Arama

İstanbul'un kurtuluşu nasıl gerçekleşti?

İstanbul, tarihinde iki kez Batı tarafından işgale uğradı. İlki 1204'te Latinlerin işgalidir. O dönemde İstanbul'daki bazı kiliseleri dahi söküp götürmüş, İstanbul'u 3 yılda adeta yangın yerine çevirmişlerdi. İkincisi de I. Dünya Savaşı'ndan sonra 1918'de başlayıp 1923'te biten işgal süreciydi. Bu hüzün ve elim dolu günlerin ardından 6 Ekim'de İstanbul özgürlüğüne kavuştu. Bayram yerine dönen şehirde halk büyük bir sevinç içerisindeydi.

📌 13 Kasım 1918'de Haydarpaşa önlerine 55 gemiyle demir atan İtilaf Devletleri 16 Mart 1920'den itibaren ise resmi olarak şehri işgal etti.

Sultan II. Abdülhamid Han'ın muhafızlığını da yapan Vasıf Çinay, o acı günleri şöyle anlattı:

"Mütareke imzalanıp Çanakkale Boğazı açıldıktan sonra düşman harp gemileri de İstanbul'a girdiler. Marmara'nın sakin ve mavi sınırı üzerinde birbiri arkasına sıralanmış oldukları halde hükmeden ve mağrur bir tavır ile gelen bu gemileri evimizin üst katındaki penceresinden biz de seyretmiştik. Acı hatırasını hala unutamadığım bu manzara beni o gün sonsuz bir hüzün ve eleme düşürerek bir çocuk zaafıyla ağlatmaya kafi gelmişti."

  • 4
  • 16
İŞGAL KUVVETLERİNİN HAKİMİYET YARIŞI
İŞGAL KUVVETLERİNİN HAKİMİYET YARIŞI

📌 İngilizler, İtalyanlar ve Fransızlar, Mondros Mütarekesi'nin hemen ardından İstanbul'u hâkimiyetleri altına alma yarışına girmişlerdi. İstanbul'un her tarafı hem kendi birlikleri, hem de sömürgelerden getirdikleri askerlerle doldu.

Fransız hükumeti Sofya'da bulunan Müttefik Doğu Orduları Başkumandanı General Franchet d'Esperey'e İstanbul'a gitmesi emrini verdi. Fransız general 23 Kasım 1918'de İstanbul'a geldi. Fransızların milli kahramanlarından olan general Beyoğlu'ndaki Fransız büyükelçiliğine gitti. Birkaç gün sonra Balkanlar'a geri döndü. İstanbul'a ikinci gelişi 1919 yılının başlarındaydı.

İstanbul'un yedi kulesi ve ilginç öyküleri

📌 Fransız General Franchet d'Esperey, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesine karşılık gövde gösterisi yaparak, mavi-beyaz Yunan bayrağıyla süslenen Galata Köprüsü'nden at sırtında ilerledi. 21 pare top atışla selamlanan işgal komutanı, Cadde-i Kebir'den geçti.

▶ Bu gövde gösterisiyle İstanbul'da bulunan halkın geleceğe dair ümidini kırarak şehrin kendilerine ait olduğunu hissettirmeye çalıştı.

Türk milleti "Cadde-i Kebir"den Fatih edasıyla geçen generali asla affetmedi.

  • 6
  • 16
EBEDİYETE KADAR KANAYACAK YARA
EBEDİYETE KADAR KANAYACAK YARA

📌 İngiltere Başbakanı Lloyd George tarafından "acınacak derecede nezaket ve zarafet yoksunu" şeklinde tanımlanan d'Esperey'in bu davranışına halk ve aydınlardan büyük tepki geldi. Bu kişilerden biri de Süleyman Nazif'ti. Kaleme aldığı "Kara Bir Gün" başlıklı yazısı Franched d'Esperey'i oldukça sinirlendirdi ve Nazif'in öldürülme emrini verdi. Ardından Malta'ya sürgüne gönderdi.

▶ Süleyman Nazif "Hadisat" gazetesinde 9 Şubat 1919'da yayınlanan ve "Kara Bir Gün" başlıklı yazısında şunları söylüyordu:

"Fransız generalinin dün şehrimize gelişi münasebetiyle bir kısım vatandaşlarımız (azınlıklar) tarafından icra olunan nümayiş, Türk'ün ve İslam'ın kalbinde ebediyete kadar kanayacak bir yara açtı. Aradan asırlar geçse ve bugünkü hüznümüz ve bahtsızlığımız şevk ve ikbale dönse bile, yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzün ve teessürü çocuklarımıza ve torunlarımıza nesilden nesile ağlanacak bir miras olarak terk edeceğiz.

Alman orduları 1871 senesinde Paris'e girdikleri sırada, Büyük Napolyon'un zaferlerini kutlamak için dikilmiş olan zafer takının altından geçerken bile Fransızlar bizim kadar hakaret görmemişti. Ve bizim dün sabah saat dokuzdan on bire kadar hissettiğimiz üzüntüyü ve azâbı duymamıştı. Çünkü "Fransız" namını taşıyan her fert, çünkü yalnız Hristiyanlar değil, Yahudi Fransızlarla Cezayirli Müslümanlar, o millî matem karşısında aynı keder ve utanç ile ağlamış ve kızarmışlardı.

Biz ise millî varlıklarının ve dillerinin devamını bizim gönlümüzün yüceliğine borçlu olan bir kısım halkın (azınlıkların) hayhuy şamatasıyla bu aziz matemimize en acı hakaretlerin birer tokat şeklinde atıldığını gördük. "Buna müstahak değil idik" diyemeyiz. Müstahak olmasaydık, bu felakete uğramazdık. Her milletin hayat sayfalarında birçok ikbal ve bahtsız sayfalar vardır. Fransa Kralı Birinci Fransuva'yı Şarlken'in zindanından kurtarmış ve koca Viyana şehrini defalarca kuşatmış bir ümmetin kader defterinde böyle bir kederli satır da yazılıymış. Her hâl, değişir. Arapların güzel bir sözü var: 'Isbır feinne'd-dehre lâyesbır' (Sen sabret, çünkü zaman sabretmez) derler".

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN