulunmaktadır. Mesela bugün İslam denince insanların zihninde Mekke, namaz kılan insanlar, intihar saldırıları, sarıklı ve eli silahlı kişiler, örtülü kadınlar vs. belli imgeler oluşmaktadır. Batı dendiğinde ise gelişmiş ve kalabalık şehirler, teknoloji, askeri müdahaleler, müzik klipleri, kiliseler, ailenin çöküşü vb. imgeler zihinlerde canlanmaktadır. Algıları etkileyen bu kurum ve birimler belli zaman sonra yalan ve sahte yollarla ürettikleri imajlara kendileri de inanmaya başlamakta hatta imajlar hakikatin yerini almaktadır. Sonuç itibariyle İslam ve Batı arasında bir imajlar savaşı ortaya çıkmaktadır. Batı'nın böyle davranmasının şuuraltı sebeplerinden biri kendi kültürleri dışındaki -İslam dahil- bütün medeniyetleri, medenileştirilmeye muhtaç, dolayısıyla sömürülmeyi hak eden ilkel toplumlar olarak görmeleridir.

Halbuki İslam, milletleri kültür formlarını tanımak ve fakat kendisi onların üstünde yeni bir boyut olarak ortaya çıkmak suretiyle çok kültürlü bir arada yaşama tecrübesini başarmıştır. Hristiyanlığın idealist öğretisi, teori ile pratik arasındaki tezat sebebiyle toplumun siyasi modelleriyle gerginliğe yol açmış, kilisenin ruhları terbiye ettiği, devletin ise bedene hâkim olduğu–yani tanrının hakkı tanrıya, Sezar'ın hakkı Sezar'a- formülü ise bu çatışmayı çözememiştir. Klasik İslam medeniyeti kendi dışındaki din ve kültürleri kucaklayıcı esnekliğe sahip bir dünya görüşü ortaya koymuştur. Şu an Batı'nın üzerinde tartışıp, kabul etmekten çekindiği çok kültürlülüğü tarihi bir tecrübe olarak İslam medeniyeti uygulamıştır. Yayılışı esnasında İslam'ı kabul eden faklı etnik ve kültüre sahip milletlere karşı "dinle ve ortak iyiyle çatışmadığı sürece bütün kültür formları mubahtır" prensibini takip ederek dışlamaksızın ve ötekileştirmeksizin ortak bir medeniyet kurmayı başarmıştır.

İslam İşbirliği Teşkilatı İslamofobi konusunda raporlar hazırlayarak İslamofobinin sebepleri, çeşitleri, örnekleri ve en önemlisi de uluslararası alanda çözüm yolları önermektedir. Bünyesinde kurduğu İslamofobi Gözlemevi (merkezi) ile dünyada bu konudaki gelişmeleri raporlamaktadır.

Prof. Dr. Murat Şimşek

Kaynaklar

https://www.oic-oci.org/topic/?t_id=24840&ref=15181&lan=ar

https://www.oic-oci.org/upload/islamophobia/2019/12th_islamophobia_annual_report_2019_ar.pdf

https://www.oic-oci.org/page/?p_id=201&p_ref=61&lan=ar

https://www.oic-oci.org/upload/islamophobia/2015/ar/reports/8th_Ob_Rep_Islamophobia_Final-AR.pdf

Ali İzzetbegoviç, Doğu ve Batı Arasında İslam, Nehir yy., İstanbul 2010.

İbrahim Kalın, İslam ve Batı, İSAM Yayınları, İstanbul 2008.

Kadir Canatan, "Hollanda'da Ant-i İslamist Bir Hareketin Anatomisi: Pim Fortuyn Hareketi", Batı Dünyasında İslamofobi ve Ant-i İslamizm içinde (ed.: Kadir Canatan, Özcan Hıdır), s. 435-460, Eskiyeni Yayınları, Ankara 2007.

Mahmut Aydın, "Evanjelik Hıristiyanlığın Misyon Yöntemleri ve Türkiye'deki Yansımaları", Dinler Tarihçileri Gözüyle Türkiye'de Misyonerlik Sempozyumu, Ankara 2005, s. 49-67.

Şinasi Gündüz, Küresel Sorunlar ve Din, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2010.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN