Arama

Ekrem Demirli
Mart 7, 2022
Yapmamak Anlamında Salih Amel: ‘Ben Dahi Bile Yapıldım’
Sesli dinlemek için tıklayınız.

İnsan namaz kılarken gerçekte ne yapıyordur? Oruç tutarken ve hac yaparken veya zekat verirken gerçekte ne yapıyoruzdur? Bütün bu soruların doğru cevabı "bir şey yapmamak" olmalıdır: Namaz bir sebep-sonuç ilişkisi dahilinde bir ürün olarak ortaya çıkmadığı gibi onu kılan da 'iş yapmış' anlamında bir fiil icra etmez. Aynı şekilde insan bir sebep-sonuç dahilinde fiil icra edeceği tarzda, oruç tutmaz, hac yapmaz vs. Bütün ibadetler arasında zekat kısmen farklı düşünülebilir, çünkü zekatta en azından şeklen bir verme-alma eylemi vardır. Bu nedenle de insan 'zekat verdim, bir ibadeti yerine getirdim ve bir ibadeti oluşturdum' diyebileceği bir durum söz konusu olabilir. Bununla birlikte zekat da öteki ibadetlerden ayrılmaz.

Dedik ki insan müspet ve somut bir iş yapacak şekilde namaz kılmaz, oruç tutmaz ve hac yapmaz. Tam tersine ibadetler, bir şey yapmayarak meydana gelen selbi durumlardır. İnsan bunlarda eylemsizlik halindedir, daha önceki bir eylemi ve yönelimi bırakır, geri çekilir ve edilgenlikte sabit durur.

Eylemsizlik ve Müşahede

İbadet esnasında gerçekte ne yaptığımız hakkındaki en doğru söz, bir şey yapmıyor olmamızdır. İnsan namaz kılarken müspet bir iş yapmaz, oruç tutarken müspet bir iş yapmaz, hac yaparken müspet bir iş yapmaz; sonuçta bir ürün ortaya çıkmaz, taş üstüne taş koymuş olmaz. Bilakis yapılmış ve inşa edilmiş olanı terk ederek -hatta yıkarak- eylemsizliğe yönelir. Bu itibarla ibadet yapmak gerçekte eylemsizliğe doğru yönelmek ve durmaktır. İbadetlerin niçin emredildiğini anlayabilmek ve ibadet ile tefekkür ve marifet arasındaki irtibatı tesis edebilmek için dikkate almamız gereken en mühim husus budur. İbadetleri müspet yapıp-etmeler anlamında değil, eylemsizlik ve geri çekilmeler şeklinde düşünürsek ibadetleri marifet ve müşahede etmekle ilişkilendirmek mümkündür. Bu durumda Tanrı'nın ibadetleri bizden niçin istediğini fark edebileceğimiz gibi İmam Cafer'in sözünde geçen Tanrı'nın bizimle murat ettiği şeyle bağıntısını tespit edebiliriz.

Bu itibarla önce namazdan başlayalım: Namaz kılanı gözleyen bir insan için abdestle başlayan bir hazırlığın ardından namazın rükünlerinin yerine getirilmesiyle namaz bütünüyle şekli bir ibadet olabilir. Burada insan bir özne olarak yerleşir, bir ibadeti meydana getirir, bir ibadetin faili haline gelir. Bilhassa kıraat, kıbleye yönelmek gibi eylemleri hesaba katınca bu durum daha da somutlaşır. Bununla birlikte namaz bir eylem değil, bir durma , geri çekilme ve sakinleşmedir. Daha doğru bir anlatımla namaz süregelen eylemlerle bağı keserek hayattaki yönelimin aksi istikamette bir yerde durmaktır. Bu anlamıyla namaz durmak, hareketi kesmek, bağı koparmak, gidişatı durdurmak, istikameti değiştirmek ve huzurda beklemektir; sadece bu kadar: namaz durmak ve beklemektir! Namaz kılarken gerçekte üç yerde durur, üç yerde bekleriz, üç yerde görüldüğümüzü düşünür, üç yerde 'görür gibi' veya görmek ümidiyle bakarız: Ayakta dururuz, rükuda dururuz ve secdede durur bekleriz. O zaman namaz bizim için bir şey yapmak değil, durup beklemekten ibarettir. Namaz esnasında bir duruştan ötekine intikal anlamındaki hareketler bizi yanıltmaz; gerçekte sadece duruyor, hareketi kesiyor ve bekliyoruz.

Orucun durmak ve eylemsizlik olduğunu zaten biliyoruz: Müspet bir iş yaparak değil, doğal alışkanlığı ve ihtiyacın kendisini dayatmasını reddederek oruç tutarız. Bu yönüyle orucun kurucu unsuru açlık, yani yememek ve içmemek ile cinsellikten yüz çevirmektir. Bunlar insanın yapıp edegeldiği işi bırakmasıdır. Bunları hayatın doğal akışı kabul edersek oruç tutmak akışın dışına çıkarak doğadan uzaklaşmak, tabii olanın dışına çıkmak demektir. Oruç tutmanın anlamı tam olarak adet ve alışkanlığın bozulması, yani doğanın dışında durmak ve beklemektir. Niye duruyor ve neyi bekliyoruz? Namazda niye duruyor ve neyi bekliyorsak onu! Hacda niye duruyor ve neyi bekliyorsak onu bekleriz oruçta. Hac ise Arafat'ta vakfedir; belirli bir gün ve belirli bir mekanda durmak, ardından tavaf etmektir. Tavaf hareket gibi görünür, fakat onu hareketsizliğe doğru selbi bir eylem olarak düşünmek gerekir. Bu itibarla abdestle huzurda durmak ve beklemeye hazırlanan insan tavaf ile durmaya ve beklemeye hazırlanır.

Peki zekat için ne demek lazım? Hiç kuşkusuz öteki ibadetler için ne dediysek zekat hakkında da onu demek gerekir: zekat vermek, bir şey yapmak değil, yapageldiğimiz bir işi bırakarak durmak ve beklemek demektir. Doğamız gereği biriktirmeyi, toplamayı severiz, bunu bir ihtiyaç değil, zorunluluk sayarız. Zekat biriktirmeyi bırakmak, toplamaktan vaz geçerek avuçlarımızı kısmen -emredilen miktar budur- açmaktan ibarettir. Biz avucu açınca daha önce toplananların bir kısmı dökülür, başkasına ulaşır. Bu durumda veren ve alan durarak bekler.

O zaman bütün ibadetlerin ana fikri edilgenlik, hareketin kesilmesi öznelliğin azaltılması, varlığımızın küçültülmesi, benliğimizdeki yanılsamaların silinmesi olmalıdır. İbadet fiiller ve özne olmakla benlik duvarını inşa etmek değil, bir yanılsama şeklinde örülmüş bir ağın sökülmesi, bir duvarın taşlarının bırakılması, duvarın yıkılmasıdır. Bunun yolu ise hareketi kesip durmak, doğal akışın dışına çıkarak beklemektir. Niye duruyoruz, çünkü O el-Kayyum'dur; neyi bekliyoruz? Gerçek Özne'nin tasarrufunu temaşa etmeyi.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN