Arama

Ramazan'dan An'lar I Bahadır Yenişehirlioğlu

Ramazan, içerisinde birçok fazileti barındıran, insanların ruhlarını yenileyen bir aydır. Bu mübarek zaman dilimi yeme içmeden mahrum kalmadan ibaret değildir. Yaşamın manasını, kulluğumuzun amacını anlatır. Ramazan'da yaşadığımız "an"lar aslında bizim hayatımızı da belirler. Biz de bu "an"ların peşine düştük. Hepimizin özlemle yâd ettiği eski Ramazanları yazar ve oyuncu Bahadır Yenişehirlioğlu ile konuştuk.

Burcu Sandıkçı: Çocukluğunuzda ya da gençliğinizde Ramazan'a dair unutamadığınız bir anınız var mı?

Bahadır Yenişehirlioğlu:

◾ Herkes gibi benim de Ramazan'da çocukluğumla alakalı unutamadığım pek çok şey var tabi. Malumunuz iftar vaktinin geldiği top ve ezanla belirtilir, duyurulur. Bulunduğumuz yerde de top atılırdı. Belediyeler yapardı bunu. O top sesini beklerdim. Hiçbir zaman o topun nasıl bir şey olduğunu nereden atıldığını görmedim. Ama belki okuduğumuz kitaplardan, o çizgi karakterli romanlardan ya da televizyonda izlediklerimizden onu bir top olarak düşündüm. Savaşta kullanılan bir top gibi ve havaya bir gülle fırlattığını, çocukluğumda öyle hayal ederdim. O sesi bekliyor olmak beni çok mutlu ederdi. O artık bütün yasakların bittiği, artık ağzınızın açıldığı, herkesin iştahla sofrada bir araya geldiği andı. Belki de o mutluluğu başlatan sesti, top sesi. Onu hiç unutmuyorum.

◾ Küçüklüğümüzde malumunuz bütün oruç tutamazdık. Benim kendi şahsımda öyleydi. Fakat rahmetli annem şey derdi "yarım gün oruç tutulması" tekne orucu derlerdi ona. Niyetlenirsiniz fakat öğleye kadar tutarsınız öğleden sonra artık yiyip içebilirsiniz. Birçok aile bunu niye yapardı? Evlatlarını, çocuklarını Ramazan'a hazırlamak, orucun ne olduğunu anlatmak, o kültürü onlara yerleştirmek ve bunun ibadet yönünü anlatmak adına. Ama o çocuğun savunmasız zayıf halini de korumak adına yarım günlük oruçlar tuttuğumu biliyorum.

◾ Rahmetli annem ibadetlerini yapan bir kadındı. Bir parça da hayata böyle tutunurdu. Çünkü benim babam hep yatalaktı, annem çocuk gibi ona bakardı. Ama iftara önem verirdi annem. Bazen babam yattığı yerden bizi izlerdi, ama biz o sofrada otururduk.

◾ Mahallemizde annemizin arkadaşları vardı. Rahmetli Seniye teyzeler, Huriye teyzeler, onlar çok bereketli ve becerikli hanımlardı. Mutfakları çok zengindi.

◾ Onlarla bir araya gelirdik ve daha çok iftar yapardık biz. Ayrıca şimdilerde bazen oluyor bazen olmuyor ama Ramazan davulcuları vardı. Onlar davullarıyla ahaliyi sahura kaldırırlardı ve maniler söylerlerdi. Bahşiş toplarlardı. Tabi o bahşişi veren, ailenin küçüğü olduğum için, ben verirdim. Bunlar çok güzel şeylerdi hatırladığım. Şimdilerde pek rastlamadığımız bir şey.

https://www.instagram.com/p/CcfUiZHDf-g/

◾ Bir de yine hiç unutmuyorum mahalle camiindeki mahya… Malumunuz mahya bizim kültürümüzde de çok önemlidir. Kelime itibariyle bir ay boyunca süren manasına gelir. Farsçadan gelir, kök itibariyle. Ramazanda minarelerin aralarına mahya yani "ışıklı hoş geldin ya şehri Ramazan, on bir ayın sultanı hoş geldin" gibi yazılar yazılırdı. Bunu çok önemserdim. Çünkü bu Ramazan'a has, özel bir şeydi. Bazı minarelerin üstünde ışıklar olurdu. O top sesini duyduğumuz zaman bazıları o top sesini kaçırır falan minareye bakarlardı. Minarenin o ışıkları yanıyorsa artık iftar yapılabilir. Bitmiştir oruçlu olduğumuz an.

◾ Mahyalar benim için çok önemliydi. Küçük çocuk aklımla minareye onu nasıl astıklarını o ampulleri nasıl yerleştirdiklerini hep merak ederdim. Ramazan biraz daha zarafetin, biraz daha hassasiyetin yoğun olması gereken bir aylar.

◾ Ramazan girmeden önce hummalı bir ev temizliği yapılırdı. Çünkü Ramazan boyunca daha oruç tutacağı ve güçsüz olacağı için belki. Bir parça bundan bir parça da Ramazan'a verdikleri ehemmiyetten dolayı sanki eve bir misafir geliyormuş gibi Ramazan'ı bir konuk gibi algılayıp evi derleyip toparlardı. Yalnızca annem yapmazdı bunu. Bütün mahalleli hanımlar yaparlardı.

Burcu Sandıkçı: Herkes nerede o eski Ramazanlar diyerek hayıflanıyor. Peki, geçmişteki Ramazanları bu kadar kıymetli yapan neydi?

Bahadır Yenişehirlioğlu:

◾ Malumunuz Ramazan geldiğinde hiç unutmayacağımız kavramlardan biri de zekât. Kaldı ki annem sadece Ramazan'da değil bütün bir sene bu zekâtın verilmesi gerektiğini söylerdi ve uygulardı. Ramazan'da vermekten ziyade Ramazan'ın öncesinde fakire fukaraya bu zekâtın dağıtılmasını önemserdi. Ben yanında bulunurdum. Zarfın içine konuşur hatta içine bir mendil konulur, hediye gibi. Ramazan girmeden hazırlıklarını yapsınlar, evlerine bolluk gelsin bereket gelsin düşüncesiyle. Bunu hiç unutmuyorum. Bir çocuğun annesinin elinden tutup o fakir fukarayı ziyaret ediyor olması, onların annemin verdiği o zarfla yüzlerinin gülümsüyor olması, karşılıklı bir enerjinin transferi… Çocuğu büyüten şeyler bunlar. Çocuklukta gördüğümüz yaşadığımız hadiseler, bizim diğer hayatlarımızı belirliyor.

◾ Velhasıl bu kültürleri geçirmemiz lazım. Nesle aktarmamız lazım. Başka türlü kültürümüzü yeni nesle transfer edemeyiz. Ama farklı farklı metotlar bulmalıyız. Bugünün gençliğine seslenecek alanlar bulmalıyız. Bunu bir bayram haline getirmeliyiz.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN