Arama

Ramazan'dan An'lar: Senai Demirci

Ramazan, Müslümanlar için rahmet ve mağfiret mevsimidir. İnsanların ruhunu yenileyerek dirlik kazandırır. Bu ay, belirli saatlerde yemek ve içmekten uzak kalmadan ibaret değildir. Paylaşmadır… Elindeki nimetin kıymetini anlamadır… Unuttuğumuz değerleri hatırlamadır kısacası.

Burcu Sandıkçı: Çocukluk hepimiz için özel bir dönemdir. Kötülüğün aklımıza gelmediği, saf bir heyecan taşıdığımız zamanlardır. Tıpkı Ramazan gibi. Peki, çocukluğunuzun Ramazanları nerede geçti?

Senai Demirci:

◾ Çocukluğumun en heyecanlı Ramazanları, köyde geçti. Köyde, toprak var… Köyde, ağaç var… Köyde, rüzgâr var… Köyde, güneş var. Bir de hep yolunu gözlediğimiz iftar topu var.

◾ Tabi kalabalığız. Büyükannem, rahmetli, bize bakıyor, 6-7 tane torun.

◾ Ramazan'da mesela dedemler bizi top atıldı mı diye bakmaya gönderirdi. Küçük bir dağ köyündeyiz. İlçe aşağıda ve önce bir duman çıkar, sonra o dumanın arkasından birkaç saniye sonra derin bir patlama sesi alırız ve hep birlikte çoluk çocuk tepeden bakıp "top patladı, top patladı" diye iftarın haberini verirdik. Birbirimizle yarışırdık. Uzun bir süre, iftarın ezan okununca değil ancak top patlayınca yapıldığını zannettim.

◾ Büyüklerimizin bize bunu, o günün bilgeliğiyle çok güzel yaptıklarını gördüm. "Ha öyle mi iftar olmuş, hadi yiyelim" diyorlar bizden haber gelince.

◾ Aman Allah'ım! Birden kendini büyüklerin hayatında önemli bir yerde görüyorsun. Demek ki diyorum büyüklerimiz o iftar sevincine bizim de sevindirmek gibi bir katkı sağlamamızı istemişler. Yoksa ezanı hepsi duyuyor. Ama topun peşine koşuyoruz. Top, ilçede patlayacak güm diye ve biz, top patladı diye koşa koşa, birbirimizle yarışa yarışa o sofranın başına geçeceğiz.

Burcu Sandıkçı: Ramazan size ne hissettiriyor?

Senai Demirci:

◾ Ramazan, aslında galiba hepimizin çocuklaştığı bir dönem. Ben ilk orucuma ağustos ayında başladım. On iki belki de on üç yaşlarındayım. Belki elli yıl öncesi… Uzun günler... Bir de fındık zamanı, bizim memlekette. Samsun Terme'de çalıştığımız zamanlar... Böyle, bayırlarda fındık topladığımız, kendimizce böyle sepet taşıdığımız, ağaçlara asıldığımız zamanlar… Uzun, çok uzun…

◾ Ama sonuçta akşamüzeri o sofraya, karpuz diye büyülü bir şey geliyor. Karpuz, evet. O yeşilin içindeki o sürpriz kıpkızıllık benim nasıl hayalimi süslerdi ve o kızıl lezzeti tatmak için karpuzu, tam karpuz gibi o serinliği ile tadabilmek için dilimin damağıma yaptığı her su sesine, çocuğuz koşup da hayal kırıklığı yaşadığımız o uzun saatlere bir şekilde sabrederdim.

Birden hepimiz aynı umudun ipine diziliyoruz. Bu harika bir şey. Hepimizin gözlerinde o akşam vaktini beklemenin hasreti var. Böyle anlaşmışız birbirimizle hani biliyorsun ya bekliyoruz. Evet, sen de bekliyorsun. Bu bence müthiş güzellikte bir şey. Bence bizi yeniliyor.

Burcu Sandıkçı: O dönemde geçirdiğimiz Ramazanlar unutulmayan bir anı olarak zihnimizin bir köşesinde kalıyor. Sizin çocukluğunuz ya da gençliğinizde Ramazan ayı nasıl geçerdi?

Senai Demirci:

Çocuksu tarafımız, Ramazan ile birlikte ortaya çıkıyor. O her zaman elimizin altında, bildiğimiz nasılsa erişirim, ulaşırım, canım ne var yani satın alırım, dediğimiz şey oruçla birlikte bizden uzaklaşıyor. Bakın bir yudum su, bir lokma ekmek, sıcacık çorba, bizi çocuklar gibi sevindirebiliyor.

◾ İftar sofrasında seviniyoruz, ara sıra bizi teravihe de götürüyorlar. Fakat sabahleyin uyandığımızda her defasında "Aman Allah'ım" diye kaçırdığımız bir şey var. Bunlar yani babaannem, amcamlar, dedem gün boyu hiçbir şey yemeden durabildiklerine göre kesin bunları gece bizim yemediğimiz, yeryüzünde olmayan büyülü bir şey yiyorlar: Börek.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN