Arama

İsmail Güleç
Nisan 23, 2019
Kaç tane Şeyh Bedreddin var?

Ahmet Güner Sayar'ı öğrencilik yıllarımdan beri tanır ve bilirim. Her ne kadar farklı bir fakültede hoca olsa da Enderun'da kendisinden birçok şey dinlemiş ve öğrenmiştik. Sabri Ülgener ve Süheyl Ünver hakkında yazılmış en kapsamlı ve kuşatıcı biyografiler sanırım Hoca'ya ait. Bu sefer de aynı titizlikle Şeyh Bedreddin hakkında en kapsamlı biyografilerden birini kaleme aldı.

Öyküsü olan kitapları daha sahici bulurum. Bu kitabın da bir öyküsü var. Sayar Hoca'nın Fatih'teki evlerinin bir arka sokağının adı Bedreddin Simavi Sokağı ve bu sokaktan yıllarca sokağa ismini veren zatı düşünmeden geçmiş. Kendisine Varidat şerhini bizzat belirterek miras bırakan dedesi ve mensubu bulunduğu muhit için oldukça önemli ve değerli olan Şeyh'in nasıl biri olduğunu anlaması ise çok sonraki yıllarda olacaktır. Dedesinden sadece kitap tevarüs etmemiş, Bedreddin'e karşı muhabbeti de geçmiş. Bu kitap bu haliyle müşfik ve hoca bir dedeye karşı yerine geç de olsa getirilen bir teşekkür. Çocukluğundan kalan hatıraların onu olgun yaşlarında çıkacağı yolculukta arkadaşlık ve rehberlik yaptığını görüyoruz. Hoca'nın Şeyh Bedreddin ile arasında bir duygusal bağ olduğunu görmek ve söylemek de mümkün. Bu bağ kimi yorumlarında Hoca'yı öznel davranmaya sevk etmiş olabileceğini düşünmedim değil.

Kitabı okumak benim için iki bakımdan kolay olmadı. İlki neredeyse metin kadar yer tutan dipnotlar ve sıkça yapılan alıntılar. Dipnotlar o kadar çok ki onlardan rahat ikinci bir kitap daha çıkar. Dipnotlarda verilen bilgilerden Hoca'nın hem müktesebatı hem de nasıl çalıştığı hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Kimi kaynaklara yaptığı yer yer yaptığı eleştiriler ve mühim zevattan naklettiği hatıralar dikkat çekici ve önemli. Ancak bir önsözde bu kadar dipnot olur mu, bilmiyorum. Ayrıca önsöz sonuç bölümü gibi yazılmış geldi bana.

İslam Ansiklopedisi'nde Şeyh Bedreddin maddesini okuyan biri ile Hoca'nın kitabını okuyan birinin öğrendiği Şeyh Bedreddin aynı kişi olamaz. Hoca'ya göre Şeyh Bedreddin hakkında resmi görüşler var ve bunların büyük bir kısmı doğru değil. Neredeyse literatürde Şeyh Bedreddin hakkındaki makale ve kitapların hepsini gören Ahmet Güner Sayar, Şeyh Bedreddin hakkındaki iddiaları özetledikten sonra kendisine yakın bulduğu görüşlere işaret etmiş ve yorumlamış. Buna rağmen birçok araştırmacı gibi konunun tarafsız bir gözle yeniden değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Kitapta üzerinde baba basa durulan üç konu Şeyh'in mutasavvıflığı, fakihliği ve devlet idaresine dair eleştirel yaklaşımı. Eleştiriler iki konuda temerküz ediyor. İlki sultanın seçimi, diğeri toprak rejimi ve tımar sistemi. Kitabın ana gövdesini Şeyh Bedreddin'in bu konudaki görüşleri ve izahı oluşturuyor diyebiliriz.

Şeyh Bedreddin'in Osmanlıların getirdiği sisteme yönelttiği eleştirileri

Ahmet Güner Sayar Hoca, Şeyh Bedreddin'in Osmanlı devlet idaresine getirdiği birtakım eleştirileri gerekçeleriyle birlikte açıklar. Doğrusu bu eleştirilerinde de Şeyh Bedreddin'i haklı bulduğunu ihsas ettirir.

Osmanlılarda birey gelişmiyordu

Hoca'ya göre Allah'ın bireyi yani kulu ile Osmanlının istediği birey aynı değildi ve birbiriyle çatışma halindeydi. Allah insana birey olmayı teklif eder ve bunun için de Kuran'a uyulmalıdır. Kuran'a uyan birey yeri geldiğinde itiraz etmelidir. Osmanlı idaresi ise bireyden "uslu ve uysal bendeler" olmasını ister. Bedreddin'in karşı çıktığı tablo budur ve o insanların Hakk'ın bireyleri olmasını ister. Böylece düşünen bir toplum teşekkül edebilecektir. Bireyler önce insan-Allah ilişkilerini bir çözüme ulaştıracak. İnsan-insan ilişkilerinde ise adaletle ve infakla muamelede bulunacaklar. Nizam-ı alemi ancak hür düşünceli insanlardan müteşekkil toplumlar tesis edebilirler.

Bir diğer eleştiri konusu Osmanlı tebaasının seçme ve seçilme hakkına sahip olmamasıdır. Şeyh Bedreddin ise seçme ve seçilme olmasını istemektedir.

Ekonomik düzlemde ise tartışma özel mülkiyet meselesinde odaklanmaktadır. Toprakta özel mülkiyetin ve serbest piyasa ekonomisinin olmayışı ona göre asırlar boyunca süren karmaşanın sebebiydi. Sayar'a göre kavga da buradan çıkar. Şeyh insanı merkeze koyar ve her şeyin ona göre tanzim edilmesini ister.

Herkesin Bedreddin'i farklı

Kitapta anlatılanlardan anladığımız kadarı ile üç Bedreddin var: Biri dedesinin tabiriyle 'merdûd ehlullah' olan Bedreddin. Biri fakih Bedreddin ve biri de devlet adamı ve siyasetçi Bedreddin.

Aziz Bedreddin

İbn Arabi, Konevi yolunu izleyen bir aziz, bir mutasavvıf olan Bedreddin aynı zamanda bir Rumî. Ancak Sayar Hoca'nın Rumîliğe yüklediği anlam biraz daha farklı. Ona göre Rumî Anadolulu olmanın yanı sıra Ekberi ekole bağlı olarak Rum suresinin hakikatine bağlı yorumlayan demek. İbn Arabi Rumi değildir ama Konevi ve Davud-ı Kayseri Rumidir. Şems Türktür ama Rumi değildir ama Mevlâna Rumidir. Kısaca Rûmî Anadoluyu vatan edinen Müslüman Türk'ün adıdır.

Taşköprüzade, Hoca Sadeddin Efendi ve Gelibolulu Mustafa Ali, İsmail Hakkı Bursevî Şeyh Bedreddin'i insan-ı kamil olarak değerlendirenlerden. Ancak Sayar Hoca, Şeyh'in merdud ehlullah olduğunu söyledikten sonra konu üzerinde durmaması dikkat çekici. Aslında dedesi her şeyi bu tabir ile özetlemiş. Ehlullahtandı, yapmaması gereken işlere kalkıştı ve cezalandırıldı. Bu tek başına Sayar Hoca'nın öne sürdüğü birçok görüşü olumsuzluyor.

Fakih Bedreddin

İkinci Bedreddin ise Kuran ve asr-ı saadet uygulamalarını kendisine rehber edinmiş, büyük bir İslam hukukçusu, Kuran'a sıkı sıkıya bağlı bir müfessir, norm kurucu bir fakih, bir müctehid... Sayar Hoca onu diğer fakihlerden tasavvuftan beslenmek noktasında farklılaştığını, maalesef bu konu üzerinde yeterince durulmadığını söyler. O, İbn Arabi ve Konevi ekolünü takip eden bir fakihtir. Sayar'a göre Şeyh Bedreddin devrin bozukluklarını bilen, onlara inceden inceye çözümler bulmaya çalışan, düşünen ve düşündüklerini aksiyona geçirmeye çalışan büyük bir alim ve fakihti. Çünkü ona göre İslami kuralların uygulanmasında kimi sıkıntılar vardı.

Şeyh Bedreddin'i devrinde rahatsız eden iki konu var. İlki kadıların hukuku menfaatleri için kullanmaları, Hanefi hukukuna ters düşen kararları onaylamaları. İkincisi ise fakihlerin kamusal alana dair düzenlemelerde siyasilerin işlerine gelecek şekilde Kuran ve sünnetten uzak fetva vermeleri yani örfü şeriatın önüne geçirmeleri. Bunu söylerken örnek verilmemesi ve tüm kadıların töhmet altında bırakılması kanaatimizce sorunlu bir alan gibi duruyor.

Siyasetçi Bedreddin

Üçüncü Bedreddin bir siyasi figür olan Kazesker Bedreddin'dir. Tartışmalar da en çok onun bu yönü ile ilgilidir. Hatta fakihliğini ve tasavvuf anlayışını eleştirenler eleştirilerini onu siyasi kişiliği ile ilişkilendirmekte. Üst düzey bir bürokrat olan Şeyh, siyasi olaylara karışmış olmasaydı muhtemelen onun varlığından ancak sınırlı bir araştırmacı zümresi haberdar olacaktı.

Sayar, Şeyh Bedreddin hakkında yazılanları olumlu ve olumsuz olarak hepsini sıralarken haksızlık yapıldığını düşündüklerine yorumlarıyla karşı çıkıyor.

Şeyh Bedreddin'in sisteme yönelttiği iki eleştiri

Şeyh Bedreddin'in ideal devleti, ütopyası şu: İnsana ahlaki bir meslek ve manevi bir sistem kazandırmak, ekonomi tarıma dayalı olduğu için toprak hukukunda yapılacak düzenlemelerle adil bir iktisat nizamı tesis etmek.

Kitaptan anladığım kadarı ile Bedreddin'in Kuran'a ve İslam'a uygun olmadığını düşündüğü iki konu var. Biri saltanatın babadan oğula geçmesi, diğeri de devlet arazisi sistemi olan tımar sistemi ile getirilen büyük toprakların işletmelerinin asker yetiştirmek karşılığında ağalara verilerek köylülerin özel mülkiyet edinmelerini engellemek, mülkiyet hakkını çiğnemek.

Şeyh Bedreddin, Emevilerle ile başlayan saltanatı meşrulaştıran ulemadan olmak istemediği gibi bunun Kurani olmadığını söylüyordu. O, Ebu Hanife'nin seçimle işbaşına gelecek halifeden yana olduğunu söyler ve ona göre raşid halifeler devrinde olduğu gibi seçimle belirlenmelidir.

Ahmet Güner Sayar'a göre Şeyh Bedreddin'in iktisat anlayışı İslami iktisat anlayışında kıl payı kadar sapma göstermemektedir. Şeyh Bedreddin'in kabul ettiği doktrin Hanefi fıkhının iktisadî hükümler içeren fetvalarında özel mülkiyetin korunmasının kabulü bunun yanında özel mülk dışındaki müşterek mülkiyet alanlarının da sınırlarının belirlenmiş olması idi. Çünkü mevcut toprak rejimi tiran ve ayanlar üretiyordu. Mehmet Çelebi de sırtını bu tür tımar ve zeamete sahiplerine dayadığı için kazandı. Onun mevcut Osmanlı toprak düzenini onaylaması mümkün değildi. Ona göre birey özel mülkiyete sahip olmalıydı. Bunları da İbn Arabi tasavvufu ile Ebu Hanife fıkhına dayandıracaktı. Şeriatı olduğu gibi taviz vermeden yorumlanması gerektiğini düşünen Şeyh Bedreddin nizam-ı alem için şeriatı daha liberal uygulayan ve taviz veren rüsum ulemasını eleştiriyordu. Kalkışmasının nedeni de buydu. Günümüzde Bedreddin'i göklere çıkartanların şeriat hakkındaki görüşlerini düşününce insan tebessüm etmekten kendini alamıyor.

