Türk kahvesinin tarihi serüveni
Güzel ülkemizin birbirinden kıymetli değerleri bulunuyor. Bunlardan biri de Türk kahvesi. Bu sıcak içecek geçmişte de günümüzde de sohbetlerimizin bir vazgeçilmezi. Yüzyıllardır hayatımızın en önemli miraslarından biri olan Türk kahvesi tüm dünyayı etkisi altına almış durumda. Peki, Türk kahvesi Avrupa'da nasıl yayıldı? Gelin, beraber Türk kahvesinin tarihi serüvenine bir bakalım.
🔸 Kırk yıl hatırı olan, sohbetlerimizin vazgeçilmezi Türk kahvesi, asırlardır hayatımızda. Evet, kahvenin ana vatanı aslında Arap Yarımadası. Kullanımının ise 575 yıllarına kadar gittiği tahmin edilmekte.
🔸 Kahve, ilk olarak Habeşistan'da ortaya çıkar. Başlangıçta içecek olarak değil, yiyecek olarak kullanılmaktadır. Keşfiyle ilgili çeşitli rivayetler mevcut. Buna göre, bir çoban Etiyopya yamaçlarında otlayan keçilerinin belirli meyveyi yedikten sonra canlanıp hareketlendiğini fark eder. Bu meyveleri önce yemek yerine, toplayıp kaynatınca ortaya kahve çıkar.
🔸 "Kara inci" adı verilen kahve, Yemen'den Mekke ve Medine'ye; oradan 15. yüzyıl sonunda seyyahlar vasıtasıyla İran, Mısır ve Osmanlı topraklarına ulaştı. Başta İstanbul olmak üzere İzmir, Selanik, Payas, Yafa, Akka, Trablusşam, Sayda ve Antalya gibi diğer Osmanlı şehirlerine de yayılır.
🔸 Rivayete göre Habeşistan Beylerbeyi Özdemir Paşa, kahveyi İstanbul'a getirmiştir. Paşa, Türk kahvesini 40 kişilik kadrolu ustalarla özenle sultana servis eder. Harem'de cariyelere doğru kahve pişirme dersleri de bu dönemde başlar.
🔸 Bir diğer rivayete ise şöyledir; 1554 senesinde Suriyeli iki girişimci tarafından (Halepli Hukm ile Şamlı Şems) İstanbul'a getirilir. Peçevî İbrahim Efendi ise, kahvenin İstanbul'a ilk defa 1555 yılında girdiğini ve bu tarihten önce Rumeli'de kahve ve kahvehanenin bilinmediğini yazar.
🔸 Peçevî'nin ve Gelibolulu Ali Mustafa Efendi'nin eserinde geçtiği şekliyle; Halepli Hakem (Hekim) adında biri ile Şamlı Şems adında bir zarif İstanbul'a gelerek, Tahtakale'de büyük bir dükkân kiralayıp kahve satmaya ve kahvehane işletmeye başlar.
🔸 Osmanlı'da çok sevilen ve yeni bir pişirme tekniği ile farklı bir kültür oluşturan kahve, zamanla vazgeçilmez bir içecek haline gelir. Öyle ki günün ilk yemeği olan kahvaltı bile kahveden önce yenilen yemek anlamında "kahve altı" olarak anılır.
🔸 Kara İnci, Osmanlı sarayında da oldukça ilgi görür. Uzun yol kat ederek payitahta getirilmeye başlanır. Zembillerin içine konan üstü ferde ile sarılan ve onun da üstü çulla örtülen kahve binbir zahmetle rutubetten korunur.
🔸 Saray teşkilatına "kahveci başı" tahsis edilir. Kahve gün geçtikçe o kadar çok önem arz ediyordu ki, padişahın içeceği kahvenin suyu bile özel olarak Eyüp Tepesi civarındaki Gümüşsuyu'ndan getirilmektedir.
🔸 Saray ve konaklarda kahve sunumu dört kişi ile yapılırdı. Kahveci başı, en önde sırmalı bir havlu ile arkasında boş fincanları ve su bardağını tepside taşıyan bir kahveci, bir arkasında sol eli ile güğümü taşıyan bir kahveci ve en son da ise boş tepsi ile diğer bir kahveci sıraya dizilirlerdi.