Müslüman alimlerin minerallere dair keşifleri
İslam uygarlığının altın çağını yaşadığı 7 ila 14. yüzyıllar arasında Müslüman âlimler kimya ve yer bilimine dair pek çok keşfe imza atmışlardır. Cabir bin Hayyan, Ebubekir er Razi, İbn-i Sina gibi Müslüman âlimler, bu alanda pek çok buluş gerçekleştirmişler; minerallerin özellikleri, oluşumları, özgül ağırlıkları, kullanım alanları ve bulunabilecekleri yerlere ilişkin tespitlerini kaleme almışlardır. Elmas, zümrüt, zirkon, ametist, akik gibi değerli taşlar başta olmak üzere pek çok mineralin fiziksel ve kimyasal özelliklerine dikkat çekmişlerdir.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Yunanların mineraloji, farmakoloji ve tıpla ilgili pseudo eserleriyle birlikte İslam coğrafyasında minerallerin yalın ve doğaya ilişkin tariflerine ulaşılmıştır.
🔸 Bununla birlikte taşların etkileri, muska gibi sihirli özelliklerine dair kullanımları hakkındaki görüşlerin de aktarıldığı bilinir.
🔸 Arap-İslam mineralojisinde Hintçe ve Farsça kaynaklardan pek çok izler görülür; ancak bunların ağırlığı Yunan kaynakları kadar değildir.
🔸 Alman şarkiyatçısı ve doğa tarihçisi Julius Ferdinand Ruska, Arapça kozmoloji ve doğa felsefesi eserlerinde, minerallerin oluşumuna ve kimyasal özelliklerine ilişkin pek çok vurguya dikkat çekmiştir.
10. yüzyılda ansiklopedik risaleleriyle tanınan felsefe topluluğu İhvan-ı Safâ'nın risalelerinde, minerallerin oluşumu hakkındaki açıklamaları Ruska, oldukça ilginç karşılamıştır:
"Bu risale, şimdiye kadar hiç dikkate alınmamış pek çok jeolojik unsur içermektedir. Örneğin mineraller, oluşumları için gerekli olan zamana göre üç gruba ayrılmıştır. Birinci grup toz, kil ve tuz steplerinde oluşmaktadır ve olgunlaşma için sadece bir yıla gereksinim duymaktadır; bunda step tuzunun, alçı taşının ve benzerlerinin Ön Asya'nın kuru iklimindeki hızlı oluşumu görülür.
İkinci grup, mercan ve inciler gibi deniz dibinde oluşan, yavaş yavaş büyüyen taşlardır. Son grup taşların içerisinde, sıra dağların boşluklarında oluşan metaller ve değerli taşlar bulunur. Bunlardan bazıları, ancak yüzyıllar içerisinde olgunlaşır. Sabit yıldızlar göğü 36 bin yılda bir devir yapmaktadır, buna bağlı olarak yeryüzünde koşullar değişir, tarım alanlarından çöller, çöllerden tarım alanları oluşur, denizlerden stepler ve sıra dağlar yükselir, çöller ve sıra dağlar denize batar."
Batıda Rhazes adıyla bilinen Ebubekir er-Râzî'nin kaleme aldığı Kitab el-Esrar da kimyasal maddelerin hazırlanmasından ve uygulanmasından bahseden bir eserdir.
🔸 Râzî, bu eseriyle doğal maddelerin sınıflandırılmasında, Câbir de dâhil olmak üzere bütün seleflerinden daha büyük bir âlim olduğunu göstermiştir.
🔸 Onun eserinde taşları birer birer sayması ve tuzlu maddelerin ayrıntılı sınıflandırmasını yapması, büyük bir yenilik olarak görülmüştür.
🔸 Öte yandan minerallerin yataklarına dair geniş bilgilere de yer vermiş ve bu bilgilerin doğru olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
🔸 Minerallerin ağırlığı, hafifliği, pürüzlü pürüzsüz oluşu, kolay kırılabilmesi, çözünebilir ya da çözünemez oluşu, parlak, mat, saydam ya da opak oluşu, hangi renklere sahip olduğu, ateş ya da asit karşısındaki davranışları, tat ve kokusuna dair pek çok özellik, derin bir gözlemleme sonucu ortaya konmuştur.
Mineralleri tanımlama yolunda İslam uygarlığında bir diğer önemli ilerleme de 12. yüzyılda yaşayan Tunuslu kadı ve kıymetli taş uzmanı Ahmed et Tifaşî tarafından gerçekleştirilmiştir.
🔸 Taşlar hakkındaki kitabında Tifaşî, her bir taşın tarifini beş bölümde vermiştir:
🔸 Taşın ocağında oluşumunun nedenini; taşın oluştuğu yerleri; iyi ve kötü özelliklerini; kendine özgü güç ve etkilerini; ticari değerini ele almıştır.
🔸 Arap-İslam mineralojisine ilişkin en önemli gelişmelerden biri de taşları ve madenleri özgül ağırlıklarına göre tespit etmeleridir.
🔸 11. yüzyıl Müslüman âlimlerinden el Biruni, tarafından bulunmuş olan piknometre, taşlara ve madenlere ilişkin özgül ağırlıkları belirlemeyi mümkün kılmıştır.
🔸 Biruni'nin Aristo'dan nakledilen deniz suyunun tuzunu gidermeye yönelik yöntemlerinden birini reddetmesi de bilim tarihinde önemsenen bir gelişmedir. Aristo'nun söz konusu yöntemi şu şekildedir:
"Ağzı su geçirmez biçimde kapatılmış, balmumundan mamul bir kap denize sokulursa, 24 saat sonra bu kap, balmumu duvarlar arasından kabın içine süzülen belirli bir miktar su içerir ve bu su içilebilir, çünkü topraklı ve tuzlu unsurlardan arındırılmıştır."
Minerallere ilişkin çalışma yapan bir diğer Müslüman âlim ise 11. yüzyılda yaşayan ve Batıda Avicenna olarak bilinen İbn-i Sina'dır.
🔸 Kitab eş-Şifâ adlı eserinde İbn-i Sina, taş kütlelerinin oluşumunu ele almıştır.
🔸 Halepli bilim tarihi araştırmacısı Mohamed Yahia Hashmi'nin kaleme aldığı çalışmada İbn-i Sina'nın eserini incelemiş ve kayaçların oluşumuna ilişkin şu bilgileri vermiştir:
"Taşlar iki şekilde oluşurlar, ya balçık oluşumundaki gibi kuruma yoluyla, ya da katılaşma yoluyla. Balçık kurur ve zamanla taşlaşır. Eğer yağımsı değilse, taş haline dönüşmeden önce ayrışır. İbn-i Sina gençliğinde Ceyhun nehrinin kıyısında 23 yıl içinde taşa dönüşen bir kil türü gördüğünü aktarmaktadır. Taşlar, akan sudan iki tarzda oluşur, birincisi buharlaşma, ikincisi tedricen tortulaşma yoluyla. İbn-i Sina ayrıca bazı suların, eğer belirli bir yere damlarsa, değişik renkli taşlara ve yassı çakıllara yoğunlaştığını da gözlemlemiştir. Bazı sular sadece belirli taş türleriyle temas edecek olursa katılaşmaktadır. Bundan İbn-i Sina, suyun katılaşması için madeni güçlere sahip bazı toprak türlerinin var olduğu sonucunu çıkarmaktadır."
İbn-i Sina, mineraloji ile ilgili bitkilerin ve hayvanların taşlaşmasının nedenlerine de değinmiştir.
🔸 Bu konuda Orta Asya'da yaptığı kendi gözlemlerine yer vermiş ve "şimşek borusu" ile ilgili bilgileri kaleme almıştır.
🔸 Yıldırımlar yoluyla taş benzeri ya da demirimsi, bakırımsı cisimlerin oluştuğuna dikkat çekmiştir.
🔸 İbn-i Sina bunlardan bir parçayı eritmeyi denemiştir, fakat bu cisim yeşil duman çıkararak yanmıştır ve geriye küle benzer bir madde bırakmıştır.
🔸 İbn-i Sina havadan düşmüş olan bir demir hakkında da bir şeyler işitmiş; bu cismin şimşek çarpması sonucu kum tanelerinin birleşerek oluşturduğu bir şimşek borusu olduğunu tespit etmiştir.
🔸 Dağların ve kayaçların oluşumuna dair tespitleri konusunda ise İbn-i Sina, 15. yüzyılda yaşayan Leonardo da Vinci ve 17. yüzyılda yaşayan Nicolas Steno'dan çok önce davranmıştır.
🔸 Mineraloji tarihinde özellikle İbn-i Sina'nın mineral sınıflamasına işaret edilir. O, mineralleri dört sınıfa ayırır:
Taşlar, eriyebilir maddeler, yanabilir maddeler ve tuzlar.