Biri siyasi diğeri ekonomik bu iki can alıcı konunun o dönemde ne Doğu'da ne Batı'da uygulanabilir olması mümkün görünmüyordu. Bu yönüyle de biraz ütopik bulduğumu söyleyebilirim.

Kominist ve sosyalist değildi.

Ahmet Güner Sayar, Şeyh Bedreddin'in ehl-i sünnetin dışına hiç çıkmadığını, Kuran ve sünnet ışığında hareket eden bir alim olduğunu, Şii ve batıni olmadığını söyler.

Bununla birlikte takipçilerinin Türkmenler ve Heterodoks gruplar arasından çıkması kaderin garip bir cilvesi olsa gerek. Şeyh'in Türkçe bir eserinin olmaması izaha muhtaç bir diğer konu.

Şeyh Bedreddin isyan etti mi?

Aşıkpaşazade-Uzunçarlılı çizgisindeki resmi tarihçilik Bedreddin'i isyan etmekle itham ediyor ve mahkum ediyor. Torunu Hafız Halil Efendi başta olmak üzere, Taşköprüzade, Solakzade, Seyyid Şerif Cürcânî, Şeyh Abdullah İlahi, Hoca Sadeddin, Gelibolulu Mustafa Ali, İsmail Hakkı Bursevi gibi önemli isimler Şeyh Bedreddin'in alim ve fazıl biri olduğunu yazmışlar. Dolayısıyla o bir asi ve baği değildir ve isyana kalkışmamıştır. İsyan onun bilgisi dışında gelişmiştir.

Sayar Hoca Börklüce'nin isyanı ile Şeyh Bedreddin'in bir ilgisi olmadığını ispat etmeye çalışır. Ona göre isyan Şeyh Bedreddin'inin bilgisi dışında gelişti ve Şeyh Bedreddin bir nevi kader kurbanı oldu. Kaçmak isterken bu sefer de Çelebi Mehmed'in düşmanlarının eline düştü ve onlar siyasetleri için Şeyh Bedreddin'i kullandılar. Ancak böyle düşünmeyen çok sayıda ciddi tarihçi var. Genel kabule göre Şeyh Bedreddin hırsının kurbanı oldu. Yapmaması gereken bir işe kalkıştı ve bedelini de canıyla ödedi.

Sayar Hoca, Börklüce Mustafa'nın hiçbir zaman Şeyh Bedreddin'in halifesi olmadığını ve isyana Şeyh'ten habersiz kalkıştığını söyler. Ama öte yandan Şeyh Bedreddin'in oğlunu ve torununu Börklüce Mustafa'ya emanet etmesi konusunda bir şey söylemez. Halifesi olup olmadığı konusunda bir şey diyemesek de bu olay Şeyh'in Börklüce'ye çok güvendiğini ve aralarında sıkı bir münasebet olduğunu gösteriyor. Devlet açısından bakıldığında bu yeterince sağlam bir delildir. Börklüce'nin halifesi olup olmadığı meselesi ise ona biat edecekleri ilgilendiren bir konudur.

Ahmet Güner Sayar'ı adeta iğneyle kuyu kazar gibi yüzlerce eseri tarayarak bir araya getirdiği bu kitabı için tebrik etmeliyiz. Onun iktisadi görüşlerinin özellikle tarihçiler, İslam hukukçuları ve iktisatçılar tarafından tartışılması gerektiği çok açık. Umarız hak ettiği ilgiyi bulur.

Yazıyı bir soru ile tamamlayalım. Acaba Musa Çelebi kazansaydı ve Şeyh Bedreddin'in görüşleri uygulama alanı bulsaydı Osmanlı Devleti 20. asrın başlarına kadar gelebilir miydi?

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN